"Gerçekten" haber verir 21 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Tolon tipi asker ve politikacı

Emekli Org. Hurşit Tolon’un internet medyasına düşen son ses bandını dinlemiş veya yazılı medyadan okumuşsunuzdur. Onunla ilgili haberi sütunuma alıyorum, bir kere daha okuyun lütfen. Sonra bir değerlendirme yapacağım.

“Tolon, askerle polisin ilişkilerini değerlendiriyor: “Celalettin’i, emniyet genel müdürünü sıkar ya. Şeyi sıkar ya, Vali’yi. Bu telefonu açar bu ordu komutanı, yapmayın etmeyin, çıldıracağım, açar, ‘Bana bak vali, o emniyet müdürüne söyle ayaklarını keserim ha!’ der. Tak kapatır.”

Basında çıkan haberlere Genelkurmay tarafından yeterince tepki gösterilmediğini savunan Tolon eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile yaptığı görüşmeyi şöyle anlatıyor: “Yaşar paşa bana aynen şunu itiraf etti... Ben sordum ben, ‘Sizin adli müşaviriniz, sizi tatmin ediyor, doyuruyor mu? Size yeterli ve gerekli bilgiyi verebiliyor mu, teksir ediyor mu?’ dedim. ‘Tam diyemem’ dedi.”

Tolon Yeni Asya’da çıkan ‘Paşaları bağımsız bir kurul muayene etmeli’ haberine de çok sinirlenmiş: “Yeni Asya Gazetesi var, orda suç işlenmiş. Suç evet. Ben bu işle uğraştım. Hep suç. Baştan aşağı hepsi suç. Şimdi ben başka türlü konuşuyorum da o konuşan yok orda. Ben açıyordum, derdim ki sen kimsin ulan, aman ne biçim konuşuyorsunuz, böyle konuşuyorum, yazının değeri kadar cevap alırsın.”

Tolon, Ergenekon sanıklarına rapor yazdığı için eleştirilen GATA’yı koruması için Genelkurmay’ı uyardığını, oğlu ve İsmail Koçman Paşa’yı da Genelkurmay’a gönderdiğini belirtiyor: “Ben bizzat, bizzat 2. Başkan ile buradan konuştum şu telefondan, GATA’yı konuştuk, oğlum gitti konuştu, artı İsmail Paşa gitti konuştu. İsmail Koçman’ı bu iş için gönderdik. Yani çok utanarak söylüyorum, yapamıyorlar. Yani, darılıyorlar, üzülüyorlar, kırıyorum gibi geliyor. Ama istedikleri kadar kırılsınlar.”

Tolon’un halen görevde bulunan meslektaşlarına yönelik eleştirileri ise hayli ağır: “Buradan polis salâvatla geçer. Şerefsizim diyorum ya. Ama bunlar kurmay başkanı bile adam değil, söylettirmeyin beni. Seni ya, yapma yetiştirmez olaydım bunları ya. Burada kulağına diyorum ki ya, kardeşim şunu şöyle yap diyorum. Böyle pısmırık, bunlar nasıl pısmırıklar ya? Şerefsizim böyleler.”

Ordunun karizmasının altüst olduğunu savunan Tolon, emekliliğini isteyen bir arkadaşını da şöyle eleştiriyor: “Bir arkadaşım dedi ki, buraya gelen; ‘Hayırlısıyla şu ağustos gelse de ben de bırakıp gideyim.’ Yo, yani ben de bırakıp gideyim, ben de paçayı kurtarayım, olmaz o. Haa karşılığı bak sonra böyle olur.”

“DGM’nin savcısını çağırırdık. Arkadaşlar, ikaz ediyoruz. Böyle konuşulurdu. Yapamıyoruz. Yalnız bu iş için değil, Silahlı Kuvvetler’in bütün fonksiyonları bitik.... Adam Üruğ Paşa gibi adama, açmış ona telefonu Üruğ’a sığınıyor. Kim sığınıyor? Karadayı. Söyleyeni sevmiyorlar... Şimdi bakınız o Çevik Bir niye kıvırttırıyor? Sayın Kıvrıkoğlu istemedi. Ben Çetin’i çok severim ama Ankara’da olmasını istemem. Niye? Dizginleyemem... Bak şimdi onu getirmezsen mollayı getirirsin. Sonra da şimdi dizini vurursun molla bizim anamızı belledi diye... Bu ordunun başına bir molla gelmiştir.”

Hurşit Tolon’un, 5 Mart’ta internete düşen ses kaydında şu ifşaatlar yer alıyordu: “Ordu komutanına diyorum ki; ‘o paşayı orda tutmak ihanet demektir. Müsaade edin bana beş dakika makamınıza geleyim, yedinci dakikada alırım’ diyorum. Almazsam namerdim. Şuraya oturtun tekrar Selimiye’ye beni, kurmay başkanı gel buraya, aç telefonu Cengiz Aykut’a (İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı) ‘şimdi GATA’dan bir heyet gönderiyoruz’ de. Emrimi ilet, buranın komutanına da emrimi ilet. Bir ekip hazırlasınlar doğru Koşuyolu’na. ‘Hastamızı almaya geldik’ desinler. Sen de Aykut’a söyle; ‘Ekip çıktı yola, alıp gelecek’ de. Hadi şimdi o Çevik Kuvvet de durdursun. Mümkün değil yaav. Kararı vereceksiniz karar. Bizimkiler mıy mıy. Teğmeni ver, yarbaya kelepçe tak, mermiler bizim mi sizin mi belli değil... Mesela savcı yazı yazmış, ne savcısı, lan sen kim oluyorsun? Sen kimsin lan bana yazıyorsun? Yedi ay her gün bir saat yürüdüm. Dört ayda böyle eridim. Gece gündüz yürüdüm.”

İşte bir Tolon fotoğrafı.

Tolon bir paşa tipi.

Tabii bütün paşalar böyle değil.

Zaten kendisi de, kendisi gibi olmayan paşalardan dert yanıyor.

O, hani o meşhur deyimle “kodu mu oturtan paşa” türüne hayran.

Böyle bir halet-i ruhiye, bir paşanın kişilik dokusuna nasıl işler, Türkiye’nin çözmesi gereken ana sorunlardan biri bu olmalı.

Bakın, öte yanda mahalli seçimler ve o ortamda rol alan politikacılar var.

Ne yapıyorlar?

Çırpınıyorlar.

Başbakan bile, bugüne kadar 50’ye yakın ili - ilçeyi dolaşmak zorunda kaldı. kendini anlatıyor, kendini savunuyor. Muhalefet hakeza... Vatandaşın yüreğinde bir yer bulmaya çabalıyor.

Bir Başbakan’ın bile, bir bürokrata karşı, Tolon’daki gibi bir halet-i ruhiye taşıması mümkün mü?

Bu paşa tipi, mesela Hilmi Özkök’ü, “Molla” diye niteliyor. Özkök’ün yönetim üslubu, “fazla demokrat” bulunuyor. Ama TSK bünyesinde o da var. Belki şu anda galip çizgi, daha çok Özkök’vari bir çizgi. Ama Tolon’un da TSK içinde halen var olan bir çizgi olduğu anlaşılıyor.

Şunu söyleyebilirim:

Tolon’un öfkesi her insan için akla zarar bir öfke.

Bana göre, komutanlık seviyesindeki bu öfke, TSK için de çok problemli bir durum.

Bir sistemde halka hesap verebilir olmak, ne kadar önemli! Ve kendini başına buyruk hissetmek ne kadar tehlikeli!

Ahmet Taşgetiren

Bugün, 20 Mart 2009

21.03.2009


Tasfiyede Genelkurmayın rolü

“Çatışma” genellikle “Asker ile hükümet” arasında görüldü, gösterildi.

Ancak, Ergenekon davasından itibaren, “ordu içinde (yoldan çıkmış emeklilerin) tasfiyesi”nden de bahsedildi.

İleride belki daha iyi anlaşılacak:

1. Ordu içinde ciddi bir mücadele olmuş.

2. Kolun kırılıp yen içinde kalmasına özen gösterilmiş ama...

3. 2003 ve 2004 Askeri Şûraları, özellikle bir alt kademelerde buram buram tasfiye kokulu.

4. Sebebi; henüz “Amiral Örnek’in Darbe Günlükleri” ortada yokken, kuvvet komutanlarının “Darbe hazırlıkları”na dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından tavır (ve tedbir) alınması.

5. Darbe tasavvuru yapanların, “önce Genelkurmay Başkanı Özkök’ü çekilmeye zorlayarak” zincirleme harekât düşünmesinin karşısında bir güç oluşması.

