Uzun zamandır emekliliğin tadını çıkaran eski genelkurmay başkanı Yaşar Paşa da nihayet konuştu ve gündeme geldi. Ergenekon dâvâsı sürecinde ifadesi alınan, içeri tıkılan, serbest bırakılan kişilerin hikâyesi anlatılırken belgelendirme kapsamında sık sık karşılaştığımız telefonların dinlenmesi hususunda bir açıklama yaptı hemen sıcağı sıcağına. Yaşar Paşa “Kimse rahat konuşamıyor” dedi. Paşamızın Ergenekon dâvâsına muhatap olanlara zımnî bir desteği şeklinde algılanacak bu yorumları, mahkemelerin bağımsızlığına ne derece etki eder bilemiyoruz. Ama bağımsız yargı ilkesine olumlu katkısının olmayacağından eminiz. Ve bu yaklaşım biçimi sorunu halledecek bir biçim de değildir. Yani bir çözüm sunmuyor Büyükanıt Paşanın açıklamaları. Bu beyanatı ortaya karışık bir lâf olarak değerlendirilecektir.
Telefonların dinlenmesinin hukukî yönü ayrı bir mesele. Ama diyelim ki dinleniyoruz, hepimiz dinleniyoruz. İçimizdekiler tarafından değil de dışarıdaki merkezler tarafından dinlendiğimizi de hesaba katarak söyleyelim bunu. Ne olacak şimdi? Eğer telefon konuşmalarımızda gayrimeşru ve illegal sözler, hükümler, kanaatler geçmiyorsa neden rahatsız olacakmışız ki? Yani her şeyi meşru olan bir vatandaş dinlenmekten neden çekinsin ve gocunsun ki? Olaylara, kişilere, kurumlara karşı yasal olan fikrini, tepkisini telefondaki muhatabına aktaran kişi dinlenmekten niçin rahatsız olsun? Bir kişiye söylediğini bin kişinin önünde de söyleyecek kadar hukuka, ahlâka, insanlığa, demokrasiye uygun konuşan, katakullisi olmayan, kumpas ve entrika peşinde olmayan bir kişi bize göre hiç de rahatsız olmamalı..
Sayın Büyükanıt Paşanın bahsettiği mesele, aslında eski genelkurmay başkanı ve 28 Şubat sürecinin aktif paşalarından biri olan İsmail Hakkı Karadayı’nın son günlerde medyada yer alan telefon kayıtlarının yayınlanması meselesidir. Ancak bu tür konuşmaların ne derece meşru, ahlâkî, hukukî olduğu hesaba katılmadan rahatsızlık belirtisi göstermekten rahatsız olmak lâzımdır. Asıl o zaman rahatsız olunmalı. Zira Karadayı’nın konuşmalarında siyasîlerin, hem de kendilerine destek siyasîlerin bile ardından gıyabında söyledikleri sözler yenilir yutulur cinsten değildir. O kayıtlarda geçen “P...venk, kaypak, kaltak, iktidarı altın tepside sunduk, beni sırıtarak dinledi” gibi ifadelerin hangi ağızdan çıktığı hususu, inanın milleti daha çok rahatsız etmiştir.
Milletin kendisini ve iradesini koruması için eline silâh verdiği silâhlı kuvvetler mensubu hem de en tepe noktalara çıkarılmış bir mensubu, millî iradeye müdahale edildiği bir süreçte, milletin oylarıyla meclise gönderilmiş ve başbakanlık yapmış kişiler hakkında bu şekilde hakaretamiz konuşmuşsa bundan herkesten önce Yaşar Paşamızın rahatsız olması lâzım. Çünkü bu tür olaylar öncelikle milletin gözbebeği mesabesinde olan orduyu ve ordunun itibarını sarsar. Buna kimsenin hakkı yoktur. ”Ordunun itibarını zedelemesinler” şeklindeki uyarıları en başta ordu mensuplarının dikkate alması gerekmez mi?
Yaşar Paşa siyasete dair görüşlerini de belirtmiş. Ülkenin durumunu vahim gördüğünü, ama ümitvar olduğunu söylemiş. İnanın biz de ümitliyiz. Artık sahte şeyhler, irtica, mürteci, anarşi, kargaşa gibi kurmaca senaryolarla bir takım cuntacıların millî iradeye müdahale etme modası geçiyor. Millet daha doğrusu dünya kamuoyu, bu tarz bahanelere inanmıyor ve ciddîye almıyor. Geçmişteki örneklerin aksine siyasetçilerin arkasından kayıtsız şartsız, muhakemesiz gitmiyor. Eski tarz siyasî söylemlere de kanmıyor. "Şu beleş, bu beleş, şu bedava, bu bedava” gibi uçuk ve ayağı yere basmayan vaadlere de itibar etmiyor. Hülâsa millet siyasetçilerin önünde yürüyor. Memleket meselelerine askerlerden daha dikkatli ve daha analizci yaklaşım içerisinde. Bundan böyle eski söylemlere kimsenin kulak verdiği yok. Biz de bundan dolayı ümitvarız.
07.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|