Bu sene bahar bir başka güzel geldi.
Gazetemizin 40. yıl kutlaması, ardından 40 yıllık serencamın anlatıldığı bir dizi program organize edildi, ediliyor.
Her zamankinden daha yoğun bir tempoyla düzenlenen kadın-aile eğitimine dair Kur'ân-Sünnet ve Risâle-i Nurlardan kaynağını almış seminerler dizisinin ilânlarınıysa gazetemizin “Ajanda” köşesinde merakla takip etmekteyiz.
Aslında anma toplantıları, seminerler, açık oturumlar, paneller, sempozyumlar ve benzeri faaliyetler ‘müfritâne irtibat’ açısından mümbit zeminler. Risâle-i Nur’u anlayıp geniş çevrelere anlatabilme yönüyle de muhteşem fırsatlar!
Bu tarz faaliyetler şimdilerin yaygın tabiriyle “ortak akıl” mahiyetinde hakikatleri keşfetmede, hatırlamada yardımcılar. Üstelik toplumda günübirlik gündemlerin üstüne çıkmak, gündemi yönlendirmek ve iman hakikatlerine dikkati çekmek açısından da son derece önemliler. Bu noktada özellikle sempozyumlar ve kongreler birer “bilgi ziyafeti” mahiyetinde son derece ehemmiyetli konumdalar.
Kısacası, Risâle-i Nur’u anlama ve anlatma gayretleri mahiyetindeki bu tarz faaliyetler “şahs-ı manevi”nin maddî olarak net bir şekilde görülebildiği parlak levhalar hükmünde…
İşte 21–22 Mart tarihleri arasında düzenlenecek olan IV. Risâle-i Nur Kongresi de bu nurlu halkanın tamamlayıcısı olacak. Risâle-i Nur Enstitüsünün organize ettiği “Küresel Kriz ve Said Nursî’nin İktisat Görüşü” başlığını taşıyan kongre her zamanki gibi “ictimaî reçete” mahiyetinde olduğundan yoğun bir ilgiyle takip edilecek şüphesiz.
Malûmunuz, küresel krizin etkilerinin bütün dünyaya dalgalar halinde yayılması herkesi düşündürmekte. Katolik dünyasının ruhanî lideri Papa’nın bile ekonomik krizi “İlâhî ikaz” olarak yorumladığı bir ortamda, krizin sebepleri ve sonuçlarını Risâle-i Nur’un esasları çerçevesinde analiz etmek insanlığın geleceği açısından çok önemli değil mi?
Hatırlarsınız geçtiğimiz günlerde Vatikan’ın resmî yayın organı olan bir gazetede yayınlanan bir makalede malî krizden çıkış yolunda İslâmî esasların işe yarayacağı belirtilmekteydi. (7 Mart 2009 tarihli Yeni Asya)
Evet, I. Dünya Savaşı gibi en büyük felâketlerin yaşandığı ortamda dahi “Felâketten dahi saadet çıkar” diyen Bediüzzaman Hazretlerinin bu krizde de sunacağı “ictimaî reçete” büyük önem taşımakta. Zira inanıyoruz ki, “Risâle-i Nur külliyâtı, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek bir mû’cize-i Kur’âniyedir.”
Risâle-i Nur’dan cevaplar
Kongrede cevabı Risâle-i Nur’larda aranacak olan sorular şunlar:
* İslâm toplumlarının da temel sorunlarından biri olan dünyevîleşme ile kriz arasında nasıl bir ilgi kurulabilir?
* Bediüzzaman’ın da işaret ettiği şekilde insanın ve toplumun mesh-i manevisine sebep olan ahlâkî bozulmanın önünü açan bir medeniyet algısının bu tür krizdeki rolü nedir?
* Bütün dünyada bulaşıcı bir hastalık haline gelen israf alışkanlığının, zarurî olmayan ihtiyaçların zarurî ihtiyaçlar haline dönüşmesine sebep olan görenek ve özentinin önüne geçilebilmesi nasıl sağlanacaktır?
* Kriz sonrası insanlığı nasıl bir tablo beklemektedir?
* Beşerin bundan sonraki yaşayacağı dönemin özellikleri neler olacaktır?
Şahs-ı manevî
Bediüzzaman Hazretleri “Şahs-ı manevî”yi anlatırken “Risâle-i Nur, bu asrın ehemmiyetli ve mânevî ve ilmî bir mürşididir. Bu risâleleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da madem Risâle-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı mânevîsi var; şüphesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir” diyor. Yeter ki, ihlâsla, samimiyetle, uhuvvet dairesi içinde ciddî hareket edilsin!
“Niyet-i hâlisenin dahi kerâmeti vardır. Samimiyetin dahi kerâmeti vardır. Bahusus Lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde ciddî, samimî tesanüdün çok kerâmetleri olabilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı mânevîsi bir veli-i kâmil hükmüne geçebilir, inayâta mazhar olur” diyor.
Kongrenin krizlerden bunalan insanlık âlemi için hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
15.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|