Geçtiğimiz ay içinde, 17 Şubat tarihinde, dünyanın en genç ülkesi Kosova, bağımsızlığının ilk yıldönümünü kutladı.
Bir yıl içinde Kosova yeni ve tartışmalı bir devlet olması hasebiyle kaplumbağa hızında, bir devlet olması için gereken alt yapı ve üst yapı çalışmalarına başta ABD ve AB’nin ve Türkiye gibi ülkelerin desteğiyle devam etti.
Kosova’nın bu anlamda çok yol aldığı söylenemez ancak en azından vatandaşlar kendi kimlik ve pasaportlarına ve ülke de adlî yapılanmasına ve kolluk kuvvetlerine kavuşmuş oldu. Şüphesiz zaman içinde daha önemli gelişmeler yaşanacaktır.
Bu genç ülkeye, bağımsızlığını ilan ettikten sonra biz de bir ziyarette bulunmuş ve Yeni Asya sütunlarında izlenimlerimizi paylaşmıştık.
Kosova’nın şüphesiz en önemli hedeflerinden biri tanınmadır. Kendi bulunduğu Balkan bölgesinde Sırbistan, Rusya’dan da aldığı cesaretle Kosova’yı tanımayı red etti. Sırbistan daha ileri giderek Kosova’yı bir nevi ekonomik ambargo ve abluka altına almaya girişti. Ne yazık ki altyapı ve sanayi bakımından tamamen Sırbistan’a bağımlı olan bu eski Yugoslavya ülkesi, Sırbistan’ın bu tavrından ötürü çok zarar görüyor ve küçük adımlarla büyüyebiliyor.
ABD-AB ve Rusya troykası Kosova ve Sırbistan’ın arasını yapmak için bağımsızlıktan önce çalıştıkları gibi, tek taraflı bağımsızlık ilanından sonra da çeşitli çabalara giriştilerse de, bu başarılı olamamıştır.
Bağımsızlık ilanından sonra bölgede istikrarın bozulacağı, Balkanlarda karışıklıklar çıkacağı ve Kosova’nın bağımsız olarak varlığının çatışmalara yol açacağı gibi çeşitli varsayımlar yapılıyordu. Ancak aradan geçen bir senelik sürece baktığımız zaman bu öngörülerin hiçbirinin gerçekleşmediği ve ufak tefek problemler haricinde herşeyin yolunda gittiğini görmekteyiz. Varolan problemler ise Kosova’nın bugün içinde yaşayan Sırp bölgelerinin varlığından kaynaklanmaktadır. Bunlar da Sırbistan’ın kışkırtmasıyla gerçekleşen problemlerdir. Kosova bağımsızlığını ilan edeceği zaman Bosna Hersek içinde yer alan “Sırp Cumhuriyeti”nin de bağımsızlık talebi olacağı öngörülmüş ve endişelere yol açmıştı. Yunanlar da Makedon varlığının bağımsızlık isteyeceğinden endişeyle Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkmıştır. Romanya’nın da Karpatların doğu ve kuzeyinde yer alan Transilvanya bölgesindeki Macar azınlığın bağımsızlık isteğinin ateşleneceği endişesi sebebiyle Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkıyordu. Bu sebeple Kosova’yı tanımadı. Nitekim 24 Şubat’ta bu bölgedeki yerel azınlık meclisi resmen bağımsızlık talebinde bulundu.
Bu denli yoğun etnik karışıklığın yaşandığı bölgelerde bağımsızlık tartışmalarının yapılması normal karşılanabilir. Ancak bölge istikrarının bozulmaması ve yeniden Bosna ve Kosova savaşlarında yaşanan dramların yaşanmaması için küresel güçlerin denge politikalarını çok dikkatli uygulamalarına ihtiyaç vardır.
Kosova’yı bölgedeki etnik azınlıklardan ayıran en önemli özelliklerden biri Müslüman çoğunluğa sahip olmasıdır. Kosova, çoğunluğu Arnavut olan ve elle tutulur Türk varlığının da bulunduğu önemli, Müslüman ve Osmanlı bakiyesi bir ülkedir. Bugün Kosova’yı tanıyan ülke sayısı son olarak Maldiv Adaları’nın da katılmasıyla 55’e yükseldi. Ancak gelin görün ki, bu 55 ülke arasında İslâm Konferansı Teşkilâtına (İKT) üye olan sadece ve sadece 9 ülke Kosova’yı tanımıştır. Bu İKT üyesi ülkeler Afganistan, Arnavutluk, Türkiye, Senegal, Burkina-Faso, Sierra Leone, Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya ve Maldivler... Aynı şekilde Arap Ligi’ne bağlı ülkelerden ise sadece bir tanesi Kosova’yı bu tarihe kadar tanıyabilmiştir. O da Birleşik Arap Emirlikleri’dir... Avrupa Birliği ülkelerinin 22’si ise Kosova’yı tanımıştır. Bu tablo Müslüman Kosova için büyük bir hayâl kırıklığı olmuştur.
Halen Kosova, İslâm Konferansı Teşkilâtına da üye olmamıştır.
Müslüman ülkeler Kosova, Bosna ve Arnavutluk gibi çok önemli ülkeleri ABD ve AB ülkelerinin eline terk etmiştir. Halbuki İslam devletleri açısından Avrupalı bu ülkeler küçük olmalarına rağmen büyük öneme sahip ülkelerdir. Zira bu ülkeler İslamiyet’in her coğrafyada devletler bazında dahi var olabileceğinin ve sadece Asya yahut Afrika’ya ait değil bilakis alemşumûl bir din olduğunun somut kanıtlarıdır. Zira orada yaşayanlar hem öz Avrupalı hem de öz Müslümandır.
İslâm âlemi derhal bunun farkına varmalı.
05.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|