Siyaset bir türlü Türkiye’nin gerçek gündemine gelmiyor. Siyasetin gündeminde demokrasiyi askıya alan, millet irâdesinin temsilcisi Meclisin kapısına kilit vuran, seçilmiş hükûmetleri alaşağı eden darbeler ve postmodern darbeler yok. İhâleye fesad karıştırma, arsa ve rant iddiaları, yolsuzluk ve kayırma dosyaları güme gidiyor…
Seçim sath-ı mailinde gelip geçen 28 Şubat’tan, 12 Mart’tan tek kelime bahsetmeyen Başbakan, Anamuhalefet lideri ve Meclis’te grubu bulunan medyadaki diğer partilerin sözcüleri, milletin boğazını sıkan, canından bezdiren ekonomi âdeta magazin malzemesi yapmaktalar. Polemiklerle, çeşitli yemek ve tatlı târifleriyle işin cılkını çıkarmaktalar.
Dünyadaki çok ciddî iktisadî krize karşı AKP iktidarı lakayd. İşsizlik, yoksulluk, üretim düşüklüğü ve yatırım yokluğuna esaslı bir çözüm getirmiyor. Gittikçe derinleşen ve nerede duracağı belli olmayan krizi küresel krize yükleyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
“İŞSİZLİK VE YOKSULLUK VAR” İTİRAFI
Belli ki AKP siyasî iktidarı hâlâ Türkiye’yi derinden etkileyen ekonomik krizin tahlilini yapmış değil. Başbakan’ın “hiçkimse zor durumda değil” açıklaması bunu açıkça ele veriyor.
Başbakan “kimse zor durumda değil” derken “IMF’den alınacak krediden nemâlanmaya alışan” tuzu kuru büyük sermayeyi, bankaları, daha fazla kâr elde etmek için işçilerini kapı önünde bırakan patronları şikâyet ediyor. Ama gerçekten zor durumda olan milyonlarca memuru, işçiyi, emekliyi hesaba katmıyor. Siftah etmeyen milyonlarca esnafı, mazot alamayan çiftçiyi, ürününü satamayıp nehre döken köylüleri görmüyor.
İşsizlik resmî rakamlarla bizzat Başbakan’ın itirafıyla yüzde 12.3’e yükselmiş. Uzmanlar, ümidini kesip iş aramaktan vazgeçenler buna eklendiğinde gerçek işsizliğin yüzde 20’lere tırmandığını, işsizlik ordusunun 13 milyona vardığını ve hergün buna binlerin katıldığına dikkat çekiyorlar. Yıllardır ağır vergi, yüksek faiz, düşük döviz kurunun Türkiye’yi kırılgan hale getirdiğini belirtiyorlar.
Başbakan daha yeni yeni meydanlarda “Doğru işsizlik var, yoksulluk var” ikrarında bulunuyor; ancak Erdoğan seçmene karşı krizi iyi yönettiklerine örnek olarak 2001 krizinden farklı olarak kendi dönemlerinde hiçbir bankanın kapanmadığını örnek vermekle yetiniyor. İflas edip kapanan yüzlerce fabrikayı, kapısına kilit vuran büyüklü küçüklü binlerce işletmeyi, kepenk indiren onbinlerce işyerini “teğet geçiyor.”
Tedirginlik devam ediyor. Aylardır belli başlı bütün sektörlerde ve reel ekonomide başgösteren krize karşı köklü bir tedbir yok. Boş çıkan ve etkin bir iyileştirmesi gözükmeyen üç “önlem paketi”nden halkın haberi yok. İşsizliğin önlenmesi ve iş talebinin arttırılması için öncelikli alınacak tedbirler sürekli erteleniyor. Başbakan Yardımcısı seçime doğru “dördüncü paket”in sinyalini veriyor, piyasaları daha da durgun hale getiriyor.
TAHRİBATIN AÇIKLANMASI,
SEÇİM SONRASINA
Bizzat ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı’nın itirafıyla hükûmetin öngöremediği derinliğe ulaşan ve bütün tabloları altüst eden krizin hâlâ ciddî bir analizi yapılmış değil. İşsizlik ve yoksulluk, gittikçe bunalımlara, sosyal çalkantılara sebebiyet veriyor. Kitleler ümitlerini talih oyunlarına, kumara, “süper loto” çekilişine bağlamış durumda. Başbakan’ın her fırsatta dile getirdiği otuz yıl öncesinin tüp ve mazot kuyrukları yok ama krize karşı “ya çıkarsa” hayaliyle loto bayileri önünde uzun kuyruklar oluşuyor…
İş işten geçtikten ve Türkiye krizden kırıldıktan sonra Ekonomi Bakanı “ekonomideki tıkanma”yı telâffuz ediyor. Aralık ayında bütçede kesinti yaptıklarını ve belirledikleri yüzde 4 büyümeyi yeniden revize edip düşürdüklerini anlatıyor. İşsizlik ve yoksulluk hükûmetin tahmin edemediği vahâmete vardığını kabul ediyor. “Zehirli finans”tan, bankaların kredi vermediğinden, “şok edici önlemler”den dem vuruyor.
Vatandaşa 300 TL’lik harcama çeki ve konuta, otoya, beyaz eşyaya bir- iki aylık vergi indirimi gibi sathî önlemler dile getiriliyor. Ne var ki buna karşı “önlemleri” açıklamıyor; seçim sonrasına bırakıyor. Tıpkı IMF ile yapılan anlaşmanın seçim sonrasına bırakılması gibi…
Anlaşılan o ki Başbakan ve iktidar partisi, meseleye hâlâ “daha çok oy” hesâbıyla bakıyor. Her ne kadar yandan itiraflar başlasa da, krizin teğet geçmediği yavaş yavaş ikrar edilse de, IMF ile “yapılan” anlaşmanın imzalanması ve krizin hangi yanlış ve yetersiz politikalardan türediğini belirleyen “kriz kırım raporu” seçim sonrasına bırakılmış. İşin açıklı tarafı bu yüzden alınacak netice verici tedbirler de ertelenmekte…
Ve bütün bu kırılmalarla daha da derinleşmekte, olan millete olmakta…
14.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|