İnsan yapısı ve yaratılışı gereği çalışmak zorundadır. Dünya ve ahiret mutluluğu ancak buna bağlıdır. Sonra Cenâb-ı Hak insanları sonsuz rahmeti gereği iyi, güzel, faydalı şeylere teşvik etmek için içerilerine bir de lezzet koymuştur.
Bir çekirdeğin toprağı yarıp yeryüzüne çıkışı, bir tomurcuğun kabuğunu çatlatıp açılışı, güneşin karanlıkları yararak doğuşunu bir seyredin; lisan-ı hallerinden, faaliyetlerinden büyük bir lezzet aldıklarını, mutluluk duyduklarını hissetmeyecek misiniz?
Onlardaki bu sevinç, bu coşku hiç şüphesiz o faaliyet ve gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Âdetâ bundan büyük bir lezzet almaktadırlar. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Her faaliyette bir lezzet var. Belki faaliyet, ayn-ı lezzettir. Belki faaliyet ayn-ı lezzet olan vücûdun tezahürüdür ve ayn-ı elem olan ademden tebâud ile silkinmesidir.”1
“Mahlûkàttaki faaliyet ve hareket; bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten ileri geliyor. Hatta denilebilir ki, herbir faaliyette, bir lezzet nev'î vardır; belki herbir faaliyet, bir çeşit lezzettir ve lezzet dahi, bir kemâle müteveccihtir; belki bir nev'î kemaldir.”2
Her şeyin harıl harıl zevk ve şevkle çalıştığı bir dünyada elbetteki kâinat kafilesinin başı konumunda olan insana da yakışan şey çalışmak, görevlerini hakkıyla yapmaktır. Rahatı huzuru, ancak bundadır. Evet, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız sa’y ve cidaldedir.”3
Bediüzzaman’ın Van’da Nurşin Camii’nde kaldığı günler… Bahar gelmiş, talebesi Molla Hamid camiye odun taşımakta. Bediüzzaman da ona odun çekerken yardım ediyor. İster istemez bu talebesine ağır geliyor, “Efendim,” diyor. “İşte ben taşıyorum. Siz oturunuz.”
Bediüzzaman’ın verdiği cevap oldukça ibretli: “Birader, gayretim kabul etmiyor. Sen çalışasın ben oturayım. Eğer bilsen gayret ne kadar hayırlı bir iştir, ömrünü bir dakika boşa geçirmezdin.”4
Bediüzzaman, ibadet ve taatte de o kadar yoğunlaşmıştır ki saatlerce diz üstü otura otura ayak parmağı yaralanmış, merhem sürmek zorunda kalmış, bunu gören talebesi Molla Resûl’ün, “Biz de Allah’tan korkuyoruz, ama senin ödün patlıyor. Bizim gibi rahat otursan ayağın yara olmayacaktı” dediğinde şu cevabı veriyor: “Molla Resûl! Kısa ömürde, kısa dünyada, ebedî hayatı kazanmaya gelmişiz. Hem burada rahat oturayım, hem Cennet dâvâ edeyim, olmaz böyle şey! Onun için cesaret edemiyorum rahat oturmaya.”5
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 340.
2- Mektûbât, s. 87, 277.
3- Münâzarât, s. 139.
4- Son Şahitler, 1:114 (Yeni Asya Yayınları: İstanbul: 1993).
5- A.g.e., 1:124.
25.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|