Yeni Asya gazetesi ile nerede ve ne zaman tanıştınız?
Müslüm Selçuk Ağabeyin vasıtasıyla tanıdım. Mânevî olarak kabul edeceğimiz, doğru ile yanlışı ayırt etmemizde bize yardımcı olacak rehber arıyordum. O dönemde Ziya Hocanın talebesi olan Hüseyin Uzun vasıtasıyla Müslüm Selçuk Ağabey ile tanıştık. 1967 yılında Risâle-i Nurları tanımış olduk. Daha sonra da o badireli dönemler yaşandı. Kur’ân’ın susmaz ve susturulamaz hakikatlerini kendisine rehber edinen Risâle-i Nur hakikatleriyle buluştuk. Burada Müslüm Selçuk Ağabeyin emeği çoktur. Müslüm Selçuk, gazeteyi alır Araklı’ya gönderirdi.
Sizi Yeni Asya’ya bağlayan esas sebepler nelerdir?
Yeni Asya, Risâleleri anlamamıza katkı sağlıyordu. Risâle-i Nur her mesele hakkında aklımız, Yeni Asya ise gözümüz. O olmadan hakikatleri göremediğimizi düşünüyorum.
Yeni Asya’yı farklı kılan, önde gelen ayırt edici özellikleri nelerdir?
Yeni Asya ilk kurulduğunda Zübeyir Ağabeyin hassasiyetini korumuş. Diğer gazetelerde Risâle-i Nurlara yer verilmediğinden ayrıca ‘Risâle-i Nur okuyucularının arasındaki bir lâhika mektubudur’ hakikatinden yola çıkmış. Bugüne kadar onu muhafaza ederek gelmiştir. Yeni Asya her zaman ilkeli ve isabetli, gerçekten haber verme özelliğini hiç bozmadı. Bizi hiç yanıltmadı. Risâle-i Nur bir bütündür. Bütün olarak kabul etmeliyiz, her mesele önemlidir. Biz geniş dairelerde hizmet edeceğiz diye dar dairedeki hizmetlerimizi aksatmamalıyız. Yeni Asya’nın hizmet anlayışına yakın bir gazetenin olduğunu düşünmüyorum.
Yeni Asya’nın size ve ailenize kazandırdığı en önemli değerler neler olmuştur?
En önemli kazanç, bizi her mesele hakkında her kademede görev yapan çalışanları ile beraber ihlâsa, uhuvvete sevk etmesidir. Bu gazete bizim malımız. Bugün herkes tezgâhını açıp huzur içinde işe, biz de her gün yayın hayatına giriyoruz. Bunun verdiği lezzeti tarif edemem. Yeni Asya’yı tanımamış olsaydım her anlamda rahat olamazdım. 26. Söz’de ifade edildiği gibi kadere rıza gösterir rahatlarım. Bizi birbirimize bağlayan bağ, kardeşlik bağıdır. Ailemle de öyleyim. Bu kardeşlik bağını bozacak hiçbir hareketi uygun bulmuyorum.
Her şeye o mânâ ile bakmak, bize iç huzuru sağlar. İman hakikatlerinden bahsedildiği için; teslim olup aynı kaynaktan beslenmeyen, Risâle-i Nurlardan haberdar olmayan ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı esas maksat yapmamız gerekir.
Yeni Asya ile ilgili yaşadığınız hatıraların en ilgincini bizimle paylaşır mısınız?
Hususan 1970 yılında Van Mevlidi’ne gittik. Osman Demirci, Said Özdemir, Sait Gecegezen, Molla Hamid gibi ağabeyleri tanıdık. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen diğer kardeşlerle tanışma fırsatımız oldu.
Ayrıca Trabzon’dan giden arkadaşlar olarak, gelen misafirlere konaklama imkânı tanıyalım diye biz otellerde kaldık. ‘Arkadaşlara yük olmayalım’ dedik, ama onlar da ‘yük ne demek’ diyerek kardeşten öte bir duygu ile sarıldılar. Bu kenetlenmemizi hiçbir şeye değişemem. Müslüm Selçuk Ağabeyle unutulmaz anılarımız oldu. Molla Hamid Ağabeyin, Üstad’dan bahsederken ağlaması bizi etkilemişti. Uzun müddet Üstad’la kaldığı için her halde ayrılık zor gelmiş olsa gerek.
Erek Dağı'na çıktık. Horhor Medresesi'ndeki hatıraları dinledik. Van’da Ruslardan ziyade Ermenilerin yaptıkları tahribâtların izlerini görüyorduk. Sadece birkaç köy bırakılmıştı.
Van Kalesinin değişik hâli vardı. Üstad oradan düşüyor. Başkası düşse ölmemesi mümkün değil. Ancak Üstad düşerken sadece ‘Davam!’ diyebiliyor. Alt kattaki bölüme düşüyor. Kaleyi görünce hayretler içinde kalıyoruz. İstihdam edildiğimizin farkında olmamız gerekir.
Durmak zamanı değil, hizmet zamanı şimdi. Hizmet etmek için 1. Söz bize yeter. Risâle-i Nurlardaki hikâyeler hakikattir. Dünya namına hiçbir tadı tatmayan Üstada talebe olmak şerefli bir rütbe. Duâmız o rütbeyi alabilmek.
|