1967-1970 yılları, Çorum’da geçen, helâket ve felâket asrında Kur’ân’ın hakikî, kuvvetli ve tesirli bir tefsiri olan Risâle-i Nurları tanımakla müşerref olduğumuz yıllardı. Zaman zaman ziyaret ettiğimiz şehre, geçen Cumartesi ve Pazar günleri gitmek yine nasip oldu.
Dostlarla buluşmanın, eski hatıraları yadetmenin manevî hazzı bir başka oluyor. Bu arada o yıllarda öğrenciliğini yaptığımız tertip düzen insanı, kendisinden çok şeyler öğrendiğimiz fizik hocamız Mehmet Metin Aşkın’la görüşmemiz de bizim için başka bir mutluluktu. 75 yaşında, dinçliğinden birşey kaybetmemiş, numaramızı dahi hatırlayabilen muhterem hocamızın mütebessim simasıyla muhatap olduğumuzda sevincimiz bir kat daha arttı.
Cumartesi günü Risâle-i Nurlara ilk tahliye kararını veren, bir ömürlük hizmet dolu günler yaşamış savcı muhterem Abdullah Battal’la görüşmemizin zevki de sırf bunlar için bile olsa Çorum’a gitmeye değerdi. Kaldı ki o gün ayrıca vefalı dostlarla da buluştuk, kucaklaştık, kaynaştık, dertleştik, sohbetler ettik.
Asıl gidiş maksadımız ise Çorumlu dostların küresel malî krizde Üstadın iktisat görüşüyle ilgili bir seminer vermek üzere dâvet etmeleriydi. Gelişimizden haberdar Çorum Hakimiyet gazetesi bizimle röportaj yaptı. Pazar günü de çevre il ve ilçelerden katılımların da olduğu Çorum Belediyesi toplantı salonunda tıklım tıklım dolu bir topluluğa ucu ülkemize kadar uzanan maddî krizin sebep ve çözümlerine Üstaddan bir bakış atfettik.
Millet olarak krizden etkilenmememiz için sahip olduğumuz zenginliklerimiz vardı. Dinimiz maddî manevî sıkıntılara düşmememiz için gerekli tedbirleri önceden almıştı. Bunlara uymak yeterliydi. Uyulmadığında ise ister istemez sıkıntılar çekilecek, Kader bizi hizaya getirmek için koyduğu kanun ve kurallar uymaya zorlayacaktı. Allah, toplumun tek vücut olmasını, kaynaşmasını istemekte, bunun için zekâtı emretmekte, faizi yasaklamaktaydı. Böylece, “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne!” “Sen çalış ben yiyeyim!” gibi bencillik kokan, toplumdaki ihtilâllerin, keşmekeşlerin, kin, düşmanlık ve merhametsizliklerin sebebi olan bu iki cümleyi zekâtı farz kılarak ve faizi yasaklayarak kökünden kesip atmış, koyduğu iktisat ve kanaat, israftan ve hırstan kaçınma gibi düsturlarla dengeli, düzenli, bereket ve huzur dolu bir hayatı telkin etmişti.
Demek şu dünya misafirhanesinin Sahibi sadece Müslümanları değil, bütün dünyayı koyduğu kanun ve kurallara uymaya dâvet ediyordu. Misafir olan kişi misafirhane Sahibinin kurallarına uymadan nasıl mutlu olabilirdi?
20.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|