Birinci Dünya Savaşı yıllarında kazanılan Çanakkale Zaferi, her yıl kutladığımız önemli zaferlerden biridir. Bu yıl, zafer yıl dönümünün seçim hengâmesine denk gelmesi her halde konu ile ilgili çalışmaları biraz geri plana atmış oluyor.
Yaygın medyaya baktığımızda Çanakkale Zaferi’nin gündemde olmadığı, unutulduğu bile söylenebilir. Muhtemelen bugün yapılacak olan ‘kutlama törenleri’ haber olacaktır, ama bu haberleri duyurmak Çanakkale Zaferini kavramış olduğumuz anlamına gelir mi?
Tarihte yaşanan hadiseleri mümkün olduğu kadar doğru öğrenmek ve öğretmek durumundayız. Çanakkale Zaferini anlatırken bunu başarabildiğimizi söylemek kolay değil. Maalesef, Çanakkale savaşları çok eski bir tarihte yaşanmamış olduğu halde ve savaşın izleri de bugün bile görülebildiği halde gerçekler gizlenmeye çalışılmıştır. Bu tesbit kuru bir iddia olarak görülmemeli. Hali hazırda okutulan ders kitaplarına bakıldığında bunu anlamak zor olmaz.
Arzu etmeyiz; ama belki de zafer yıl dönümümüz sebebiyle geçmişte yaşanan bazı sıkıntılar yeniden gündeme gelebilir. Hatırlanacağı üzere, Çanakkale Zaferinin yaşandığı bölgeyi ziyaret eden insanların, savaş hakkında ‘ne düşündüğü’ bile kontrol altına alınmak istenmişti. Mümkün olsa, bu bölgenin ziyaret edilmesini bile engellemek isteyenler çıkabilir! Onlara göre savaşın yaşandığı bölgenin ziyaret edilmesi, şehitlere ‘rahmet’ okunması ve zaferin ‘İlâhî bir yardımla’ kazanıldığına inanmak da gereksiz! İnsanların hür bir şekilde konuşmasından, yazmasından ve fikir beyan etmesinden memnun olmayanlar; işi bu noktalara kadar taşımak niyetindeler.
Oysa Çanakkale, her yönüyle ibret alınması gereken bir savaş. Merhum Mehmed Âkif, şiirleriyle destanlaştırdığı gibi, orada Mehmetçiğin ‘iman’ı, haksız yere ülke gasbetmeye gelen ‘tekniğe’ meydan okumuştur.
Anlamakta zorlandığımız konu şudur: Maddî sebeplerle kazanılması mümkün olmayan bir savaşın, ‘İlâhî yardım’ sonucu kazanıldığını söylemek kimi, niçin rahatsız eder?
Bugün ya da dün; o savaşın mevcut ‘silâh gücü’yle kazanıldığını söyleyebilen bir ‘askerî otorite’ var mı? Dünya savaş uzmanları, silâh sayılarının kıyaslandığında bu savaşı ‘gasıp’ların; ‘düşman’ların kazanması gerektiğini söylemiyor mu? Nerede görülmüştür, koca koca gemilerin; atılan bir iki top mermisiyle batırıldığı? Nerede görülmüştür, ‘sayıca çok çok az’ olanın, ‘sayıca çok çok’ ve üstelik de ‘teknik donanım bakımından süper’ olan bir orduyu mağlûp ettiği?
Çanakkale’de yaşanan ‘az’ın çoğu, ‘zayıf’ın görünüşte ‘güçlü’ olanı; duâ ve İlâhî yardımla mağlûp etmesidir. Elbette ‘kılıç’ın hakkını da unutmuyoruz, ama asıl hak; duânın, ihlâsın ve fedakârlık gibi ulvî duygularındır. Bu yaklaşımı ‘hurafe’ olarak görmek ve göstermek isteyenlere de bir sözümüz var: “Asıl, aksi yöndeki izahlar ‘hurafe’dir!”
Bu vesile ile bütün şehidlerimizi rahmetle anıyoruz. Ebedî yurt ve mekânları cennet olsun. Amin.
18.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|