Son günlerde ve aylarda, rekorları kıra kıra ilerliyoruz. Fakat bu rekor kırışlar, ‘müsbet/olumlu’ değil, ‘menfi/olumsuz’ yönde gerçekleşiyor. Ekonomide, dış borçta, işsizlikte, ihracattaki düşüş oranında velhasıl pek çok konuda Türkiye’ye rekor dayanmıyor.
Dünkü haberler de kırılan rekorların sayısındaki artışı gösteriyordu. Kısaca özetlersek; dövizdeki/dolardaki yükselişte tarihî bir rekor daha kırıldı. Canlı yayın yapan TV kanalları, ortalama her yarım saatte bir ‘son dakika’ notu olarak bu yükselişi duyurdu. Ekonomi uzmanlarının çizdiği 1 dolar = 1.8 TL sınırı da dün itibarıyla aşılmış oldu. Her ne kadar bu durumun kalıcı olmadığı ifade ediliyorsa da, bundan sonraki durağın hangi oran olacağı belli değil.
Diğer rekorları da özetlemek gerekirse şunları sıralayabiliriz:
*Sanayi üretimi Ocak ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 21,3 düşüş gösterdi. Ana Sanayi Grupları Sınıflamasına göre, 2009 yılı Ocak ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre en yüksek düşüş yüzde 44,6 ile sermaye malı imalatında görüldü.
*Ankara Giyim Sanayicileri Derneği (AGSD) Başkanı, iş dünyasının bankalardan kullandığı borçlu cari ya da rotatif kredilerin dönem faizlerinin Mart ayında ödendiğini hatırlatarak, ‘’Mart sendromuna girdik. Faiz ve anapara ödemelerimiz kırmızı alarm veriyor’’ demiş.
*Tüketiciler Birliği Genel Başkanı da, kredi kartı borçlarını ödeyemedikleri gerekçesiyle ‘’kara liste’’ye alınanların sayısının 2 milyon 300 bine ulaştığını, 37 milyar TL’yi bulan miktarın oluşturduğu sıkıntının çözümü için yeniden yapılandırmaya gidilerek, kart sahipleri ile bankaların rahatlatılmasının sağlanması gerektiğini belirtmiş.
Ekonomideki bu olumsuz gidişin ‘sürpriz’ olmadığı belliydi. Sürpriz olan, bu gidişi hükümetin de beklediğini açıklamış olması. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, sanayi üretimindeki düşüşün küresel krizden kaynaklandığını ifade ederek, ‘’Bu sıkıntıları yaşayacağız. En azından benim ve Bakanlığım açısından beklenen rakamlardı. Bir süre böyle gitmek zorunda kalacağız. Ümit ediyorum, yılın sonuna doğru dünyadaki taşlar yerine oturur. Bizim düzelmemiz biraz da dışarının düzelmesine bağlı’’ demek suretiyle krizin derinleşeceğini bir anlamda kabul etmiş. (AA, 9 Mart 2009)
Tabiî ki dünyayı etkileyen krizin Türkiye’yi etkilemeyeceğini düşünmek mümkün değil. Fakat hükümetin başlangıçta sergilediği tavır, “krizin Türkiye’yi etkilemeyeceği” teziydi. İtiraz edilen de bu noktaydı. “Millet endişeye kapılmasın diye böyle denildi” demek de hadiseyi izah etmeye yetmez. Elbette panik havasının oluşmaması da önemlidir, ama aynı şekilde gerçeklerin bilinmesi ve uygun lisan ile insanlara anlatılması da gerekir. “Tedbirli olun, ayağınızı yorganınıza göre uzatın” anlamına gelecek beyan ve açıklamalar kime ne zarar verirdi? Aksine, biraz da tarafgir nazarıyla hükümetin beyanlarına bakıp onlara güvenenler maddî anlamda zarar etti ve etmeye de devam ediyor.
Rekorları kırdık, tarafgirliği de kıralım ve gerçekleri görelim!
10.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|