1961 yılında İngilizlerden bağımsızlığını alan Kuveyt’in tarihi 17. yüzyılın başlarına kadar dayanıyor. Suudi Arabistan’ın “Necd” bölgesinden toplu halde hicret eden el-Azmî, el-Acmî ve Benî Hâlid gibi Arap kabileleri bugünkü Kuveyt’in temellerini atmışlar. Bu kabileler, 1756 yılında el-Sabah ailesinden Sabah bin Cabir’i kendilerine Emir olarak seçmişler. O günden bu güne, devletin idaresi hâlâ el-Sabah ailesinin elinde bulunuyor.
Kuveytliler, el-Sabah ailesine kendi hür iradeleriyle bağlıdırlar. 1990 yılında Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin, Kuveytlilerin el-Sabah ailesini istemediklerini öne sürmüş; bu iddiasını işgal sebeplerinden biri olarak göstermişti.
Bunun üzerine, işgal sebebiyle dışarıda bulunan her meslekten binin üzerinde Kuveytli, Cidde de toplanmış; Kuveytlilerin de onayını alarak, el-Sabah ailesine olan bağlılıklarının devam ettiğini beyan etmişlerdi.
1962’den beri yarı krallık- yarı parlamenter sistem olan anayasal monarşi ile yönetilen Kuveyt, Körfez ülkeleri arasında en eski yarı demokrasiye sahip ülke olarak biliniyor. Kuveyt anayasasına göre, Emir, Başbakanı atamakla mükelleftir. Başbakan da dörtte üçü el-Sabah ailesinden oluşan Bakanlar Kurulunu seçer.
Üç yıl öncesine kadar Veliahd Başbakanlık görevini de üstlenirdi. Cabir el-Ahmed’in vefatından sonra toplanan el-Sabah ailesi, Veliahdın Başbakanlık görevini üstlenmesini iptal etmişlerdir.
Kuveyt’te siyasî partiler kanunu bulunmuyor. Bu yüzden, bizlerin bildiği mânâda “A” partisi veya “B” partisi diye siyasî partiler yok. Bunun yerine, Selefî, İhvan-ı Müslim, Demokrat, Sosyal Demokrat, Liberal ve Bağımsız görüşlü milletvekilleri kendi aralarında siyasî ittifak oluşturuyorlar.
Her dört yılda bir seçim sandıklarına gidilerek 50 milletvekili seçiliyor. Ve bu milletvekilleri,” el-Meclisü’l Ümme” denilen Parlamentoyu oluşturuyorlar.
Kuveyt anayasasına göre, hükümet kabinesi içindeki el-Sabah ailesinden olan bakan sayısının seçilmiş milletvekillerinin üçte birini geçmemesi gerekiyor. Bu sayı genellikle 16 kişi oluyor.
El-Sabah ailesine mensup olan bakanlar; meclis komisyonlarında çalışamıyor ve herhangi bir bakan hakkında verilen gensoru oylamasına katılamıyorlar. Bunun haricinde, seçilmiş olan milletvekilleriyle aynı haklara sahip bulunuyorlar ve meclisin hazırladığı kanun tasarılarının oylamasına katılıyorlar.
Meclisü’l Ümme, anayasanın 100. maddesine göre Başbakan dahil hükümetin herhangi bir üyesine gensoru verebilmektedir. Ve yine aynı maddeye göre; gensoru verilen üye gensoruyu cevaplamakla mükelleftir. Aksi halde istifa etmesi gerekir.
Bir ülkede yasama ve yürütme kurumları arasında uyum olursa, o ülke istikrarlı olur. Demokratik parlamenter sistemlerde halk tarafından seçilmiş olan milletvekilleri, halk adına idarecileri sorgulamakla mükelleftirler. İdareciler de bu sorgulamayı cevaplamak zorundadırlar. Ancak, devlet ve millet yararına yapılması gereken bu sorgulama ve cevaplama vazifesi bazen kişisel menfaatlerin karışmasıyla kördüğüm haline gelebiliyor. Dolayısıyla da ülke siyasî krize sürüklenebiliyor.
İşte Kuveyt’te yaşanan siyasî krizlerin sebebi bu anlaşmazlıktır. Yasama ve yürütme kurumları arasındaki şiddetli anlaşmazlık, 3.3 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını yabancıların oluşturduğu ve dünyanın en zengin ülkeleri arasında olan bu küçük petrol ülkesini sık sık siyasî çıkmazlara sokmuştur. Bu durum da, Kuveyt Emirinin olaya el koymasını gerektirmiştir.
Kuveyt Emiri, anayasanın verdiği yetkiyle, “el-Hal ğayr düstûri” (askıya alma) ve “el-Hal el-düstûri” (erken seçimlere gitme) olmak üzere meclise beş defa müdahalede bulunmuştur. Aşağıdaki küçük tablo müdahale tarihlerini ve cinslerini göstermektedir.
29.8.1976 ve 3.7.1985: Meclis beş yıllığına askıya alındı.
5.5.1999, 21.5.2006, 17.3.2008 ve 18.3.2009: Meclis feshedilerek erken seçimlere gidildi.
Son üç müdahale, 15.1.2006 tarihinde ölen Kuveyt Emiri Cabir el- Ahmed’in yerine geçen Sabah el-Ahmed tarafından yapılmıştır. 1954 yılında siyasî hayata atılıp, devletin çeşitli kademelerinde görev yapmış olan Sabah el-Ahmed, liberal görüşlü olmakla tanınmaktadır.
18 Mart akşamı televizyondan halka seslenen Emir, anayasanın 107. maddesinin verdiği yetkiyle meclisi feshettiğini ve iki ay içinde erken seçimlere gidileceğini beyan ettikten sonra, demokrasiye bağlı olduğunu; ancak Kuveyt ve halkı için herhangi bir karar almakta çekinmeyeceğini açıkladı.
Konuşmasında, Nasır el-Muhammed el-Sabah başkanlığındaki hükümete, meclise ve medyaya yüklenen Emir Sabah el-Ahmed, gensoruları cevaplama yerine istifa etmeyi seçen hükümeti, zayıf idarecilik yapıp, Kuveyt için hayatî değer taşıyan büyük projeleri bitirememekle; milletvekillerini, gensoru hakkını gelişigüzel kullanıp ülkeyi krize sürüklemekle; medyayı da, olaylar karşısında taraflı hareket etmekle suçladı. Meclise müdahalede bulunmaktan dolayı üzüntülü olduğunu, ancak başka bir çıkış yolu bulamadığını belirten Emir, iki ay sonra yapılacak olan seçimlerde milletin menfaatlerini her şeyin üstünde tutan adayları seçmeleri için vatandaşlarına çağrıda bulundu.
Emirin meclisi fesh etme kararına birçok Kuveytli sevinirken, birçoğu da “Emir meclisi askıya alsaydı daha iyi olurdu. Çünkü seçmenler yine aynı kişileri seçecekler ve biz, yine aynı problemleri yaşayacağız” dediler..
Evet, demokrasiyle yönetilen her ülkede olduğu gibi, yarı demokrasiye sahip olan Kuveyt’te de siyasî krizlerden selâmetle çıkmanın yolu, vatan ve millet menfaatlerini her şeyin üstünde tutup, bu uğurda sivil kanunlar çerçevesinde çalışmakta yatıyor.
22.03.2009
E-Posta:
[email protected]@hotmail.com
|