Bediüzzaman, Osmanlının son devrinden Cumhuriyet dönemine kadar basında çıkan isnadlara açıklamalar gönderir, mukabil yazılar yazar, ciddî ikazlarda bulunur.
Bunun için, “Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki (makalelerimdeki) umum hakâikta nihayet derecede musırrım (ısrarlıyım)” iddiasıyla, “Ben de gazetelerde, onları reddeden makaleler neşrettim” açıklamasını yapar; dünden bugüne gazetelere ve bütün medyaya istikamet, doğrularda sebat ve milleti yanıltan yanlışlara karşı teyakkuz dersini verir. (Divân-ı Harb-i Örfî, 50-51)
Bediüzzaman’ın Osmanlıdaki sistem tartışmalarında adem-i merkeziyetçi “Prens Sabahaddin Bey’in su-i telâkki olunan (yanlış anlaşılan) güzel fikrine cevabı”nın devrin gazetelerinde neşri, basın yoluyla hizmetin bir misâlidir.
MİLLETİ VE DEVLETİ
İKAZ VE AYDINLATMA…
Bu bakımdan “Osmanlılık ve meşrûtiyet perdesini birden feveran ile yırtacak bir muhtariyete ve sonra istiklâliyete; ve sonra tavaif-i mülûk (bölünmüş bölgeler) suretini giydiğinden (…) bir mücadele-i keşmekeşi netice vereceğini” matbuat aracılığıyla uyarısı, üzerinden bir asır geçmesine rağmen, bugün hâlâ Türkiye’nin en canlı tartışma konusudur.
Bundandır ki “özerklik” ya da “federasyon” fikrinin “asâbiyet-i câhiliye” dediği ırkçılığı ve kavmiyetçiliği dirilteceğini ve fitneyi uyandıracağını bildirir. “Biz ki ekseriz, muvahhidiz. Tevhidle (birlik içinde olmakla) mükellef olduğumuz gibi, ittihadı tesis edecek muhabbet-i milliye ile de muvazzafız. Eğer unsur (ırk) lâzım ise, unsur için bize İslâmiyet kâfidir” diye belirtir. Neşriyatla milleti ve aydınları aydınlatır.
Keza Bediüzzaman’ın Ermeni heyeti reisi Boğos Nubar ile Şerif Paşa’nın Fransa’da Ermenilerle Müslüman Kürtleri Osmanlıya karşı kışkırtma oyununu gazetelerde deşifre etmesi de, yayın yoluyla doğru bilgilendirmeye, fitne ateşini söndürmeye bir başka örnektir.
7 Mart 1920’de İkdam’da “Kürdler ve Osmanlılık” ve 17 Mart 1920 tarihli Sebilürreşad’ta “Kürdler ve İslâmiyet” başlıkları altında “Kürdler câmia-i İslâmiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler. Kürtlük dâvâsı pek mânâsız bir iddiadır. Kürtler, himâyesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ederler” cümleleri etrafında yazılan yazılar, buna şâhâne bir nûmunedir. Daha o zamandan “Şarkî Anadoludaki iftirak (ayrılık) âmâline (emellerine)” karşı aracılığıyla yanlışlara karşı devleti, yöneticileri uyarmadır.
BASINDAKİ İDDİALARA
CEVAP VERİLMESİ
Bediüzzaman basında yer alan iddialara da ilgisiz kalmaz, mutlaka cevaplar.
“Doğu Üniversitesi hakkında tahrifçi bir gazeteye cevaptır” diye “muhâlif bir partinin şiddetli ve tenkitçi tarafından bir mensubu, yani ‘Ulus’un 1.4.1954 tarihli nüshasında yazılan ‘Atatürk Üniversitesi’ hakkındaki makaleye cevap hükmünde o üniversitenin hakikatini beyân ediyoruz” tavzihiyle başlayan “Nur talebeleri” imzalı kamuoyu açıklaması, buna bâriz bir örnektir. (a.g.e., 403-404)
“Şimdi “Atatürk Üniversitesi’ nâmı verilen bu dârülfünûnun küşâdına (kurulmasına) Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî 50 seneden beri büyük bir gayretle çalışmıştır” cümlesiyle yapılan ve “Nihayet yine Üstadımızın maddî ve mânevî gayret ve teşvikleri neticesiyle yapılmasına bu hükûmet-i İslâmiye zamanında karar verildi” denilen; “Şark Üniversitesi bir merkez olarak âlem-i İslâma ve tâ bütün Asya’yı alâkadar edecek bir mâhiyet ve ehemmiyette olduğundan, altmış milyon değil, altmış milyar da masraf yapılsa elyaktır” izâhı, cemiyeti ve yöneticileri yanıltmalara karşı uyarma ve doğrulara dikkati çekmeye bir başka misaldir.
Sözkonusu “cevab”ın sonunda, “Yeni Ulus gazetesi muhâlif olduğu için, bu meseleyi perde ederek yeni iktidarın bazı büyük memurlarından bu meseleye çalışanlara bir nev’î irticâ süsünü vermek istiyor. Halbuki, bu mesele en yüksek terakkî ve sulh-u umumînin (dünya barışının) medârıdır. Bu müessese, bu hükûmet-i İslâmiyeye bâzı şeâiri İslâmiyeden (İslâmî esas ve alâmetlerden) Arabî ezân-ı Muhammedî ve din dersleri gibi pek çok kuvvet verecek. Belki bu hükûmetin istikbâlinde, tarihlerde kemâl-i takdir ve tahsinle (övgüyle) yâd edilmesine en parlak bir vesîle olacaktır” ibâresi, Bediüzzaman’ın ve Nur Talebelerinin yayın yoluyla halka ve ilgililere doğru bilgileri ulaştırma çabasının anlamlı bir ifâdesidir. Yayılan zehirli ve üfunetli havayı yine basın yoluyla dağıtma çalışmasıdır.
Bediüzzaman, bu tenvir vazifesini hayatı boyunca yapmış ve yaptırmıştır...
25.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|