Türkiye'nin ciddî mânâda çok partili sisteme geçtiği 1945'ten itibaren, daha evvelden şân–şöhret kazanmış, efsane olmuş ne kadar isim varsa, bunların hemen tamamının yeniden siyasete atıldıklarını ve bir şekilde aktif rol aldıklarını görmekteyiz.
Bunlardan İsmet Paşa, zaten siyaset sahnesindeydi. "Millî Şef", hem Cumhurbaşkanlığı, hem de CHP Genel Başkanlığı makamındaydı.
İsmet Paşaya rakip gibi görülen sadece iki isim vardı: Eski Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve eski Başbakanlardan Celal Bayar. Bunlar, henüz bekleme safhasında olup, siyasette fırsat kollamaktaydılar.
1945'te kurulan Millî Kalkınma Partisinin yönetiminde ise, tanınmış şu isimler vardı: Nuri Demirağ, Cevat Rifat Atilhan, Hüseyin Avni (Ulaş) Bey.
1946 yılı başlarında kurulan Demokrat Partinin başına Celal Bayar getirilirken, 1948'de kurulan Millet Partisinin fahrî başkanlığına ise, Fevzi Paşa getirildi.
Bu esnada, 1946 yılı genel seçimlerine katılarak Meclis'te etkili bir grup kuran Demokratların 60 kadar milletvekili vardı.
İşte, bu milletvekillerinin yaklaşık yarısı, Fevzi Paşanın başında göründüğü Millet Partisine (MP) transfer edildi. Böylelikle MP de Meclis'te grup kurmuş oldu. Ne var ki, âdeta beleşten kurulan bu grubun has adamları, DP'den transfer edilen dindar, muhafazakâr ve milliyetçilerden oluşan en şöhretli kimselerdi.
Yani, bir bakıma DP'deki efsane isimlerin hemen tamamı Milletçilerin safına geçmişti. Bu transformasyonun arkasında ise, Fevzi Paşa, hatta dolaylı şekilde İsmet Paşa ile Sebilürreşad, Serdengeçti ve Büyük Doğu gibi dindar grupların büyük desteği vardı.
Demokratları tam ortadan ikiye ayıran ve arkasında muazzam bir destekle siyaset sahnesindeki yerini alan Millet Partisinin kurmay kadrosunda şu efsane isimler vardı: Mareşal Fevzi Çakmak, müthiş milliyetçi hatip Osman Bölükbaşı, Bediüzzaman'ın Ankara'daki sadık dostu Osman Nuri Köni, eski Millî Eğitim Bakanlarından Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur, E. General Sadık Aldoğan.
Ayrıca, Necip Fazıl, Osman Yüksel ve Eşref Edip gibi tanınmış fikir erbabı da, var gücüyle Milletçileri destekliyordu.
Onların sayesinde Meclis'e girdiği halde, yine de Demokratların korkulu rüyası haline gelen Fevzi Paşa, Meclis'te kurmuş olduğu bu efsanevî kadroya, bir başka şöhreti daha katmak ister: Balkan Harbi zamanında "Hamidiye Kahramanı" ünvanını kazanan eski başbakanlardan Amiral Rauf Orbay.
Bizzat Fevzi Paşanın isteği ve Osman Bölükbaşı'nın tavassutuyla Millet Partisi saflarına dâvet edilen Orbay, 1925'ten beri siyaseti bıraktığını hatırlatarak şu cevabı verir: "Mareşalin (Fevzi Paşanın) emrinde nefer gibi olmak dahi, benim için bir şereftir. Ancak, ben bir kere siyasete (TCF, 1925) girdim; ancak, nâmusumu ve canımı zor kurtardım. Teveccühünüze teşekkür ederim. Ama, siyaset mi? Allah korusun, bir daha girmem.'' (Yeni Şafak, 23 Mayıs 2005)
Amiral Orbay, 1924'te Karabekir Paşanın başkanlığında kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasında kurucu üyesi sıfatıyla yer aldığı için başına gelmeyen kalmamış, hatta "İzmir Sûikastı" bahanesiyle İstiklâl Mahkemesinde yargılanmış ve idam olunmaktan zor belâ kurtulmuştu.
