Mahallî seçimler yaklaştıkça partilerin “söz dalaşı” artık iyice şirazesinden çıktı. Millete örnek olması gereken siyasetçiler ağıza alınmayacak sözlerle birbirlerine yükleniyor. O kadar ağar sözler söyleniyor ki, burada yazmaktan imtina ediyorum.
TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın “Yarın birbirimizin yüzüne bakamayacağımız söz ve davranışlardan özenle kaçınmamız lâzım” ikazına da kulak asmayan parti genel başkanları her geçen gün ağızlarını daha da çok bozuyorlar. Hakaretler artınca da soluğu mahkemede alıyorlar.
Demokrasinin en önemli araçlarından birisi olan seçim kampanyalarında ne tür icraatlar yapacaklarını anlatmaktan ziyade, rakibini köşeye sıkıştırmak için belden aşağı vuruşlar yapıyorlar. Bu da millete kötü örnek oluyor. Bazı seçim büroları taşlanıyor. Adaylara olmadık tepkiler gösteriliyor.
Böylece bir tür de oyun oynanıyor. “Seçimler iki-üç parti arasında geçiyor” havasını veriliyor. Birbirleri ile söz dalaşına girerek, diğer partileri gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Gazeteler ve televizyonlar da bu neviden atışmaları haber yaptıkları için seçime katılan diğer partiler görülmüyor. Bu seçimlerde “yandaş medya”yla da Türkiye tanıştı. İktidarı ve muhalefeti destekleyen medya grupları oluşturuldu. Herkes parti kendi yandaş medyasını mitinglere götürüyor. Bir tarafın yandaş medyasında yer alan bir haber diğer parti tarafından ağız dalaşında koz olarak kullanılıyor.
* * *
Bu söz dalaşı millete de kötü örnek oluyor. Bunun etkisine geçtiğimiz hafta şahit olduk. Bir parti otobüsüne binen, sonrasında da yaka-paça otobüsten indirilen çarşaflı bir kadını televizyon ekranlarında, gazete sütunlarında gördük. Tartaklanan hanımın aslında gerçekte çarşaf giymediği, aslında o partinin bir üyesi olduğu da ortaya çıktı. Görüldü ki, bu hanım, sözü geçen partinin çarşaf açılımını protesto etmek için bu yola başvurmuş. (Yaptığının bir “samimiyet testi” olduğunu söyleyen hanımın başına gelenlerden sonra açılımlar konusunda ne kadar samimi olunduğu da ortaya çıkmış oldu.)
Olay provokasyon da olsa çarşaflı kadına el kaldırılması, hele hele tartaklanıp, çarşafının açılmaya çalışılması, üstelikte tükürülüp hakaret edilmesi siyasetteki üslup seviyesinin nerelere kadar inebileceğini gösterdi. Bu açıdan ibretlik.
Aslında burada üzerinde durulması gereken, çarşaflı hanıma tüküren insanın “Bu kadın şu partili. Onu o partinin bilmem ne ilçesinde gördüm” dedikten sonra kolundan çekiştirmesi ve yüzüne tükürmesi siyasetteki üslupsuzluğun bir neticesi… Bundandır ki, uzmanlar, bu sert tartışmaların en kötü neticesinin tartışmaların sokağa inmesi olacağını söylerken, bütün liderleri de uyarıyorlar.
Demokrasi şöleni olması gereken seçim meydanlarının artık bu seviye düşüklüğünden kurtarılması gerekiyor. Siyasette her liderin bir üslubu olabilir ancak bu üslup incitici, küçültücü, hakaret içeren türden olmamalı. Elbette, seçimin bir kazanını olurken, kaybedeni de olacaktır. Bu da demokrasinin gereğidir.
Üslupta düşen seviye yükseltilmeli, halkın gerçek sorunları tartışılmalı.Burada önemli görev parti başkanlarına düşüyor. Çünkü, bu üslup Türkiye’ye yakışmıyor. Kimseye de bir şey kazandırmayacağı gibi ortamı geriyor, kötü örnek oluyor.
06.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|