Dünyanın bildiği bir gerçeği, yine dünyaca ünlü bir yatırımcı olan Mark Mobius dile getirmiş ya da tekrarlamış. Mobius’a göre en önemli konu ‘güven kaybı.’ Yaşanan krizi değerlendiren Mobius şöyle konuşmuş: “Türkiye’nin ihtiyatlı bir malî politika uygulaması durumunda IMF’ye ihtiyacı olmaz. Türkiye için şu an en büyük risk güvensizlik. Hükümetin politikalarının ve yasaların uygulanış biçiminin âdil olması önemli. Adil uygulama sadece yabancı değil yerli girişimci için de olmalı.”
Gelişmekte olan ülkelere yaptığı yatırımlarla tanınan ve Türkiye’de de 3.5 milyar doların üzerinde yatırımı bulunduğu ifade edilen Mobius, “Şu anda kötümserliğin en üst seviyesinde bulunuyoruz” demeyi de ihmal etmemiş. (Vatan, 2 Mart 2009)
Yıllardan beri tartışılan IMF-Türkiye ilişkileri konusunda da değerlendirme yapan Mobius, yine umumî kanaate uygun görüş beyan edip; hükümetin ihtiyatlı bir malî politika izlemesi ve yabancı yatırımcıları desteklemesi durumunda Türkiye’nin IMF ile yapılacak bir anlaşmaya ihtiyacı olmadığını dikkatlere sunmuş.
Hakikaten Türkiye’nin IMF ısrarını anlamak mümkün değil. Neredeyse bütün dünya IMF’den yakasını kurtarmanın peşindeyken ve büyük ölçüde de kurtarmışken, Türkiye’nin hâlâ IMF ile anlaşarak işleri halletmeye çalışması garip. Dünyadaki gelişmeler gösterdi ki, IMF’in ‘reçete’leri umumiyetle çare olmuyor. O halde yanlış ‘reçete’leri kullanmaya devam etmek niçin?
“Güven dengesi”ni önde tutan ünlü yatırımcı Mark Mobius, Türkiye’yi ‘idare edenler’e de bazı tavsiyelerde bulunmuş: 1- Hükümetin politikaları ve yasaların uygulanış biçimi adil olmalı. 2-Özelleştirmelere devam edilmeli. 3- İhtiyatlı malî politikalar sürmeli. 4- Yabancı yatırımcıların ilgisini canlı tutmak için çaba harcanmalı.
‘Adalet’in, mülkün temeli olduğunu bilen bir kültür için bu tavsiyeler her halde ‘yeni’ sayılmaz. Kanunların uygulanışında ‘adalet’li olmak gerektiği de her halde izah istemez. Aynı şekilde, özelleştirme de genel kabul gören bir uygulamaya dönüşmüş. O halde, devam eden sıkıntının kaynağı nerede? Her halde asıl problemin ‘güven kaybı’ olduğu anlaşılıyor.
Zaman zaman tekrarladığımız bir gerçeği, yeri geldiği için yeniden hatırlatalım: Ünlü Alman iş adamı Robert Bosch, ‘güven kaybı’yla ilgili olarak kelimesi kelimesine değilse de bilmânâ şöyle demiş: “İnsanların güvenini kaybetmektense, para (sermaye) kaybetmeyi tercih ederim.”
Bosch, muhtemelen bu prensibi ticarî hayatında esas aldığı için başarılı olmuş ve şirketinin bu günlere gelmesine vesile olmuş. Hükümetler de ‘güven kazanmayı’ birinci derecede ciddiye alıp ona göre adımlar atarsa muhtemelen krizden kurtulmamız daha kolay olacak.
‘Güven’i kaybedenlerin maddî ve manevî krizleri aşabilmesi mümkün değil. O halde atılacak olan yeni adımları, güven kazanma hedefiyle atalım...
03.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|