İkaz ve hatırlatma babındaki ay ve haftalara; havaya, suya ve toprağa düşen cemreler gibi girdik. Çok yüklü ve çok anlamlı haftalar... Mart’ın ilk haftası, Türkiye’de “Yeşilay Haftası”. İnsanları ve bilhassa gençleri tarumar eden “zararlı alışkanlıklar”la mücadele için 1920 yılında ve İstanbul’da münevver ve mütefekkir ilim adamları bir araya gelip, 5 Mart 1920 tarihinde kurduklara cemiyete, “Yeşil hilâl” mânâsına gelen “Hilâl-i Ahdar” adını vermişlerdir. O tarihten itibaren devam edip gelmiştir. 1950 öncesi akamete uğrasa da 1950’den sonra yine geniş mânâda bu görevler yapılmaktadır. Fakat ne kadar yapılıyor? Ayrı bir tartışma şeklidir ve lüzumludur.
Çoklara ders, ibret ve doküman olsun diye kurucu üyelerini takdim etmeyi bir vefa borcu görmekteyim. Esasında bu kurucu üyelerin her birisinin tek tek hayatının incelenmesi ve sene-i devriyeleri yapılması lâzımdır. Fakat çok kişiler kendilerini anlatacaklar diye bu muazzam insanları ve bu himmet kahramanlarını bazen unutmaktadır ama biz unutmayacağız ve unutturamayacaklar. Nesilden nesile ancak böyle intikal eder. Gençlere ders mahiyetinde örnek kişilerdir onlar. O günlere gitmek, o günkü şartları bilmek ve kıyas yapmak elzemdir.
Gönüllerde ma’kes bulup yaşayan ve daima alkış ve duâ alan kurucu üyeler şunlardır: Ord. Prof. Mazhar Osman Uzman, Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı İzmirli, Bediüzzaman Said Nursî (Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye Azâsı), Dr. Şükrü Hazım, Eşref Edip, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dr. Tevfik Rüştü Aras, Dr. Hacı Emin Paşa, Haydarizade İbrahim (Şeyhü’l-İslâm).
Bu hafta kim ne derse desin, çok mekânlarda sigara yasağı ve zararları, ardından da alkol ve uyuşturucu hakkında derin malûmatlar verilecek ve faaliyetler yapılacaktır. İnşallah bu sene yeni çıkan yasalar mucibince de, daha geniş bir çerçevede deruhte edilmeli ve edilecektir. Fakat atalarımızın “Balık baştan kokar” tesbiti manidar ve marekaverdir. Çünkü elimizdeki tesbitler düşündürücüdür ve bir ders-i ibret babında buraya nakletmek istiyorum.
Hacettepe Halk Sağlığı Vakfı tarafından 2 bin 503 kişi üzerinde yapılan araştırmada ortaya çıkan çarpıcı bilgilere göre, en çok sigara içen meslek gruplarının başında gazeteciler geliyor. Bunu öğretmen, sanatçı ve doktorların takip ettiği görülmüştür.1 Neden ürkütücü? Çünkü gençlere model ve örnek olabilecek meslek gruplarında sigara içme oranı yüksek. Çünkü, bir konferansımda, sigara içen 100 kişi üzerinden yaptığım ankette talebelerin yüzde 82’si: “Bizi sigaraya teşvik eden, anne-baba ve öğretmenimizdi. Eğer kötü olsaydı onlar içmezdi, biz onlara aldandık” demekteydiler. Şimdi bu babda doktor, gazeteci, sanatçı da ön plana çıkarsa, işin vahameti daha da artmaktadır.
7 milyarlık büyük dünya ailesinde yılda 56 milyon kişi ölmektedir. 5 milyonu sigaradan. Türkiye’de ise 200 bin civarında sigaradan ölmekte. Bunun 40 bini de, duman altı tâbir edilen pasif içiciler. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tesbiti ise “Sigara içmeden dolayı veya dumanından ötürü her 8 saniyede bir insan ölmektedir.”
Bu ve buna benzer tesbitlere bazı vurdumduymazlar burun bükmekte ve bazıları neredeyse karşı gelmektedir. Onlara dedim; öyle ise gelin bütün tıp fakültelerini ve sağlık kuruluşlarını kapatalım ve doktorların da diplomalarını yırtalım. Madem ki; insan olarak ve akıl taşıyan bir varlık olarak bunları yapmamız mümkün değil. Öyle ise doğrularda buluşmanın ve yangının olduğu yerlere su dökmenin potansiyelini oluşturalım. Başka çıkış yolu yok. Tek bir çıkış yolu var! O da A’raf Sûresi 31. âyet: “Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” 25 milyon kişinin sigara içtiği bir ülkede bu âyete çok muhtacız.
Dipnot:
1- Tercüman gazetesi
06.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|