Siyasî kültürü yozlaştıran, “yolsuzluklar” ortasında üslûbu kirleten ve ihtiraslar uğruna değerler üzerinden kutuplaştırıp çatıştıran propaganda sürecinde ilân edilen “kriz önlem paketi” tartışılıyor.
Tıpkı daha yeni rayları tam döşenmeyen, hemzemin-alt ve üstgeçitleri yapılmayan ve güvenliği alınmayan alelacele “hızlı tren” gibi söz konusu “önlem paketi”nin de yetersiz olduğu ve tamamlanmamış olduğu belirtiliyor.
Başbakan, otomotivde, konutta, beyaz eşya ve elektronikte üç ayla sınırlı vergi indirimlerinin en kısa zamanda başlayacağını söyledi. Bugün toplanacak Bakanlar Kurulu’nda son şeklinin verilmesi ve seçim öncesinde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Ancak ekonomistler, hükümetin daralan iç talebi canlandırmak ve tüketimi arttırmak amacıyla düşündüğü “paket”in üç ay gibi kısa süreli bazı vergi indirimlerinden ibaret olduğunu, köklü bir programa dayanmadığı için bekleneni sağlayamayacağını daha baştan bildiriyorlar.
Bazı vergi indirim oranları ile paketin ne zaman başlayacağının netleşmemesi ve hâlen Maliye Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı bilgisi, “paket”in seçim öncesine yetiştirilmesi için apartopar piyasaya sürüldüğünü ele veriyor.
Mesela otomotivdeki yüzde 18 KDV duruyor; hükümet, stokları eritmek için yüzde 37 ÖTV’yi yüzde üç ay için yüzde 1’e düşürmeyi plânlıyor. Motor gücü yüksek araçlarda yüzde 60 ÖTV’yi yüzde 36 çekmeyi düşünüyor. Beyaz eşya ve elektronikte yüzde 6.7 olan ÖTV’nin üç ay süreyle yüzde 1’e indirilmesi, tüketici kredilerden kesilen Kaynak Kullanımı Destekleme Fonunun yüzde 15’ten yüzde 10 indirilmesi ve 150 metrekare üzerindeki konutlardan alınan yüzde 18 KDV’nin yüzde 8’e indirilmesi, paketin ne denli güdük olduğunu peşinen ortaya koyuyor.
AKP HÜKÛMETİ, IMF’NİN
DAYATMALARINI KABUL ETMİŞ…
“Önlemler”in yeniden revize edilecek olan bütçe dengeleriyle uyumu ve durgunluğu önleyeceği hususunda henüz bir kanaat vermediği tesbitini yapan uzmanlar, bütçenin gittikçe açılan açığına bir çözüm bulunmadığı sürece bunun bir işe yaramayacağını nazara veriyorlar.
İstihdam ve üretimi arttıracak köklü tedbirlerle işsizliğe çare bulunmadıkça, zaten yüksek olan ÖTV ve KDV oranlarındaki indirimlerin kilitlenen piyasaları tetikleyemeyeceğini anlatıyorlar. Fiyatların aşağı çekilmesinin yetmeyeceğini ve mutlaka diğer tedbirlerle takviye edilmesi gerektiğini nazara veriyorlar.
Gerçek şu ki hükümetin bu yarım yamalak “önlemler paketi”, önceki gün Londra’da yapılan G-20 zirvesine katılan ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Şimşek’in, Türkiye’de hükümetin krizden çıkış için cesur kararlar alması gerektiği ifadesiyle de çelişiyor.
Krize karşı kırılganlık sadece sathî pansuman paketlerde değil, IMF ile ilişkilerdeki zikzaklarda da kendini ele veriyor. Belli ki siyasî iktidar baştan beri IMF ile anlaşma yapmış; lâkin seçim öncesi bunun açıklanmasını istemiyor. Mahallî seçimlere az bir süre kala Başbakan miting meydanlarında halka karşı IMF’ye “milletin menfaatleri”yle rest çekerken, Ankara’dan davet bekleyen IMF heyetiyle alttan alta işlerin kotarıldığı haberleri geliyor.
Çarpıtmalar burada da devam ediyor. Şimdi de IMF’den otomatikman gelen “kemer sıkma” şartının “yatırımlardan vazgeçilmesi gerektirmediği” saptırması geliyor. Başbakan, vergi artışı ve harcamaların kısılmasını kabul etmeyeceğini söylerken, IMF’nin zaten bunu istemediği gerçeği gizleniyor.
Hükümetin IMF’nin dayattığı Gelir İdaresinin özerkleştirilmesi ve belediye harcamalarının kısıtlanmasını kabul etmesini Bakan Şimşek, bunu kendilerinin de istediğiyle açıklıyor. Belediyelerin harcamalarında rasyonel bir politika izleyip zaten kıstıklarını bildirmekle kamuoyunun tepkisini azaltmaya uğraşıyor.
IMF’nin bütün isteklerini yerine getirdiklerini örtülü bir biçimde ufak ufak ikrar eden Bakan, belli ki seçim sonrasına “ümüğümüzü sıkacak” yeni stand by anlaşmasına zemin hazırlıyor…
TÜRKİYE’NİN İZLANDA VE
SIRBİSTAN’LA KIYASI
Kısacası, AKP hükümeti IMF’nin dayatmalarını kabul ediyor; anlaşmayı yavaş yavaş ısıtıyor. Ve şu işe bakın; her fırsatta önceki hükümetleri IMF’ye teslim olmakla suçlayan, otuz yıl öncesinin zam ve pahalılık dönemlerini nazara vererek bugünkü vâhim krizi gözden kaçırmaya çalışan Başbakan, hükümetin IMF’ye “teslimiyeti”ni beylik lâflarla gürültüye getiriyor.
Türkiye’nin dünyada ekonomisi büyük ilk 20 ülke arasına girdiğiyle övünen hükümetin ekonomiden sorumlu Bakanı, IMF’nin el attığı ülkelerde ekonominin daha da kötüye gittiği, ekonomik buhrandan siyasî kargaşaya, toplumda iç çatışma ve kaos girdabına girdiği uyarılarına karşı, dünyada IMF programını uygulayan ülkeleri misal veriyor.
Yeri geldiğinde IMF ile varılan anlaşmanın bir türlü imzalanmamasını aynen Başbakan gibi “Türkiye’nin menfaatleri”ne bağlayan Bakan, Türkiye’yi IMF’nin tâlimatlarını yerine getiren Macaristan, İzlanda, Sırbistan, Polonya ve Arjantin gibi bazı eski Doğu Bloku ve kimi Lâtin Amerika ülkeleriyle kıyaslıyor. Türkiye ekonomisinin iflâsını ilân eden ve ülkeyi satılığa çıkaran İzlanda ve Sırbistan’dan iyi olduğuyla övünüyor!
Anlaşılan o ki, her ne kadar yandan itiraflar başlasa da, krizin teğet geçmediği yavaş yavaş ikrar edilse de, belli IMF ile anlaşma ve krizin meydana getirdiği tahribatı ortaya çıkaran asıl “kriz kırım raporu” seçimden sonra açıklanacak…
Başbakan ve iktidar partisi sözcülerinin açıklama öncesi çelişkileri, kriz kırılmaları ve tezatları bundan. Peki bu “pansuman tedbirler” ekonomiyi krizden kurtaracak mı?
16.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|