Bir hafta sonra yapılacak olan mahallî idareler genel seçimleri için meydanlara çıkan partiler, bütün imkânlarını kullanıp kendilerini millete anlatıyor ve reylerine talip oluyor. Gerçi partiler meydan mitinglerinde projelerden çok polemikleri konuşuyor, ama neticede bu tartışmalar da bir şekilde milletin tercihini etkileyecek.
İktidar partisi bir önceki seçime göre oyunu daha fazla arttırmaya çalışırken, bilhassa Meclis dışında kalan partiler güçlü mahallî aday avantajıyla hem oylarını arttırmak, hem de sürpriz yapıp bazı il ya da ilçelerde, beldelerde belediye başkanlıklarını kazanmak istiyorlar.
İlk bakışta seçim tartışmalarının TBMM’de temsil edilen partiler arasında cereyan ettiği söylenebilir, ama meclis dışındaki partilerin söylemlerinin de dikkate alınmasında fayda var. ‘Büyük’ gazete ve televizyonlar büyük ölçüde iktidar partisi ile ana muhalefet partisi lideri arasındaki ‘kavga’yı izlemeyi tercih ediyorlar. Diğer partilerin seçim çalışmaları ise görülmüyor. Elbette iktidar partisi ile TBMM’de temsil edilmeyen bir partinin çalışmaları aynı ölçüde haber değeri taşımayabilir. Ama bazı partileri tamamen yok sayan tavırlar da çok düşündürücü.
Meselâ DP, başta genç Genel Başkanı Süleyman Soylu olmak üzere yoğun bir seçim çalışması yürütüyor. Seçim çalışmalarını izleyenlerin aktardığına göre, bazı bölgelerde tahminlerin üzerinde ilgi de görüyor. Fakat bu çalışmalar belli başlı medya vasıtalarında neredeyse ‘hiç’ yer bulamıyor. Demokrat misyona karşı gizli ya da açık bir ‘ambargo’ uygulandığı bile söylenebilir.
Oysa Demokrat Parti, Türkiye’nin gerçek problemlerini meydanlarında seslendiren partilerin başında yer alıyor. Meselâ askerliğin kademeli olarak kısaltılması, gibi konular... ‘Büyük parti’lerin gündeminde ise böyle önemli konular yer almıyor. Onlar, meydanlarda hakarete varan lâf kavgası yapmayı tercih ediyorlar. Soylu, bir konuşmasında hayalini şöyle özetlemiş: “Korku istasyonlarından uzak bir Türkiye arzuluyorum ve bunu kurmayı hayal ediyorum.” (Yeni Asya, 21 Mart 2009)
“Hayali (bile) cihan değer” bu hedefin gerçekleştirilmesi için bütün demokratların el birliği, iş birliği yapması gerekmez mi? Bu konu meydanlara taşınmayı hak etmiyor mu? Böyle ‘basit’ konuları meydanlara taşımayıp, polemikleri tercih etmek kısa dönemde iktidar kazandırsa bile uzun dönemde kime ne kazandırır ki?
Demokrat misyonun geçmişi zaten böyle önemli hedef ve tartışmalarla süslüdür. “Büyük Türkiye” idealini Türkiye’nin önüne koyan ve bir ölçüde de bu hedefe ulaştıran da ‘demokrat misyon’ değil miydi?
Demokrat misyonun parlak mazisi, İnşallah parlak bir geleceğin de habercisidir. Kim ne derse desin, ‘gölgesinden korkanlar’ın Türkiye’de kalıcı olması mümkün değildir. Temennimiz; mutlaka bir kaybedeni olacak olan önümüzdeki mahallî idareler genel seçimlerinde ‘kaybeden’in millet olmamasıdır. Türkiye’nin ‘iyi gelecek’te buluşması için demokrat misyona çok iş düşüyor. Bu önemli nokta göz ardı edilmesin...
22.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|