"Gerçekten" haber verir 08 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Kazım GÜLEÇYÜZ

İstiğfar dersi



Eskişehir’den Süleyman Akkın geçen hafta bu köşede çıkan “40 yaşa enfüsi bakış” başlıklı yazımızı tebrik ediyor ve benzeri yazıların devamını beklediğini yazıyor.

“Avusturya Mektubu” yazarımız Mikail Yaprak da “O yazıdan sonra size ve herkese hakkımı helâl ediyorum, siz de bana helâl edin” diyor.

Anlaşılan o ki, o yazıda ifade etmeye çalıştığımız mânâlar, ortak kanaat ve hissiyatın ifadesi.

Özellikle 40’ı devirip “zamanı azalanlar” grubuna dahil olanların, samimî bir nefis ve ömür muhasebesine olan ihtiyacı son derece aşikâr.

Esasen dinimizin bize verdiği “istiğfar” dersinin gereği olarak, birçok yerde beş vakitte kılınan farz namazlardan hemen sonra, selâm vermeyi müteakiben istiğfar duâsı okunması ve bazı yerlerde Cuma geceleri bunun tecdid-i imanı da içeren daha kapsamlı bir duâ şeklinde yapılması, “istiğfar kültürü”nün günlük hayatımıza ne kadar yerleşmiş olduğunu gösteren örnekler.

Her gün defaatle okunan aşir, tesbihat ve duâ metinlerindeki gufran talepleri de aynı şekilde.

Namazlarda sıklıkla okuduğumuz Nasr Sûresinin mesajı da bu bağlamda çok dikkat çekici:

“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği; ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, Rabbine hamd ederek Onu tesbih et ve mağfiretini dile. O, tevbeleri kabul edicidir.”

Medine’de nâzil olup, Mekke’nin fethini ve sonraki fetihleri müjdeleyen bu sûredeki âyetler, zafer ve fütuhat sonrasında mü'minlerin takınması gereken tavrın zafer sarhoşluğuna kapılmak değil, hamd, tesbih ve istiğfar olduğu ikazında bulunarak, “Kavuşacağınız zaferleri kendinizden bilmeyin, Allah’ın yardımı olmazsa hiçbir fethe kendi gücünüzle erişemezsiniz, sizin göreviniz Rabbinize hamd, tesbih, istiğfar eksenli ubudiyet vazifenizi ifadır” mesajı veriyor.

Burada özellikle şu nokta çok dikkat çekici:

Zafer psikolojisinin coşkusu yerine istiğfar!

Çünkü o coşkunun, insanı ubudiyet imtihanında en tehlikeli vartalardan biri olan gurur ve enaniyete sevk edip, fena halde başını döndürüp, “Ben yaptım, bu zafer benim sayemde kazanıldı, bunun tadını çıkarmak da hakkım” dedirtme tuzaklarına düşürme riski son derece yüksek.

İşte bu tehlikeye karşı, “Sana verilen hasenat Allah’tan, işlediğin seyyiat kendi nefsindendir” İlâhî ikazıyla da dile getirilen hakikatle bağlantılı olarak, fetih ve zafer müjdesinin hemen akabinde hamd, tesbih ve istiğfar dersi veriliyor.

Bütün Kur’ânî mesajlar gibi bu dersin de birinci derecedeki muhatabı olarak gereğini en mükemmel şekilde yerine getiren Peygamber Efendimizin (a.s.m.) günde en az yetmiş defa istiğfar ettiğini beyan buyurması ne kadar ibretli.

Kâinat onun yüzü suyu hürmetine yaratılan o Zat-ı Nurânînin en önemli vasıflarından birinin “ismet,” yani masumiyet, günahsızlık olduğunu biliyoruz. Ama buna rağmen her gün yetmiş defadan fazla istiğfar etmek suretiyle bize son derece önemli ve anlamlı bir ders daha veriyor.

Esasen istiğfar, insan ruhunun her an ihtiyaç duyduğu, “kendisini rahatsız eden manevî yüklerden kurtulup arınma ve böylece rahatlama” psikolojisinin de bir gereği. İnsan fıtratında bu ihtiyaç da derc edilmiş. Hıristiyan geleneğindeki “günah çıkarma” uygulaması, bunun o cenahtaki yansıması. Ama orada araya ruhban sınıfı, papazlar girdiği için, Yaratıcıyla doğrudan irtibat kurulamıyor. Oysa İslâmın öğrettiği istiğfarda herkes için Allah’a yakarma yolu açık.

Tesiri, imanın kuvvetine ve derinliğine göre teşekkül edecek samimî bir istiğfar, insanı Rabbine daha çok yaklaştıracak bir vasıta olurken, aynı zamanda yaratılmışlarla olan hukukundaki muhtemel ihlâllerin tortularını temizleyecek bir helâlleşmenin de manevî temelini oluşturuyor.

İstiğfar ve helâlleşme, birbirini tamamlıyor.

Birinci Şuâ’daki On Dokuzuncu Âyetin tefsirinde Nur talebelerinin “istiğfar dersi” vereceğinden bahsedilmesi ise bu bağlamda çok manidar.

08.03.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.03.2009) - AKP kalıcı mı?

  (06.03.2009) - Merkez partisi olmak

  (05.03.2009) - Siyasette kalıcılık

  (04.03.2009) - Sürprize açık seçim

  (03.03.2009) - 28 Şubat ve yargı

  (01.03.2009) - 40 yaşa enfüsî bakış

  (28.02.2009) - 28 Şubat ve AKP

  (27.02.2009) - Kriz, asker, İsrail

  (26.02.2009) - Osmanlı ve İsrail

  (25.02.2009) - Asker ve Ergenekon

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla