Doğru inanca duyulan ihtiyaç
Hiç şüphesiz inancın fert ve cemiyet hayatında çok büyük önemi vardır. İşte bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz (asm) Mekke’de kaldığı on üç yıl boyunca insanları önce Allah’ı birlemeye, her türlü şirk, bid’at ve hurafe unsurlarından arınmış bir şekilde inanmaya; daha sonra da ibadetlerimizi yalnızca Allah’a has kılmaya çağırmıştır.
Peygamberimiz (asm) ne zaman bir topluluğa bir dâvetçi gönderse; o dâvetçiye, o topluluğu önce Allah’ı birlemeye ve şirki terk etmeye dâvet ederek başlamasını emrederdi. Nitekim Muaz b. Cebel’i (ra) Yemen’e dâvetçi olarak gönderdiğinde “Sen ehl-i kitap bir kavme gidiyorsun, onları kendisine dâvet edeceğin ilk şey “La ilahe illallah” şehadetinde bulunmaları olsun. (Bir rivayette de Allah’ı tevhit etmeleri –birlemeleri- olsun.) Şayet onlar bu hususta sana itaat ederlerse; kendilerine Allah’ın onlara her bir gün ve gecede olmak üzere “beş vakit namaz”ı farz kıldığını bildir” şeklindeki tavsiyesi bunu göstermektedir. Dikkat edilecek olursa Peygamber Efendimiz (asm) doğru inanmayı her şeyden, hatta namazdan dahi öne almaktadır. Çünkü doğru iman olmadan, kılınan namazın da doğru olması mümkün olamamaktadır.
Bu durum, sadece o zaman için değil, aslında her zaman için geçerli bir realitedir. Özellikle de bir çok yanlışın, yanlış inanışın doğru kabul edildiği günümüzde daha açık bir şekilde ihtiyaç haline gelmiştir. Onun için günümüz insanının, doğru inanca her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.
Allah’a imanı, Allah’ın isim ve sıfatları ile ele alarak başlayan ve bu doğrultuda götüren Risâle-i Nur, günümüz insanı için ‘doğru iman’ı elde etmede mükemmel bir özelliğe ve güzelliğe sahiptir.
Aynı zamanda Peygamberimiz (asm) tarafından okunmaları çok tavsiye edilen ve fazla sevapla müjdelenen Kur’ân âyetleri de bizlere bu konuda önemli rehber olmaktadır. Meselâ, her namazdan önce okunması tavsiye edilen ‘İhlâs’ Sûresi, yine her namazdan sonra okunması tavsiye edilen ‘Ayet-el kürsi,’ özellikle sabah ve akşam namazlarından sonra okunması tavsiye edilen ‘Haşir’ Sûresinin son üç âyeti bizlere imanımızın nasıl olması gerektiği hususunda önemli dersler vermektedir. (Allah’ı isim ve sıfatları ile tanıma ve bu şekilde inanma.) Yine her yatsı namazından sonra okunması faziletli bulunan ‘Bakara’ Sûresinin son iki âyeti de aynı şekilde doğru imanı ders verme noktasında önemli yere sahiptir.
İslâmın diğer rükünlerden önce tevhit inancına dâvet ederek başlaması, tevhidin öneminden ve insanların ona olan ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Doğru inancın bizlere neler kazandıracağına gelince:
1. Doğru iman, insan ve toplum yapısının doğruluğunun, mutluluğunun ve suçtan uzak olmasının temelidir.
2. Doğru iman, kişinin düşüncesinin ve hayatının doğru olmasının sebebidir.
3. Doğru imanla canlar ve mallar korunur.
4. Doğru iman, amellerimizin ve ibadetlerlerimizin doğru olmasına ve kabul edilmesine vesiledir.
5. Doğru iman cennete girmenin ve cehennemden kurtulmanın garantisidir.
|
Şu “e-ğ-i-t-i-m” sistemimiz...
Ben zannederim ki, bu milletin perîşaniyetine, fazla cehâletten ziyade, nûr-u kalp ile müterâfık olmayan fazla zekâ- vet-i betrâ tesir etmiştir.”
Sünûhat, 82
Ve, önce bir haber: Moskova Beyin Araştırmaları Enstitüsü tarafından ‘dünyanın en zeki insanı’ ilân edilen Nadia Camukova, “Bugün Türkiye’de üniversiteye girmeye kalksam belki de ÖSS’yi kazanamam!” itirafında bulunuyor. Türkiye’deki sınav sisteminin öğrencilerin kapasitelerini körelttiğini söyleyen Camukova, sınav sistemi ile ilgili ise şu yorumu yapıyor: “Bir insanın hayatını sadece üç (3) saate sığdırmak kadar yanlış bir şey yok. İnsan, hayatını Millî Piyango’dan çekmiyor ki!..”
***
Yıllardır bu ülkede devamlı olarak eğitim-öğretimden dem vurulur, beş yıllık kalkınma plânları yapılır her beş senede, ama “her bir senede” yeniden yeniye tekrar bir yapılandırılır, ya da bir yerinden delinir...
Üniversite sınavları ise, o zaten tam da “evlere şenlik”tir. Her yıl o da yeni bi güzel gözden geçirilir, yeniden bi yapılandırılır. Tek sınavdı, iki sınavdı, çok sınavdı derken.. en az “bir yıl” gibi bir zaman kaybedilir.. Ama, olsun; sonunda doğruyu bulacağımız, bünyemize en uygun sınav sistemine ulaşacağımız kesindir; tabiî, eğer ömrümüz vefa ederse…
Avrupa denen “olmadık” yerde, daha ilkokuldan itibaren başlar, öğrenciler kabiliyetlerine göre uygun okul ya da bölümlere “uzmanlar” denetiminde yönlendirilir. Bizde ise, kişi liseyi genellikle “başarıyla” bitirmiştir, ama genellikle “vasıf”sızdır, işsizdir. Çünkü okulların büyük çoğunluğu meslek edinimi “üniversiteye has” bir “lüks” gibi gören anlayışın ve de “havaleciliğin” içerisinde eğitim verirler bizde. Hayatımız çok uzun çünkü.. öyle bi kaç yıldan ne çıkar; ömür dediğin...
Sonra; zekâ testleri yapılır ülkemizde.. İlkokulda istatistiksel olarak, dünyanın “en zeki” fertleri arasında sayılan bu değerli öğrencilerimiz liseyi bitirdiklerinde ise nedense “en alt” sıralara düşmüşlerdir.. Çünkü İngilizler’in, Hindistanı işgal ettiklerinde Hindistan’ın en zeki gençlerine “logaritma cetvelleri ezberletmesi”ne benzer, son derece “gelişkin” bir eğitim sistemi tatbik edilir bizim bu güzel ülkemizde..
Demokrasiden, çoğulculuktan, hukuktan falan söz edilir, insan hakları, “karşı görüşe” saygı da denilir.. fakat gel gör ki, bütün eğitim sistemi “tek bir görüş” üzerine bina edilir, diğer bütün görüşler ve de açılımlar ise belki de bilerek tamamen “gözardı” edilir; “hakikat” denen o çok yoğun ve de geniş şey, çoğu zaman tek bir görüşe, tek bir ideolojiye mahkûm edilir, “hakikatin diğer görünümleri” denen “çoğulcu” kavram ise bu arada bütün bütün görmezden gelinip nisyânda setredilir…
Sonra, öğretmen denir, öğretmenlik, “kutsal”dır, en güzel meslektir; yeni nesil onların eseridir, denilir, sonra da, o çok sevgili öğretmen adayımızın önüne KPSS denen ÖSS’den daha çetrefilli büyük bir belâ getirilir. 100 üzerinden 90 gibi bir başarı şartı (kimya öğretmenliğinde olduğu gibi) önüne hızlıca, soğumadan, hem de büyükçe “altın bir tepside” güzelce servis edilir; buyrun, yemez misiniz!..
Yeniden, bütün bilgiler yeni bir “sil baştan” edilir.. yeniden bir Türkçe, tarih, biyoloji, matematik, yurttaşlık, anayasa.. “ezberlerimiz” en yeniden yeni bi gözden geçirilir.. sadece ve sadece tek bir sınavlıkta olsa…
Sonra da, çıkar: “Neden ama neden bu kadar beyin göçü bizim bu güzel ülkemizde?!..” denilir. “Cevabı tam da içinde” işte bu hazîn, hem de insanı öfkeden ta orta yerinden çatlatacak sorular böylece elimize verilir…
|