6. Bu askeri mevziin “her şeyin olağan cereyanı” nda birbiri ardına Genelkurmay Başkanı olarak sıralanan orgeneraller Özkök, Büyükanıt, Başbuğ tarafından temsil edildiği anlaşılıyor.

7. Bu isimler arasında spekülasyona en açık Org. Büyükanıt’ın durumuydu sanırım. Ancak, darbe tasarımcılarının onu ne aralarında ve yanlarında, ne de tam karşılarında gördüğü söylenebilir belki.

8. Büyükanıt açısından üç önemli eşik olmalı:

a) Şemdinli. Genelkurmay Başkanı Özkök’ün de, hükümetin de ona sahip çıkışı. (O gün öteki grubun darbe tasavvurlarının bu destekteki etkisi şimdi daha açık.)

b) 27 Nisan muhtırası. Muhtemelen, o sırada emekli ve dışarıda “toplumsal tepki” organizasyonunda bulunan generallerin ve içerideki kimilerinin de ısrarıyla, Ama sonuçta kendi rızasıyla. Ama o kadar.

c) Mutabakat. Washington ve Dolmabahçe görüşmeleri. ABD ile ve hükümetle.

9. Darbe tasavvur edenlerin Org. Özkök’ü açık hedef gördükleri açık da; Büyükanıt ve Başbuğ’u da yıpratmak istedikleri giderek daha açık olacak. Ekibin emekliliği öncesinde; ama esas emekli olduktan sonra, “darbe, müdahale karşıtı” gördükleri iki isim hakkında çeşitli söylentilerle.

10. “Balbay Günlükleri” doğru ise; Org. Özkök belki “yen”e dikkat etmiş ama kolu da kırmak için bastırmış: İki komutandan Eruygur’un önüne “Ayışığı Sonatı” darbe bestesi diskleri (muhtemelen görev süresi uzatma ihtimali) koymuş; Örnek’in önüne ise, Balbay’a göre, “Yeterli bulmayıp üç kez istediği mal varlığı... Trilyon”. Artık klasik müziğe yatkın olup “Ayışığı Sonatı”nın bestecisine atıfla “Beythoven” diye yazılan her kimse, onun önüne de (Balbay’ın yazdığına göre) özel hayat! (Hayat tuhaf: Bir yıl önce, piyanist Gülsin Onay Yalıkavak Marina ve Gümüşlük’te “Ayışığı Sonatı”nı da çaldığında, iki konserde de dinleyici arasında “Ayışığı darbe projesi”ndeki artık emekli komutan da yok muydu! “Ayışığı”nın öylesi daha huzur verici miydi!)

11. Bu madde spekülasyon: İleride iyi anlaşılacak.

a) Açık kısmı şu: Şemdinli Davası’nda “hukuka karşı tavır alabilen” iki muvazzaf komutan, Özkök ve Büyükanıt, şimdi emekli olarak, “Ergenekon davasında, çağrı olursa tanık olabileceklerini” söylüyor (Milliyet, Fikret Bila). Büyükanıt’ın, “Hukuk işliyor. Hukukun gereği neyse yapılır. Ben şu hukuka uyarım, bu hukuka uymam diye bir şey yok. Mahkeme çağırırsa gitmem deme lüksü yok” deyişini ise, yerinden edilmiş savcı ve hâkimlere ithaf ediyorum!

b) Kapalı kısım ise şu:

Bence, evet bence... “Darbe günlükleri” dahil, çok sayıda “karşı belge ve bilgi”nin (ilk) kaynakları, hiç umulmayacak (belki artık umulabilecek) yerlerde çıkacak. Benim tahminim için, tekrar başa, başlığa dönebilirsiniz!

Umur Talu

Sabah, 20 Mart 2009

21.03.2009


Genelkurmaydan bildiri bekliyoruz

En iyi ordu, siyaset değil işini yapan ordudur. Siyaset bir orduyu çürütür. Siyasete bulaşmış bir ordunun neden olduğu acıları bu denli derinden yaşamış bir başka ülke var mıdır, bilmiyorum.

Ama hâlâ bu ordunun en üst makamlarına çıkmış askerlerin arasında boğazına kadar siyasete batmış komutanların varlığını biliyoruz. Ergenekon soruşturmalarında öğrendiklerimiz, internet sitelerine düşen ses bantlarından duyduklarımız dehşet verici...

