"Gerçekten" haber verir 04 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Devrim ve darbe

28 Şubat’ı alkışlayanların sesi artık o kadar gür çıkmıyor; hatta biraz mahcuplar galiba...

Çünkü... Darbe ve müdahalelerin daima kötü sonuçlar verdiği tecrübelerle görüldü. Merhum Ecevit’in 27 Mayıs’ı “devrim” diye alkışlayan 1960’lardaki yazılarıyla, sonradan, “darbe” diye eleştiren yazıları siyasi kültürümüzdeki değişimin tipik göstergelerinden biridir.

Anayasa Mahkemesi bile darbeyi devrim diye alkışlayan kararlar vermişti.

Artık Türkiye kapalı bir köylü toplumu değil. Türkiye bir hayli dışa açılmış, toplumsal olarak çeşitlenmiş, fikren de çoğulculaşmış bir toplumdur.

Tank sesini “Devrimci Ordunun Sesi” diye alkışlayan başyazılar geçmişte kaldı.

Kurumsal ordu da darbe niyetinden uzaktır.

Darbecilik marjinal grupların eksantrik özlemleridir artık.

27 MAYIS, 28 ŞUBAT

Bakın, “postmodern darbe” hakkında belgeler açıklanıyor, 28 Şubat’ın emekli komutanları bile suskun, savunamıyorlar.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı’nın olgun ve sakin duruşuna bakarak, onun aşırılıkları önleyen bir denge unsuru olduğunu zannederdim. Meğer resmen de, fiilen de 28 Şubat’ın başkumandanı Karadayı Paşa’ymış.

O zaman Org. Çevik Bir, gazete sahiplerini Ankara’ya çağırıp “Şu yazarları atacaksınız!” diye emir verirken bu tebligatı “komutan adına” yaptığını söylemişti, doğruymuş!

(...)

Karadayı’nın telefon konuşmalarında 28 Şubat’ın başbakanlarına bile nasıl emir verdiği görülüyor. Askerlik elbette emir-komuta mesleğidir ama sivillere emir verme güdüsünü yaratan faktör, ideolojiktir; 27 Mayıs’tan beri bu şekilde vatanı bir şeylerden kurtardıklarını zannederler.

Sayın Karadayı bu ideolojik sürekliliği çok iyi simgeliyor. Yassıada’da Adnan Menderes’i savunan Av. Burhan Apaydın’a demiş ki:

- Ben 27 Mayıs’ın bizzat içindeydim. Yassıada’da sizi seyrederken çok sinir oluyorduk ama cesaretinizi takdir ediyorduk!

Eli kolu bağlı Menderes’i, Zorlu’yu, Tevfik İleri’yi döven yüzbaşılar, Kars ve Ardahan’ı Ruslara satan hainleri, ülkeyi soyan hırsızları cezalandırdıklarını sanıyorlardı!

Darbelerin, cuntaların, silahlı örgütlenmelerin ardında bu ideoloji vardır. Son örnek Ergenekon...

DEVRİM TARİHİ

Biliyorum, Ergenekon deyince köpürenler oluyor. Ama, eski Genelkurmay Adli Müşaviri, emekli Tümgeneral Erdal Şenel bakın ne diyor:

“Ergenekon’un ne olduğunu bilmiyordum. Emniyette bana gösterilen belgelerden Ergenekon’un çok ciddi ve derin bir yapılanma olduğunu anladım. Ergenekon terör örgütünü belgelerden fark ettim ve ürperdim...”

Artık darbe devri geçti, söz hukukun, demokrasinin.

(...)

Piyasa ekonomisi, eğitim, şehirleşme gibi dinamiklerle sosyal ve entelektüel olarak çoğulcu hale gelmekte olan Türkiye artık tek fikirli olamaz.

Jakoben Fransız Devrimi’nin zamanla liberalleşmesi de böyle olmuştu.

Bizde de devrim tarihini böyle bir süreç açısından yazmanın zamanı geldi; kimsenin darbeyi devrim sanmaması için...

AKP’nin otoriterleşmesi mi? Onun da çaresi liberal demokrasidir; darbecilik değil.

Taha Akyol

Milliyet, 3.3.2009

04.03.2009


28 Şubat ve postal kardeşliği

‘Ben 27 Mayıs’a iştirak ettim” diyor, “12 Eylül’de vardım. Planlama grubundaydım” diyor. 28 Şubat Muhtırasındaki rolünü anlatıyor.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı konuşuyor.

Hürriyet’in dahi “tevil” edemeyeceği, büyültme-küçültme yoluyla içeriğini gizleyemeyeceği kadar açık konuşuyor. “İyi darbe - kötü darbe” hurafesini yerle bir edecek kadar somut bir süreklilikten söz ediyor. Üstelik bu sürekliliği, doğrudan kendi hayatıyla, bizzat içinde yer aldığı darbelerle anlatıyor. Onun biyografisi, bütün darbelerin aynı kökten geldiğini görmemekte direnen en dar kafalı vatandaşın dahi reddedemeyeceği kadar somut bir kanıta dönüşüyor.

Darbeler arasında ayrım yapmanın ahlaka aykırı olduğunu kabul edenler için bu ses kaydı şaşırtıcı değil ve yeni bir ufuk falan da açmıyor. Ama bu ses kaydı, “27 Mayıs ilericiydi, devrimdi” diye onu 12 Eylül’den ayıranları veya “12 Eylül ötekiler gibi değildi, o kardeş kavgasını önledi” oltasına gelenleri gerçekle yüz yüze getiriyor. Onlara darbenin iyisi-kötüsü, ilerisi-gerisi olamayacağını, ikisinin de pekala aynı darbeci kadro tarafından yapılabildiğini, bu yüzden on yıl önce “sol” gösteren kadronun, on yıl sonra “sağ” gösterebileceğini, dolayısıyla darbelerin ideolojik meşrulaştırma gerekçelerine inanmamak gerektiğini birinci elden ilan ediyor.

Bu sözler, darbelerin ekonomi politiğini anlamayan, bu yüzden darbecinin suyuna giderse veya onu ne kadar vatansever olduğuna ikna ederse, darbeyi engelleyebileceğini sananlar için uyarıcı olsun.

Yine bu sözler, aynı şekilde darbelerin ekonomi politiğini anlamayan ve 28 Şubat’ta “tarafsızlık” adı altında zalimliğe göz yumarak bu ülkede siyasi bir alternatif olma iddiasını kaybeden Türk solunun kendi ahlaki ve ideolojik zaafıyla yüzleşmesine katkıda bulunsun.

Darbelerin ve muhtıraların ekonomi politiğini anlamayanlar, onlar arasında fark görebilirler. Bazı darbelerin elebaşlarını “bizden” sanabilirler. Müdahale öncesi sahne düzenlemesindeki becerisine bağlı olarak bazıları için “ama mecbur kalmışlar” diye düşünebilirler.

28 Şubat’ta Aczimendi hikayeleriyle korkutulanlar veya ganimeti paylaşmak için korkmuş gibi yapmayı tercih edenler de “laik cumhuriyeti koruma” adına yapılan bütün hukuksuzluğa göz yummuşlardı. Sonra bu ülkedeki en büyük talan hareketlerinden biri yaşandığında ise şaşırmış veya şaşırmış gibi yapmışlardı.

Oysa şaşıracak hiçbir şey yoktu. 28 Şubat’ta laikliği “kurtaranların” ekonomiyi ihmal etmeleri beklenemezdi. 28 Şubat’ı gereği gibi anlamayanlar, muhtıra kararlarını uygulamayı taahhüt ederek iktidara gelen hükümet döneminde yaşanan iki büyük ekonomik krizi, örneğin 2001 Krizi’ni (daha doğrusu “Çöküş”ünü ve IMF’den medet umulur hale gelinmesini) Ecevit-Bahçeli Koalisyonu’nun beceriksizliğiyle açıklamaya çalışırlar.

Onların anlamadıkları şudur: O hükümet elbette çok başarısızdı; ama öyle olmaya mahkumdu. Böyle baktığımızda, “hortumculuk” kavramının o dönemde literatüre girmesi tesadüf değildi. Büyük holdinglere “danışman” olan 28 Şubatçı generallerin, içi boşaltılan bankaların ve sınırsız mevduat güvencesi yoluyla halka çıkarılan milyarlarca dolarlık faturanın elbette bir izahı ve siyasi bir maliyeti vardı.

“Postmodern Darbe”nin yıldönümünde asıl sözüm Karadayı’ya değil. Çünkü biliyorum ki, ekonomik ve siyasi iktidar hırsını “ikna” yoluyla dizginlemek mümkün değildir. Bu ancak hukukla, hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla olur. Bugün Batılı demokrasilerde bile darbe hayali kuran asker bürokratlar olabilir, ama hukuk onlara bu hazzı tattırmaz.

Eğer bu ülkede zerre kadar hukuk varsa, açık açık anayasal düzeni yıkma suçunun içinde defalarca yer aldığını söyleyen bir kişinin yargılanması gerekir. Her sivil hükümet için kaçınılmaz bir sorumluluktur bu. Çünkü tarih yargılayamayanların yargılandıklarını söyler bize.

Karadayı daha ne desin? Onun biyografisi, bizlere aslında bütün darbelerin kardeş olduğunu söylüyor.

Ekonomi politik de darbelerin “idealist” sloganlarına, yani bahanelerine itibar etmememizi öğütlüyor. “Ekonomik, sınıfsal ve zümrevi çıkarları analize dahil etmeden darbeleri anlayamazsınız” diyor; “atanmışlar-seçilmişler, bürokrasi-siyaset, kapıkulu-reaya, merkez-çevre, oligarşi-demokrasi çelişkisine bakın” diyor; “28 Şubat’ı, 12 Eylül’den, 27 Mayıs’ı 12 Marttan veya 27 Nisan’dan ayrı göremezsiniz, bunları ayırmak hayatı anlamamaktır” diyor.

Ama bunu görmek için sadece akıl değil vicdan da gerek.

Neyse ki, artık bu ülkede Genç Siviller gibi bizim kuşağın ahlaki zaaflarıyla enfekte olmamış, darbeler ve kurbanlar arasında ayrım yapmadan hepsini aynı anda mahkum etmeyi başaranlar var.

Bir daha sağdan veya soldan darbe yememek ve soyulmamak için bu sese kulak vermek gerek.

Hem Karadayı’nın yapmadığı ayrımı biz niye yapalım ki?

Berat Özipek

Star, 3.3.2009

04.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla