Nefis hep aynı, ama onunla
mücadele her asırda farklı
Bu nefis ders, Sözler, s. 438 - 441 ya da Hizmet Rehberi, s.170-181’’de geçmektedir. Konunun başında Bediüzzaman, Risâle-i Nur mesleğinin dört esası olan ‘acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür’ün Kur’ân’dan istifade ile alındığını ifade ederek, bu dört esasın her birisinin Cenâb-ı Hakkın isimlerine götürdüğünü izah etmektedir. Devamında ise, Risâle-i Nur mesleğinin evradı olarak, ittiba-i sünnet, feraizi işlemek, kebairi terk etmek ve bilhassa namazı tadil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır, diyerek, bu yoldaki olmazsa olmazların altını çizmektedir.
Nefis terbiyesi, nefsin
mahiyetini bilmekle başlar
Nefis terbiyesi bu iki önemli meslek özelliğinin ardından gelmektedir.
Önce, nefsin mahiyeti öğretilir.
İnsan bedeninde en isyankâr, en söz anlamayan nefistir. Nefis menfaati olan şeylere kul ve köle olabilecek derecede alçalırken, bütün gücüyle dünyaya, maddiyata yönelmeyi de ihmal etmez; maddenin esiri olur, maneviyata da gözünü kapatır. Nefis, insana devamlı tuzak kurar. Adi arzularını gerçekleştirmek için yaptırmayacağı kötülük yoktur. Nefsinin esiri olan kişi ise, ona uymakta tereddüt etmez. Nefis, fenada bekayı arar. Nefis, beraberindeki duygularla birlikte hareket ettiğinde, komutanları olan akıl ve kalbi susturabilmektedir. Çünkü “Tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalp ve akıl susarlar, mağlûp oluyorlar.” Lem’alar, s. 73.
Nefs-i emmarenin bir özelliği de, hayır ve iyilikte eli kısa iken, şer ve tahripte sınır tanımaz olmasıdır.
Hayra kabiliyeti olmayan, şerde ise eli uzun olan, “Nefsin vücudunda bir körlük vardır. O körlük vücudunda, zerre miskal kaldıkça, hakikat güneşinin görünmesine mani bir hicab olur.” M.N., s. 77 “Muaccel ve hazır bir dirhem lezzeti, müeccel, gaib bir batman lezzete tercih ettiği gibi, hazır bir tokat korkusundan ileride bir sene azaptan daha ziyade çekinir.” L., s. 73.
Ve nefsin mahiyeti Kur’ân’dan dört âyetle tanıtılmakta ve terbiye ve tezkiye işleminin de nasıl yapılacağı burada dört hatve (adım) şeklinde açıklanmaktadır.
İşte nefsi hizaya getiren Kur’ândan dersler
Bu asırdaki nefsi terbiyesi, Kur’ân’ın şu dört âyetiyle yapılmaktadır.
1- Nefislerinizi temize çıkarmayın.
Necm Sûresi, 23
Bu ayetten istimdat ederek, nefsin tezkiyesi; tezkiye-i nefs etmemektir.
“İnsan cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki evvela ve bizzat yalnız nefsini sever, başka her şeyi nefsine feda eder. Mabuda layık bir tarzda nefsini metheder.” Sözler, 503 O halde yapılacak iş, önce nefsi değil, Allah’ı, sonra da O’nun adına diğer mahlukatı sevmektir. Çünkü Mabuda yöneltilmesi gereken sonsuz sevgiye nefis layık değildir.
2- Allah’ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi akibetlerini unutturmuştur.
Haşir, 19
Bu makamda terbiyesi, nisyan-ı nefis içinde nisyan etmemek. Yani huzuzat ve ihtirasatta unutmak ve mevtte ve hizmette düşünmek.
Nefis, ileriyi gören akıl ve kalbi susturmakla kalmaz, gerçeklere karşı gözleri kapamayı da maharet zanneder. Öyle ki, “Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmarenin muktezasıdır. Bu makamda nefsi arındırma ve terbiye etmenin yolu, nefsin arzularına ters hareket içinde olmaktır. Yani nisyan-ı nefs içinde nisyan etmemektir. Yani huzuzat ve ihtirasatta unutmak, mevtte ve hizmette düşünmektir.” Sözler, s. 314.
3- Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir. Nisa, 79.
Nefsin mahiyeti kusur, noksanlık, acizlik ve fakirliktir. İyilik ve başarılarının da Allah’ın bir ihsanı olduğunu görmeli, övünme yerine şükür ve hamd etmesi gerektiği öğretilmelidir.
Şu mertebede tezkiyesi, kemalinin kemalsizlikte, kudretinin aczde, zenginliğinin Allah’a karşı fakirliğini hissetmekte olduğu hissettirilse, nefsin şerrinden kurtulunur.
4- Her şey helâk olup gidicidir. O’na bakan yüzü müstesna. (Kasas Sûresi, 88)
Şu makamda tezkiyesi, vücudunda adem, ademinde vücut vardır. Yani, kendini bilse, vücut verse, kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir. Enaniyeti bırakıp bizzat nefsi hiç olduğunu ve mucid-i hakikînin bir ayine-i tecellisi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudatı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır.
Nefis, aslında kötülüklerle değil, Rahmaniyetin cilveleriyle zevk ve lezzet alacak biçimde yaratılmıştır. Rızık veren, besleyip büyüten, felâketlerden koruyan, sonsuz merhamet sahibi bir Rabbin himaye ve muhafazası altında bulunan nefis, bu hakikatin idrakinde olduğu sürece, hem kendi başı selâmette olur, hem de kişiyi huzurlu yaşatır.
28.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|