Bazı kardeşlerimiz şu mesajı gönderiyor: Biz demokratlara destek oluyoruz. Onlar Yeni Asya’yı bile almıyor!
Bu beklenti ve düşünce Risâle-i Nur ölçüleriyle çelişir. Zira, biz demokratları bize destek olsunlar veya onlardan milletvekilimiz olsun diye desteklemiyoruz. Risâle-i Nur “Demokratlara maddi-mânevî destek” olun dediği için destekliyoruz. Peki bu destek nasıl olacaktır?
Kur’ân ve Sünnet’in ictimaî, siyasî ölçülerini verip, stratejilerini çizen Risâle-i Nur’u anlamak, yaşamak ve anlatmak tarzındadır. Yoksa, fiilen siyasete girerek iktidarı ele geçirmek, makam, mevkî ve güç elde etmek, yönetime talip olmak değildir. Zira, Nur mesleğinin esası ihlâs sırrına dayandığından1 hedef dünyayı değil, ahireti kazanmaktır.2 Bu dünya fanidir. En büyük dâvâ, bakî olan âlemi kazanmaktır. İnsanın itikadı sağlam olmazsa, bu dâvâyı kaybedebilir. Siyasetle meşgul olan, ehemmiyetli ve asıl vazifelerinden ister istemez geri kalır. Hem de siyaset boğuşmalarına kapılanlar, selâmet-i kalbini kaybeder.3 Dolayısıyla Nur Talebeleri ve dindarlar iktidar ve güç peşinde olamazlar, olmamalıdırlar. Risâle-i Nur’a göre gerçek güç, zenginlik, para-pul, iktidar ve sayı çokluğunda değil ihlâstadır. Takip edelim:
Bu dünyada, özellikle ahirete yönelik hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin/sağlam bir istinat noktası, en kısa hakikat yolu, en makbul manevî bir duâ, maksatlara ulaşmada en kerâmetli (harika) vesile, en yüksek bir haslet, en safi kulluk ihlâstır.4 Bediüzzaman, “Kur’ân bizi siyasetten şiddetle menetmiş; îman ve Kur’ân hizmeti, maddî ve mânevî hiçbir makama basamak yapılamaz”5 der ve şöyle devam eder: “Risâle-i Nur’un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı îmânî olan hakîkatlerle, gayet kat'î en mütemerrid zındık feylesofları dahi îmâna getiren kuvvetli bürhanlarla Kur’ân’a hizmet etmektir.”6
Kaldı ki, siyasetle meşguliyet, enerjinin, gücün, imkânların heba edilmesi demektir. Zira, Müslümanlar, iman esaslarını bilmiyor, İslâm şartlarını, ibadetleri yerine getirmiyor. Kur’ân’ı yüzünden bile okuyamıyor. Nerede kaldı Kur’ân siyasetini bilip uygulamak!
Öte yandan, şeriatın yüzde doksan dokuzu, ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete bakar; onu da ulü’l-emirler, yani idârecilikle ilgilenenler düşünmeli.7
Elbette hiçbir insan, ülkesine ve ülkesinde cereyan eden hâdiselere bîgâne kalamaz. Ancak, her şeyde olduğu gibi, burada da Risâle-i Nur’un ortaya koyduğu Kur’ânî ölçülere uymak gerekir:
Vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır.8 Demokratlara mânen ve maddeten yardımcı,9 müttefik,10 ve bir dayanak noktası olmaktır.11 Hürriyetçilere, demokratlara sahip çıkmak, yardımcı ve destekçi olmak. Dine ve insanlığa hizmet, ancak hürriyet zemininde mümkün.12 Nur Talebeleri ve dindarlar siyasette de müsbet hareket etmek mecburiyetinde. “Şiddete, kuvvete ve siyasal anlayışa” dayanan hiçbir hareketin başarılı olamayacağının, olamadığının şuurundadırlar. Hakikat-i İslâmiye bütün siyasetlerin üstündedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin. Bu stratejiye aykırı hareket eden, ya Risâle-i Nur’larla ilgisi yok veya meselenin bu cihetini anlayamamış, özümseyememiş, benimseyememiş demektir.
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye, s. 99. 2- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 28. 3- Emirdağ Lâhikası, s. 15. 4- Lem’alar, s. 163. 5- Lem’âlar, s. 165-166. 6- Tarihçe-i Nayat, s. 481. 7- Tarihçe-i Hayatı, s. 131. 8- Beyanat ve Tenvirler, s. 198. 9- Age, s. 200. 10- Age, s. 201. 11- Age, s. 202. 12- Emirdağ Lâhikası, s. 271.
21.03.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|