Geçtiğimiz günlerde aile üzerine bir seminer vermek için Almanya’ya gitmek varmış kısmetimde. Dostlarla sohbet etmek de Cennet nimetlerinden bir tanesi ya gerçekten kısa olmasına rağmen keyifli, verimli bir program gerçekleştirdik. Hem seminer, hem kermes, hem mini okuma saatleriyle dopdolu hoş bir zaman dilimiydi Almanya günleri…
Almanya’daki hanım kardeşlerimiz zaman zaman eğitim maksatlı seminerler okuma programları için anavatandan eğitimciler dâvet ediyorlar. Onların izlenimlerini gazetemiz sayfalarından hep birlikte takdirle takip etmekteyiz.
Dusseldorflu hanımlar yeni açtıkları kadınlara yönelik kültür merkezinde şevkle, gayretle karıncalar ve arılar gibi çalışmaktalar.
Gözbebeğimiz çocuklarımız
Kültür Merkezinin çocuklar için ayrılan bölümü adeta bir anaokulu sınıfı tarzında pedagog arkadaşlar tarafından dizayn edilmiş. Masalar, minik sandalyeler, yastıklar yataklar, rengârenk oyuncaklar, boya kalemleri, eğitici CD’lerin sergilendiği oda masallardaki cüceler şehrine gitmişsiniz izlenimi uyandırmakta ilk anda. Çocuklar odalarını öyle seviyorlar ki, kapıdan girer girmez ilk yaptıkları şey doğrudan odaya koşuşturmak.
Anneleri salonda ders yapmaktayken onlar da bu güzel köşelerinde uzman ablalarının gözetiminde risâleleri dinliyorlar, vecizeler ezberliyorlar, ilâhiler söyleyip, Peygamberlerin hayatlarını CD’den çizgi filmler halinde öğreniyorlar. (Anavatandaki yayınevlerinin Almanca çocuk kitapları şaşırtıcı çeşitlilikte kitaplıkta boy göstermekte.)
Çocukların Türkçe’yi de Almanca gibi akıcı konuşmalarında bu derslerin büyük etkisi var şüphesiz.
Programda küçük hanımlardan oluşan ilâhî grubunun mini konseri onlarla ilgilenen ablalarının da başarısıydı elbette.
Almanca Risâle-i Nur Dersleri
Genç nesil Almanca’ya hakim. Alman genç kızların da iştirak ettiği Risâle-i Nur dersleri Almanca yapılmakta. Bu derslere devam ederken Türkçe öğrenmeyi hedefleyen Alman hanımların da varlığından bahsetti arkadaşlar. Risâle-i Nur’u orijinal dili olan Türkçe’den okuyabilmek içindi bütün gayretleri…
Üçüncü, dördüncü nesiller
Türkiye’den Almanya’ya ilk işçi alımı altmışlı yıllarda başlamış. İlk gidenler hep anavatana dönme hayaliyle yaşamışlar. O yüzden Almanca’yı öğrenmeyi pek düşünmemişler. Yatırımları hep anavatana, özellikle de şehirlerine ve köylerine olmuş. İkinci, üçüncü nesil için ise Almanya vatan olmuş. Meslek sahibi olmuşlar, Almanya’ya yatırımlar yapmışlar. Almancayı çok iyi konuşuyorlar.
Birinci nesil olarak taze bir gelinken Almanya’ya gelen şimdinin torunlara karışmış ablaları ilk geldiklerindeki zorlukları anlatırken gözleri dalıyor. Dil bilmez, iz bilmez, yiyecekler konusunda tedirgin, hastalansa derdini doktora anlatmaktan aciz, anavatandaki sevdikleriyle aylarca irtibat kuramamanın sıkıntısı …. Şimdi günlük ihtiyaçlarını kendi başlarına idare edebilecek kadar Almanca öğrenmişler. İzne anavatana gitmekten bahsederken gözler pırıl pırıl parlamakta.
Alman diyarındaki Risâle-i Nur hizmetlerindeki bu güzel gelişmelerde onların bütün acizlik ve fakirlikleriyle, ihlâs ve samimiyetle çalışmalarının büyük payı var şüphesiz. Almanya’daki ilk kuşak Avrupa Nur hizmetinin saff-ı evvellerini teşkil etmekte. “Biz kırk yıllık Yeni Asya okuyucusuyuz. İttihad abonemiz Almanya’ya gelirdi. Ne badireler atlattık” diyen ablanın sözlerini dinlerken bunları düşünmekteyim…
Başörtüsü ve sualler…
Genç kızlarla eğitim meseleleri hakkında konuşmaktayız. Almanya’da üniversitelere giden genç kızlar başörtüsüyle rahatça okuyabilmekteler. Ama zaman zaman Alman hocaların sorularına da muhatap oluyorlar. Başörtüsünü baba baskısıyla mı takıyorsun, nişanlın mı istiyor? Nisa Sûresinde kadınlara dayak mı emrediliyor? Kan dâvâları, namus cinayetleri İslâm’da var mı? Evrim teorisi hakkında ne Müslümanlar ne düşünüyor?...
Buna benzer bir çok soruya özellikle 11 Eylül hadisesi sonrası daha çok muhatap olduklarını anlatıyor genç muhatabım. Bu soruları cevaplarken Risâle-i Nur eğitimi farkını da gözlemlediğini ifade diyor. “Medenilere galebe çalmak ikna iledir” kaidesince sakin ve aklî delillerle İslâmın güzelliğini anlattıklarını, ama bazen sinirle öfkeyle tepki veren Müslüman arkadaşlar olabildiğini, onları da sakince suallere cevap vermeleri gerektiği konusunda uyardığını aktarıyor. Soru sormaktan korkmamak gerektiğini, suallerin mantıklı delillerle açıklanmasının lüzumunu Risâle-i Nurlar’dan öğrendiğini de ekliyor.
“Bizim cihadımız da böyle!” diyor gülerek.
22.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|