Türkiye’de mescid eksiği, ihtiyacı ya da sıkıntısı olduğu söylense elbette pek çok kişi itiraz edecek. Ama itirazlar gerçekleri değiştirmeye yetmez ki!
İlk bakışta böyle bir ihtiyacın, eksiğin ve sıkıntının olamayacağı haklı olarak akla gelebilir. Öyle ye 70 bin caminin olduğu, devletin resmî bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Baş-kanlığının faaliyette olduğu ve her fırsatta ‘Fazla cami yapıldı, yeter, biraz da okul yapın” diye çağrıların duyulduğu bir ülkede böyle bir eksiklik ve ihtiyacın olmaması lâzım.
Fakat gelin görün ki böyle bir eksiklik, sıkıntı ve ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç dile getirildiği halde çare bulunmamaktadır. Türkiye’yi idare edenler ya da idarecilerin yaptığı her işte bir ‘hikmet’ arayanlar bu ihtiyacı görmese ya da inkâr etse de durum değişmiyor: Pek çok alışveriş merkezi ya da otel gibi, insanların çokca bulunduğu yerlerde mescid ya da başka bir ad ile hizmet veren ‘ibadet mekânı’ yok!
En büyük şehrimiz olan İstanbul’u ele alalım. Son aylarda açılan bazı otelleri tam bilemediğimiz için değerlendirme dışında tutarsak, 5 yıldızlı ‘lüks’ otellerin sadece birinde (Cevahir Otel/Okmeydanı) mescid vardır. Meselâ, Taksim’in göbeğinde yer alan otellerde ya da Dolmabahçe’nin üstünü ‘süsleyen’ lüks otellerdeki görevlilere ‘Mescid var mı?’ diye sorsanız, sadece ‘Üzgünüz, yok’ demekle kalmazlar; “5 yıldızlı otelde mescid mi olurmuş? Bu soru da nereden çıktı? Namaz kılacaksınız camiye gidin” diye ters ters yüzünüze bakarlar.
“Yok, hiç değilse bir eziklik hissederler, ‘Buyurun, mescidimiz yok, ama sizin namaz kılmanız için bir yer ayarlayalım’ derler” diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü pek çok defa bu hadiseyi yaşamış ve ‘yetkililer’den ‘olumsuz cevap’ almışız. Sizin için namaz kılınabilecek bir yer ayarlamak yerine çok güzel akıl verirler: “Sonra kılarsın abi! Kazaya bıraksan ne olur ki! Benim babam da hacıdır!” derler ve demişlerdir. Tıpkı, ‘namaz molası’ vermek istemeyen ve bu talep karşısında bir anda ‘müftü’ olup fetva veren şoförler gibi!
Geçen gün bir vesile ile İstanbul’daki büyük alışveriş merkezlerinden biri olan ‘İstinye Park’a yolumuz düştü. Devasa binadaki dükkânları gezerken ikindi vaktinin geçmek üzere olduğunu fark ettik. “Acaba bu alışveriş merkezinde mescid var mı?” diye düşündük ve ‘İhtimaldir ki, mescid yok, ama bir soralım da yoksa bile bir mescid açsınlar’ niyetiyle bir ‘yetkili’ye sorduk. ‘Yok’ cevabına hazırlanırken, ‘Var abi!” dedi ve bir yeri tarif etti. Tarif edilen yere gittik ve “Dua odası” yön levhasını gördük. Biz ‘mescid’ yazısı bekliyorduk, ama buna da şükür diyerek ‘dua odası’na yöneldik. ‘Mescid’e doğru yürürken karşılaştığımız başka ‘görevli’lere de “Biz dua edecektik, dua odası nerede?” diye bir defa daha sorduk. Neyse tarif edilen yeri bulduk ve abdest alarak namazımızı eda ettik, Allah kabul etsin.
Elbette ki ‘İstinye Park’ yöneticilerine bu duyarlılıkları için teşekkür ederiz. Ancak ‘Mescid’e mescid demeyip, ‘Dua odası’ denilmesini de biraz yadırgadık. Gerçi isimlerin değişmesiyle hakikat değişmeyceğine kaniyiz, ama Türkiye’de de mescide ‘mescid’ denilmeyecekse nerede denilecek? Acaba bu tavır, bir tür ‘mahalle baskısı’nın göstergesi midir?
Her ne ise. İstinye Park’ın yöneticileri tebrik ediyor ve mescidi olmayan bütün otel, motel, alışveriş merkezlerinin bir an önce bu ihtiyacı karşılayacak şekilde mescid ya da ‘dua odası’ açmasını hasseten rica ediyoruz.
Madem konumuz ’mescid,’ bir paragraf da İstanbul-Fatih Belediyesi için açalım. Bizzat şahit olanların bize aktardığına göre, Fatih Belediyesinin yeni açılan ’hizmet binası’nda müstakil bir mescide yer verilmemiş. Namaz kılmak isteyenlere binanın yakınlarında bulunan camiler tarif ediliyormuş. Mütedeyyin yöneticilerin görev yaptığını bildiğimiz bu belediyenin kos koca binasında bir ‘dua odasına’ bile yer verilmemiş olması bizi cidden üzdü. Korku mudur, birilerine hoş görünmek için midir, bilemiyoruz, ama bir kez daha hatırlatalım. Aç canavara tahabbüb (muhabbet) onun iştihasını arttırır.
Diyanetten de bir ricamız var: Bu konuda da bir ‘hutbe,’ ve ‘resmî girişim’ bekliyoruz!
12.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|