Zulüm ve haksızlıklar karşısında ortaya konulamayan ‘ittifak’ zalimlerin zulmünün devam etmesine sebep oluyor. Oysa hepimiz, “Küfür devam eder, ama zulüm devam etmez” prensibini tarihî hadiselerin de tasdik ettiğine şahidiz.
Küfrün devam edip, zulmün devam edemeyeceği kaidesi unutulmaması gereken kurallardan biri. Sebebine gelince; ‘zulm’de başka pek çok yanlışın yanı sıra ‘kul hakkını ihlâl’ de var ve yine herkesin bildiği gibi ‘kul hakkı’nın İlâhî adalet nezdinde ‘aff’ı yoktur. Kul hakkının affı, mağdur edilen kişinin ‘zalim’i affı şartına bağlıdır. Bu prensip, zalimleri mazlûmlara karşı zulmetmekten uzat tutabilen en önemli kaidelerden biridir.
İnancımız gereği, her türlü zulme ve zalime karşı çıkmak durumundayız. ‘Kul hakkı’nı ihlâl eden her kim olursa olsun, onun karşısında ve ‘zulme uğrayan’dan yana tavır almak insanlığın gereği. Aksi her tavır ve davranış, inanç değerlerimizce kabul edilebilir davranışlar değildir.
Son günlerde Sudan’ın Darfur bölgesinde yaşanan ‘hak ihlâlleri’ karşısında Türkiye’yi yönetenlerin tavır alamadığı yorumlar yapılıyor. Hatırlanacağı üzere Uluslararası Ceza Mahkemesi, Darfur’daki katliâmlar sebebiyle Sudan’daki iktidarı suçluyor. Maalesef, ‘gözden uzak olan gönülden de uzak olur’ kaidesince; Darfur’da neler yaşandığını bütün ayrıntılarıyla kavrayamıyoruz. Fakat, ‘yaşandığı’ ifade edilen katliâmın değil yarısı, çeyreği bile gerçek olsa insanlığın utanması gerekir. 21. yüzyılı yaşayan insanlık, nerede olursa olsun böyle katliâmlara, insanlık dışı uygulamalara ve insan hakkı ihlâllerine karşı susamaz, susmamalı.
Bu konuda atılması gereken ilk adım, her ne pahasına olursa olsun ‘insan’ların zulme maruz kalmasına mani olmaktır. Bu konuda dil, din ve ırk ayırımı da yapılamaz. Sonra da kim olursa olsun zulme imza atanların adalete teslim edilmesi gerekir.
Fakat şunu da unutmamak lâzım ki, gerek Sudan ve gerekse dünyanın herhangi bir bölgesinde ‘kan’ akıyorsa; bu kanda büyük ölçüde “Asya münafıkları ve Avrupa ve Amerika’nın dessas zalimleri”nin eli, parmağı, menfaati ya da dahli vardır! Hasis menfaatleri uğruna ülkeler işgal etmeyi göze alan ülkeler, bir defa dahi olsun akan kan ve göz yaşlarını dindirmek için adım attılar mı?
Kendisini ‘dünyanın jandarması’ olarak gören ülke ya da ülkeler, gerçekten arzu etseler dünyada bir damla kan akar mı? Dünya barışını temin için kurulan BM, üzerine düşen görevi yerine getirse ve kuruluş gayesine göre çalışsa, bütün dünyada barış havası hakim olmaz mı?
Bu yapılmayıp, akan kan ve gözyaşından ‘Müslümanlar’ın sorumlu tutulması doğru değildir. Eğer İslâm ülkelerinin üst kuruluşu olan İKÖ gibi kurumlar; akan kan ve gözyaşları karşısında susuyorsa elbette onların da vebali vardır. Ama asıl kabahatin “Asya münafıkları ile Avrupa ve Amerika zalimleri”nde olduğunu görelim, görmek istemeyenleri de uyaralım.
Nerede olursa olsun bütün zalimlere ve zulümlerine karşı olmalıyız ve karşıyız. Aynı zamanda bütün mazlûmlardan da yanayız. Dünya bunu böyle bilsin...
09.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|