Anlaşılan, siyaset yoluyla ikbal ve iktidar arayan askerlerin ülkeleri için nasıl bir felaket kaynağı olduğunun farkında değil bazıları. Edirne’yi Bulgarlara bırakıp İstanbul’da siyasi iktidar ve ikbal peşinde koşanların ellerinde koca bir imparatorluk battı; milyonlarca Osmanlı insanı, Müslüman’ı ve gayrimüslimiyle yuvasından, canından oldu. Enver Paşa’nın anılarına bir bakınız; anılarının başında bütün detaylarıyla Rumeli’de çetecilerle nasıl savaştığını anlatan Enver Paşa, kendisi İttihat Terakki ‘çete’sine girince artık askerlik değil, isyan, ihtilal ve sabotaj anılarını anlatmaya başlamıştır. Sonuç ortada...

Aynı durum yüz yıl sonra Özden Örnek’in ‘darbe günlükleri’nde de karşımıza çıkar. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Amiral Örnek; ‘anlaşılan bundan sonra bahriye işlerinden çok siyasi meseleleri konuşacağız’ notunu düşer günlüğüne.

Evet, konuşmuşlar; Genelkurmay başkanlarını nasıl etkisiz hale getireceklerini, medyayı nasıl adam edeceklerini, kimleri cemselerle toplayacaklarını, yeni bakanlarını, valilerini konuşmuşlar, planlamışlar. Yaptıkları bir darbe teşebbüsü; anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak. Cezası, ağırlaştırılmış müebbet olan bir suç. Haklarında böylesine ağır bir suç iddiasında bulunulanların ağırlıklı bir bölümü rütbeli askerler.

Bu iddialar yargıya intikal etti ve etmeye devam edecek. Darbecilik ilk defa yargılanacak. Adalet tecelli edene kadar yapılması gerekenler de var; ilk başta da ordunun, haklarında bu tür suçlamalar bulunan askerlerle arasına net bir mesafe koyması. Başka türlü ordunun imajındaki yıpranmayı durdurması mümkün değil.

Ortalığa düşen bunca ses kaydı, günlük ve belgeler karşısında ordu bir açıklama yapmak zorunda, eğer daha fazla ‘yıpranmak’ istemiyorsa. Orduda ‘yeni dönemi’ işaret eden bir bildiri olmalı bu. Milli iradeyi yok sayan, yüksek yargıyı baskı altına alan, medyaya haddini bildiren bir ‘gece yarısı bildirisi’nden söz etmiyoruz. Artık şart olan bir ‘demokrasiye bağlılık bildirisi’.

En ufak bir eleştiriyi ordunun zayıf düşürülmesi planlarının bir parçası olarak yorumlayan ve açıklamalar yapan Genelkurmay, kendi mensuplarının bu girişimleri karşısında sessiz mi kalacak? Orduyu yıpratan, elindeki silahı halkına, demokrasiye ve hukuka çevirmiş mensuplarıdır. Kamu görevlilerini ayaklarını kesmekle tehdit edebilen, savcılara hâkimlere hakaretler yağdıran, kendi Genelkurmay başkanını tasfiye etmeyi planlayan, açıkça darbe planları yapan bir ordudan daha ağır bir tehdit düşünemiyorum bir ordunun saygınlığı için.

Demokrasiye gerçekten bağlı, hukuku içine sindirmiş, milleti güden değil milleti koruyan bir misyona sahip bir ordu güçlüdür, toplumla barışıktır ve demokratik rejimle örtüşüktür.

Şimdi Genelkurmay’dan beklenen; yapacağı bir açıklamayla demokrasiye sonuna kadar bağlı olduklarını, cuntacılığa karışanların ordu tarafından korunmayacağını ve gerekli hukuki işlemlerin yapılacağını deklare etmesidir. Bunu sadece genel kamuoyu için değil, kendi camiasının selameti için de yapmalıdır.

Darbeciler yargılanırken, ordu içinde hâlâ uzantısı olabilecek darbe heveslileriyle mücadele edecek olan kurum TSK’dır. Asker sivil herkes şunu anlamalı; elindeki silaha güvenerek siyasete müdahaleye kalkışmak artık iktidar ve ikbal getirmiyor, aksine hangi rütbede olursa olsun askerin alnına bir kara leke olarak yapışıyor ve hatta yargı önünde hesaba da çekiliyor.

İhsan Dağı,

Zaman, 20 Mart 2009

21.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis