Bediüzzaman’ın basına ilgisi, yalnız yurtiçindeki basınla sınırlı değil. Yurtdışındaki ve İslâm dünyasındaki gazetelerden İslâmî hizmetlere dair hizmet haberlerini ayrıca “lâhika mektupları”nın arasında neşreder.
Bu hususta bizzat rehber olur. Meselâ Mısır matbuatında Risâle-i Nur’un birçok Doğu ve Batı dillerine tercüme edildiğini, Avrupa, Amerika ve Afrika’da hüsn-ü teveccühe mazhar olduğunu, başta bahtiyar Almanya ve Finlandiya olmak üzere birçok ülkede okunmasını eserlerinde iktibas eder. Nur Risâlelerinin Japonya ve Kore’de birçok okuyucularının bulunduğunu, Hindistan, Pakistan ve Endonezya’daki Müslümanların Risâle-i Nur’dan mahrum kalmadığını müjdeleyen yazı ve haberleri lâhikaya alır.
“Tarihçe-i Hayat” kitabının “Hâriç memleketler” bölümünde yayınlanan gazete ve dergilerdeki makale ve yorumları, “Risâle-i Nur’un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun emâre ve delilleri, bütün beşeriyetin Kur’ân'a ve dolayısıyla asrımızda onun mânevî i’câzını (mû'cizeliğini) ispat ve beyân eden Risâle-i Nur’a muhtaç oluşunun nişânesi” olarak yayınlar. (Tarihçe-i Hayat 613-615)
HİZMET HABERLERİNİN
LÂHİKALARA DERCİ…
Pakistan’ın en büyük mecmuası, -30 Nisan 1958 tarihli- “Student’s Voice”da İslâm Kongresi Reisi Zafer Afag Ansar’ın “İslâmın Büyük Rönesansı” başlıklı, “Siyonizm, Komünizm gibi İslâmiyete zıt dinsizlik cereyanlarına karşı mücadele eden, İslâmiyeti bütün Türk gençliğinin benimsemesine çalışan, Türkiye’yi her türlü tehlikeye karşı müdafaa eden, ırkî ve kavmî ayrılıkları bertaraf ederek, İslâm birliğini meydana getiren Risâle-i Nur”u ve “bütün gâyesi, İslâmiyeti bütün dünyaya yaymaktır” diye tavsif ettiği “muhterem ve muazzez müellifi”ni konu edinen makalesini eserlerine derceder.
Keza “Nur Talebeleriyle Arap memleketlerindeki İhvan-ı Müslimin arasındaki farkı” 7 madde ile izâh eden Bağdat’ta çıkan Eddifa gazetesi muharriri İsa Abdülkadir’in Arabî makalesini “Tarihçe-i Hayatı”nın sonuna ekler.
“Gayet ehemmiyetli bir hâdise” başlığıyla, “Pakistan’da çıkan ‘Essıdîk’ nâmındaki mühim bir mecmua elimize geçti. Baktık ki elli sahifelik o mecmuanın yarısına yakın kısmı Risâle-i Nur’un bazı makaleleridir” girişinin Risâle-i Nur mesajının efkâr-ı ammeye, özellikle devlet ve hükûmet mensuplarına, idarî ve adlî makamlara basın yoluyla iletilmesinin ehemmiyetinin bir diğer göstergesidir. (Emirdağ Lâhikası, 399)
Yine “Pakistan’da Risâle-i Nur’dan Gençlik Rehberi’nin İstanbul Mahkemesinde beraati münâsebetiyle Bağdat’tan gelen “Emced Zuhavi” imzalı “tebrik telgrafı”nın yayınlanması için Sebilürreşad Mecmuasına gönderilmesi, Bediüzzaman’ın imanî ve İslâmî hizmette basına verdiği öneminin açık bir alâmeti olmakta…
Ayrıca “İleri” gazetesinin 13 Nisan 1957 tarihli nüshasından alınan “Üstad Bediüzzaman’ın uğurlu elleriyle yeni bir camiin temeli atıldı” başlığıyla verilmesi bunun bir diğer örneğidir.
“Üstad Bediüzzaman Said Nursî 3. Eğitim Tümeni Camiine harç koydu” diye duyurulan ve “Üçüncü Eğitim Tümeni için yaptırılmasına karar verilen camiin temeli, tertip edilen muazzam bir merâsimle atılmış ve bu törene Isparta’da bulunan Risâle-i Nur Müellifi Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de dâvet olunmuşlardır. Büyük bir alâka ile karşılanan Üstad, törenden sonra uğurlu elleriyle temele ilk harcı koymuşlar ve duâlarda bulunmuşlardır” haber metninin aynen lâhikaya alınmasının da anlamı budur. (a.g.e., 429)
“EY GAZETE LİSÂNIYLA
KONFERANS VEREN MUHARRİR!”
Bediüzzaman, bu ülkede basın için temel ölçüleri ve olayları değerlendirme kriterlerini de belirler.
“İ’lem (bil ki) ey hitâbet-i umumiye sıfatıyla gazete lisânıyla konferans veren muharrir!” hitabıyla yaptığı çağrıda, gazetecilerin “şeâir-i İslâmiyeye (İslâmın esas ve âlâmetlerine) zıt ve muhalif olan herzelerle İslâmiyeti lekelendirmeye kat’iyen haklarının olmadığını” ihtar eder. Bu tür tezvirata karşı, “Seni kim tevkil etmiştir? Fetvâyı nereden alıyorsun? Hangi hakka binaen milletin nâmına, ümmetin hesabına, İslâmiyet hakkında hezeyanları savurarak dalâletini neşir ve ilân ediyorsun?” diye sakındırır.
Devamında “Dalâletini kime satıyorsun? Burası İslâmiyet memleketidir, Yahudi memleketi değildir” ikazıyla milletin kabul etmediği birşeyin gazeteyle ilânının milleti dalâlete dâvet ve bütün Müslümanların hukukuna tecâvüz” olduğunu bildirir.
“Bir adamın hukukuna tecâvüze cevâz-ı kanunî (yasal izin) olmadığı halde, koca bir milletin, belki âlem-i İslâmın hukukuna hangi cesarete binaen tecâvüz ediyorsun? Ağzını kapat!” diye uyarır. (Mesnevî-i Nuriye, 76.)
24.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|