İlki 2001 yılı 31 Ağustos-8 Eylül tarihleri arasında Güney Afrika’nın Durban sahil şehrinde yapılmış olan “Irkçılık ve Ayırımcılığa Karşı Birleşmiş Milletler Konferansı” nın ikincisi, yakında İsviçre’nin Cenevre şehrinde düzenlenecek.
Mâlûm lobilerin medya üzerindeki etkisiyle, aylardır “ Durban 2” diye antipropagandası yapılan konferansın hazırlık haberlerine bakılacak olunursa, yüzlerce resmî ve sivil kuruluş heyetlerinin katılacağı bu konferans oldukça gergin geçecek.
Sekiz yıl önceki Durban konferansına katılan heyetler, özellikle sivil kuruluş heyetleri, İsrail’in Filistinlilere uygulamış olduğu ayrılıkçı politikayı, 1948-1994 yılları arasında Güney Afrika Millî Partisi (National Party) tarafından zencilere uygulanan ‘apartheid’ (ırkçı) politikayla eşit tutmuşlardı. Siyonizmin ırkçı bir hareket olduğu yönünde alınmış olan 3379 no’lu BM kararı hatırlatılarak, uluslar arası camia tarafından ırkçı Güney Afrika rejimine uygulanmış olan ambargo ve boykot işlemlerinin aynısının Siyonist İsrail’e de tatbik edilmesini istemişlerdi.
Bunun üzerine konferansta sert tartışmalar yaşanmış; neticede Amerika ve İsrail konferansı terk etmişlerdi.
Bildiğiniz gibi, Gazze harbi akabinde dünyanın çeşitli ülkelerinde, özellikle de Avrupa’da İsrail’in Filistinlilere uygulamakta israr ettiği ırkçı politika karşıtı faaliyetler artmış bulunuyor. Bu durumun Cenevre konferansına sirayet etmesinden endişelenen İsrail ve Kanada konferansa katılmayacaklarını açıkladılar.
BM İnsan Hakları Yüksek Komisyonu Başkanı Navi Pillay’ın konferansın İsrail karşıtı bir gösteriye dönüşmeyeceği konusunda garanti vermesine rağmen, Bush idaresi konferansı boykot etme kararı almıştı.
“Change” (değişim) sloganıyla başkanlık seçimini kazanan Barack Obama ise, boykot kararını gözden geçirdikten sonra; önce, konferansa bir heyet göndereceğini açıkladı. Daha sonra, Amerika’daki İsrail yanlısı Hıristiyan Siyonistler ve Yahudi lobisinin baskısı sonucunda, ırkçı beyazlar tarafından ecdadına uygulanan zenci düşmanlığını (Negrophobia) unutup, ırkçılık karşıtı olan bu konferansa katılma kararından vazgeçtiğini açıkladı. Gerek içeride, gerekse dışarıda insan haklarını savunacağını seçmenlerine vaad eden Obama; konferansı boykot etme kararıyla, İsrail söz konusu olduğunda, ters yönde manevra yapabileceğinin ilk işaretini vermiştir!!
Obama’nın bu kararı almasında etkili olan Yahudi lobisi; İsrail’in alnına “ırkçı” damgası vurdurmamak için kolları sıvamış bulunuyor.
Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) Başkanı David Harris’e göre, Yahudi lobisi,
AB başkanlığını yürüten Fransa üzerine yoğunlaşmış durumdaymış. Fransa’nın konferansa katılmaması sağlandığında, diğer Avrupa ülkelerinin de Fransa’yı takip etmeleri kolaylıkla sağlanacakmış.
BM Genel Kurulunun 30 Kasım 1973 tarihinde almış olduğu 3068 no’lu “Irk ayrımı suçunu bastırma ve cezası hakkında uluslar arası anlaşma” kararına göre, belli bir ırka karşı özetle aşağıdaki işlemler yapıldığı takdirde ırkçılık yapılmış olunuyor:
- Yaşama hakkı özgürlüğünü elinden almak.
- Fiziksel ve zihinsel zarar vermek.
- İşkence yapmak.
- Çalışma ve ticaret yapma hakkını elinden almak.
- Millî değerlerine bağlı olma hakkını elinden almak.
- Hareket özgürlüğünü kısıtlamak.
- Ülkeden çıkış ve dönüş hakkını elinden almak.
- Düşünce özgürlülüğünü kısıtlamak.
- Farklı ırkla evlenme hakkını elinden almak.
- Politik, sosyoekonomik ve kültürel baskılara maruz bırakmak.
- Barışçı dernekler kurup toplantılar yapma hakkını elinden almak.
- Belli yerleşim bölgelerinde (kantonlar veya gettolar) oturmaları için baskı yapmak.
Roma’da bulunan Uluslararası Suç Mahkemesi (İCC)’nin 17.7.1998 tarihinde aldığı karar ise, belli bir ırka karşı cinayet işleme, yok etme, köleleştirme, sınır dışı etme ve işkence yapmayı “ırkçılık “ diye tanımlıyor.
Yukarıdaki maddeleri inceleyip bakın. İsrail bunlardan hangi birini Filistinlilere karşı uygulamıyor!?
Ne yazık ki, BM’nin ırkçılık karşıtı almış olduğu kararlar bir ülkeye karşı tatbik edilirken, diğerine tatbik edilmiyor. Çünkü İsrail’in “Seçilmiş halk ve vaad edilen topraklar” siyonist politikasını tenkid eden kişi veya kurum, Yahudi lobisi tarafından derhal anti-semitizm yapmakla suçlanıyor. İşte bu yüzden; İsrail’de gördüklerini dile getirmekten endişe duyan Güney Afrika Yüksek Temyiz Mahkemesi Hakimi Edwin Cameron, “ İsrail Güney Afrika ırkçı rejiminden daha ırkçı. Ama bunu alenen söylersek Yahudiler tarafından suçlanırız” demiştir.
Geçtiğimiz Temmuz ayında İsrail’i ziyaret eden, aralarında Edwin Cameron’un da bulunduğu hukukçular, parlamenterler ve gazetecilerden oluşan 21 kişilik bir Güney Afrika heyeti, gördükleri zulüm karşısında donup kaldıklarını beyan ettiler.
Heyette bulunan Güney Afrika eski Savunma ve Sağlık Bakanı Nozizwe Madlala Routledge şunları söyledi:
“Hissettiklerimi dile getirmek benim için o kadar zor ki. Burada gördüklerim bizdekinden çok daha kötü... Olayları uzaktan gözlemlediğinizde çok kötü olduğunu anlıyorsunuz. Fakat ne derece kötü olduğunu tam mânâsıyla kavrayamıyorsunuz. Buradaki durum bizim katlandığımızdan çok daha kötü. Irkçılık ve acımasızlık burada zirvede. Güney Afrika’daki ırkçı rejimde zenciler aşağı sınıf olarak görülürlerdi. İsrail’in Filistinlileri insan olarak gördüklerini zannetmiyorum.
“Bir insan beyni bu kadar ayrılıkçı yollar ve teftiş noktaları yapabilir mi!?
Geçmişte gördüklerim berbat, berbat, berbattı! Burada gördüklerim ise daha berbat!
“Biz, ırkçı rejimin bir gün son bulacağını biliyorduk. Buradaki ırkçı rejimin son bulacağına dair bir işaret görülmüyor. Yani, tünelin sonu kapkara!!!
Irkçı rejimde, beyazlar ve zenciler belli bölgelerde bir araya gelebiliyorlardı.
Burada tamamen ayrımcılık var. Bana öyle geliyor ki: İsrailliler Filistinlilerin yok olmasını arzuluyorlar. Bizde bu durum yoktu. Beyazlar zencilerin yok olmasını arzulamıyorlardı.” (10.7.2008 Haaretzh /Gideon Levy )
3 binden fazla sivil toplum örgütünün katıldığı Durban Konferansında, 43 İslâm ülkesi büyük çaba sarfederek ırkçılık, sömürgecilik ve siyonizmin eleştirilmesini sağlamışlardı. Bakalım, aynı dayanışmayı bu defa gösterebilecekler mi!?
Bence daha da önemli soru şu: Davos’ta İsrail’in Filistinlilere uyguladığı ırkçı politikayı eleştirerek, müslim-gayri müslim, vicdan sahibi bütün insanların takdirini toplayan Başbakan Erdoğan, sözlerinin arkasında durduğunu ve Türk milletine atfedilen o şerefli duruşun sadece Davos’a has bir şov olmadığını gösterebilecek mi!?
15.03.2009
E-Posta:
[email protected]@hotmail.com
|