Bediüzzaman, kamuoyunu yanıltan maksatlı ve yanıltıcı yayınlara her halûkârda düzeltmeler yazar. Meselâ “Bâzı muhalif gazetelerin Risâle-i Nur Talebelerine tekrar ‘tarikat kurmuşlar’ ithamını yaptıklarını gördük. Bu husus, Risâle-i Nur dâvâsını gören 10’a yakın Ağır Ceza Mahkemesinin kat’iyet kesb etmiş kararlarıyla sabittir” izâhıyla başlanan açıklamada, “muhâlif gazetelerin zâhir yalanları”na cevap verilir.
“Bazı gazetelerde çıkan yalanlar hakkındaki bir tekzibi berâ-i mâlûmât gönderiyoruz” diye yapılan bilgilendirmede basın mârifetiyle yapılan tahribata ve tezvirata yine basın aracılığıyla cevap verme gereğini ortaya koyar. (Emirdağ Lâhikası, 433-435)
Bu meyanda, “Nazilli’de iki mübârek adamın Ramazan-ı Şerif hakkındaki hasbihalini, ‘İslâmî bir devlet kurmak’ gibi siyasetvâri bir tarzda tebdil edivermeleri, o sahte siyaset bezirgânlarının, çocukları dahi kandıramayacakları acemice bir iftira ve bir uydurmadan ibarettir” ibâresi, Bediüzzaman’ın ve Nur Talebelerinin din nâmına ortaya çıkan, dini siyasete âlet etme durumunda olan, siyaseti ve devleti ele geçirmeyi amaç edinen “siyasal İslâm” hareketlerini kat’iyetle tasvip etmediğinin ehemmiyetle kamuoyuna bildirilmesidir.
Sözkonusu isnad vesilesiyle, “böyle yalanları yapmakla hangi maksadlarının istihsaline çabaladıkları kimsenin meçhulü değildir” denilmesinin anlamı açıktır.
Kısacası basını kullanarak İslâma ve Müslümanlara karşı yapılan saldırı ve isnadlara yine basın yoluyla mukabele etmenin, kamuoyunu ve devlet makamlarını doğru bilgilendirmenin gereğinin göstergesidir.
VATAN, MİLLET VE
İSLÂMİYET ADINA…
Aynı mülâhazalarla “Başvekile ve dindar mebuslara verilmek üzere gayet ehemmiyetli bir hakikat”tı izâh eden mektuptan, “İslâm kahramanı” olarak tavsif ettiği Başvekil Adnan Menderes’e ve Demokratlara yazdığı, Halk Partisi ve Millet Partisine karşı “Kur’ân, İslâmiyet, vatan ve millet hesâbına bütün kuvvetiyle, talebeleriyle ve dersleriyle Demokrat Parti’yi destekleme” kararına kadar demokratik irâde ve kanaatinin doğru olarak gazetelerde neşri de büyük bir anlam taşımakta. “Halkı Demokratlardan soğutmak” ve “Nur Talebeleri ile Demokratların arasını açmak” amacıyla tezgâhlanan kimi fitnelere yine basınla cevap vermenin lüzumunu belirler.
Yine bu maslahatla Büyük Doğu mecmuasından “Lozan’ın içyüzünü”nün deşifresinin ya da gazetelerde yer alan “Menderes’in Konya nutkuna dair açıklaması”nın ayrıca lâhika mektupları arasına konulması, Bediüzzaman’ın basın yoluyla neşriyata verdiği değerin bir başka ifâdesidir.
Milletin değerleriyle barışık icraatlarından dolayı Demokrat Parti hükûmetini tebrikle beraber, siyaseti ve idâreyi hayırlı işlerde cesâret ve milletin taleplerine uygun demokratik irâdeye teşvikin, yanlışlardan sakındırmanın, yayın yoluyla bilgilendirmenin bir belgesidir…
Bütün bunlardan dolayı Bediüzzaman, bir kısım gazetelerin fasit kıyaslarla, haysiyet kırıcı neşriyatla İslâm ahlâkını sarstıklarından ve efkâr-ı umûmiyeyi perişan ettiklerinden yakınır.
Buna mukabil milletin inanç değerlerine saygılı basını “dost” bilir. Lâkin “siyaset noktası”ndaki temel ölçülere aykırı ve farklı yayınlarına açık bir biçimde “fakat siyaset noktasına değil” şerhini koyar. Milletin fikrî olgunluğa erişmesi ve doğru karar vermesi için “matbuat”ın mühim bir irşad ve tesirli bir hizmet vasıtası olduğunu anlatır. İslâma, Risâle-i Nur Külliyatına ve Nur Talebelerine dair haber, tahlil ve müdafaalara yer vermeleri oranında “vatan, millet ve İslâmiyet” adına ilgilenir…
BEDİÜZZAMAN’IN
GAZETECİLERE ÇAĞRISI…
Bundandır ki “Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip (edeplenmiş) olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten (milletin ortak genel görüşünden) bîtarafane çıkmalı. Ve matbuat nizâmnâmesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli” diye seslenir. (Divân-ı Harb-i Örfî, 24)
Aslında bu sesleniş, gazetecilik haysiyetinin ifâdesidir. Basının hiçbir ayırım gözetmeden tepeden inmeci keyfîliklere karşı topyekûn durması, sinsî taktiklerle, şeytanî saptırmalarla, yalan yaygaralarla yaydırılan fitne ve tefrikalara karşı tâvizsiz istikamet ve asil dirence dâvettir. Her darbe ve ara dönemin ardından dayatılan, demokrasiyi, hak ve hürriyetleri katleden cebrî emr-i vakilere mukabil milletin hakkını ve hukukunu koruma şuuruna çağrıdır.
Bugün bütün medyanın, Bediüzzaman’ın bu çağrısına ihtiyacı vardır…
26.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|