Rauf Orbay'ı, esasında Fevzi Paşadan evvel DP lideri Celal Bayar da partisine dâvet etmiş ve birlikte siyaset yapmak arzusunda bulunmuştu.
Orbay, bu teklife de red cevabını vermiş, ancak o zamanki red gerekçesini şu şekide açıklamıştı: "Siyasette İsmet'le bir daha oyuna girmem. Çünkü, İsmet oyun kurmasını bilen bir adamdır. Bir muhalifi gözü kesti mi, şayet suçlu değilse bile, o muhalifine suç işletir. Şayet suç işletmezse, bu kez kendisi suç icad eder ve yine intikamını almaya çalışır."
Orbay'ın ağzından nakledilen bu rivâyetin sıhhat derecesi ne olursa olsun, söylenenler, 1960 darbesinden sonra aynen tahakkuk etti.
Efsane isimler yerlebir oldu
Milletçilerin başındaki efsane isim Mareşal Fevzi Çakmak, 1948'de Afyon Hapishanesinde bulunan Üstad Bediüzzaman'ın sadık dostlarından Osman Nuri Beyin evinde kurulan Millet Partisini iktidara taşımak için var gücüyle çalıştı, çabaladı.
MP'nin saflarında dindar ve milliyetçi kesimin temsilcilerini katmakla da yetinmeyen M. Kemal'in bu sadık mareşali, ayrıca henüz yeni teşkil edilmiş bulunan "Müstakil Demokratlar Grubu" ile "Öz Demokratlar Partisi"ni de MP'nin yanına çekti ve seçimde işbirliği yapmaya onları ikna etti.
Ne var ki, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden çok kısa bir süre evvel, sürpriz mahiyetinde önemli bazı gelişmeler yaşandı.
Birincisi: 1949 Eylül'ünde 20 aydır mevkufen bulunduğu Afyon Hapishanesinden tahliye edilen Bediüzzaman Said Nursî, aynı yılın Kasım ayı sonlarında asıl ikametgâhı olan Emirdağ'a geri döndü. Geçen Temmuz ayında aynı beldede bizzat ziyaret edip görüştüğümüz seksen yaşlarındaki Ahmet Urfalı'nın ifadesine göre, Üstad Bediüzzaman, yaklaşmakta olan seçimleri kast ederek "Şimdi siyasete mecburiyetle bakmanın lüzûmu"ndan söz eder ve Demokratların desteklenmesini ister. Böylesi bir tercih ve temayülün Emirdağ'dan çevreye ve hatta bütün Türkiye'ye yayılmasıyla, siyasî dengeler Demokratların lehine değişmeye başladı.
Sürpriz ikinci gelişme: Bayar ve İsmet Paşaya nazaran halk tarafından daha çok sevilen ve daha dindar diye bilinen Fevzi Paşanın 10 Nisan'da ölmesiyle birlikte, iktidar hayalini kuran Milletçiler adete şoke oldular.
Üçüncü bir gelişme: Dört senede bir yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi de, genel seçimden hemen sonra yapılacağı düşüncesiyle, Bayar'ın Çankaya Köşkü'ne, Demokrat Partinin başına ise Adnan Menderes gibi ziyadesiyle sevilen bir şahsiyetin geçeceği hususu, bir umumî kanaat haline dönüştü. Nitekim, seçimden bir ay evvel Vatan gazetesinde yayınlanan bir ankete göre, seçmen vatandaşlar, Bayar'ın cumhurbaşkanı olması yönünde yüzde 28 civarında bir teveccüh gösterirken, Menderes liderliğindeki DP'ye ise, tam iki misli, yani yüzde 56 civarında bir teveccüh izharında bulunmuş.
İşte, bu atmosferde yapılan 14 Mayıs seçimlerinde, 27 yıldır tek başına iktidarda olan Halk Partisi hezimete uğradığı gibi, Millet Partisi listesinden aday olan efsane isimler de yerlebir oldu. Kırşehir adayı Osman Bölükbaşı hariç, adayların hiçbir tanesi seçilip de Meclis'e girme şansına sahip olamadı.
07.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|