Davos Forumu toplantısında yaşanan tartışma, “One minute/Bir dakika!” cümlesini meşhur etti. Hatırlanacağı üzere İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen ‘forum’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le tartışmış ve oturumu yöneten ‘moderatör’ün müdahalelerine karşı “One minute!” demişti. Akabinde de “Benim için artık Davos bitmiştir. Daha Davos’a gelmem” diyerek mekânı terk etmişti.
Bu çıkış, toplantıyı yöneten ‘moderatör’e karşı yapılmış gibi olsa da aslında hedefte İsrail Cumhurbaşkanı Peres ve İsrail’in Filistin’deki uygulamaları olduğu aşikârdı. Ya da kamuoyu bu şekilde anladı ve yorumladı. Nitekim bu çıkıştan sonra bilhassa Ortadoğu’da düzenlenen Filistin konulu mitinglerde Başbakan Erdoğan’ın posterleri taşındı.
İslâm dünyasını memnun eden, bir siyasetçinin İsrail devlet başkanına ‘kafa tutması’ydı. Büyük çoğunluk bu çıkıştan sonra Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin sorgulanacağını düşündü. Çünkü İsrail ile Türkiye arasında ‘olmaması gereken kadar’ yakın bir siyasî ve askerî ilişki vardı ve var olmaya da devam ediyordu.
İlk günlerden itibaren İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkinin ‘normal olmadığı’ noktasına dikkat çekilmeye çalışanlar dinlenmedi. Tabiî ki bu ilişkisi sadece şu an işbaşında olan hükümet döneminde başlamadı. Geçmişe doğru gittikçe, İsrail’in adım adım ilişkileri ‘kendi lehine’ çevirmeye çalıştığı görülüyordu. Öyle ki, en olmaması gereken anlaşmalar, çeşitli tertipler neticesinde bilhassa Refahyol döneminde imzalandı, imzalanmak zorunda kalındı. Refahyol iktidarının son aylarında İstanbul Beyazıt meydanında toplanan kalabalık ‘cemaat,’ bu ilişkilerini tel’in etti ve kamuoyu buna şahit oldu. Dikkat çeken nokta, Refah Partisi ve dönemin başbakanı Necmeddin Erbakan’ı bu ilişkiler sebebiyle tenkid edenler, seçimlerde aynı partiye oy veren kişilerdi.
İşte, “One minute/Bir dakika!” çıkışından sonra da kamuoyunun beklentisi Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ‘olması gereken seviye’ye inmesiydi. Bu umuldu ve beklendi, ama ‘yetkililer’ her fırsatta bu umudu ve beklentiyi boşa çıkardılar. İlk günden itibaren “Devlet idare etmek bakkal idare etmeye benzemez” denildi ve bir yandan ‘kavga görüntüsü' verilirken öte yandan İsrail’in taleplerine müsbet cevaplar verildi. Anlaşmalar tıkır tıkır işledi ve kazanan maalesef yine İsrail cenahı oldu.
O halde bu ‘kavga’ niçin yapıldı? Her hal ve şart altında İsrail’in dediği olacaksa sade vatandaşları neticesiz bir beklentinin içerisini sürüklemek neyin nesi?
Bu sebeple Türkiye’yi ‘idare edenler’e biz de “bir dakika!” deyip bu yanlış gidişe dikkat çekmek istiyoruz. Kamuoyunun bunca tepkisine rağmen, geçmiş yıllarda yapılan ve her defasında Türkiye’nin ‘zarar’ ettiği anlaşılan anlaşmalar hâlâ nasıl devam edebiliyor? Gerek silâh alımları ve gerekse ‘tamir ve bakım’ anlaşmalarıyla İsrail ekonomisini daha ne zamana kadar finanse edeceğiz?
Türkiye’de yaşayanlar bu tavırları belki anlar, ama İslâm dünyasının anlayabileceğini tahmin etmiyoruz. Yarın bir gün onlar da bu tavra karşı ‘Bir dakika!” demek durumunda kalmasın!
07.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|