Darlık ancak Yaratıcı ile anlam buluyor. Varlığın Âlemlerin Rabbi ile buluşmasının vesilesi olan zat, kâinatın nurlanmasının ve anlam bulmasının vesilesidir. Güneş ve ay onun (a.s.m.) yeryüzünü şereflendirdiği pozisyona her geldiklerinde manevî atmosfer güller açmakta ve kâinatın bütün zerreleri muhtemelen aynı heyecanı tekrar hissetmektedir. Rabbimiz’e sonsuz şükürler olsun ki insanlık âleminden bizlerden birini Âlemlere Rahmet olarak göndermiş ve gerçek muhabbetle bizi buluşturmuştur. O ahir zaman peygamberi bütün insanlığın ve bütün âlemlerin peygamberidir.
Ahir zamanın özellikleri ile ilgili pek çok tanım yapılıyor ve genel anlamda içinde yaşadığımız dönemle ilgili kanaatle bu dönemin ahir zaman olmaya namzet olduğu noktasında ittifak ediyor. Olumsuzlukların nefis ve hevanın çok zorladığı şu dönemde manevî yığınağa çok ihtiyaç var. Karpuzun içindeki çok sayıda çekirdekle adeta esma-i İlâhiyeyi bütün zeminde duyurmaya lisan-ı hal ile niyet etmesi gibi bizler de havadaki zerreler ve bu zerreleri mânâlara dönüştüren kulaklar ve idrakler adedince aynı mânâyı yaşatmak istiyoruz. Bütün insanlar âlemlerindeki bu nurun kaynağı olan Hazret-i Muhammed (a.s.m.) algısını ve muhabbetini çok güçlendirmelidirler.
Batı kendi hayat standartlarını bütün dünyaya yaymaya ve kendi değer yargılarını dayatarak tek tip global bir kültür oluşturmaya yönelirken, hedef kitle olarak çoğunlukla gençleri ön plana çıkarmakta ve onların nefis mücadelesinin merkezinde yer alan hazlara yönelik ruhunu istismar edebilmektedir. Oluşturulan eğlence ortamları, şehevî arzuları galeyana getiren her türlü aracın kullanılması, düşünceden uzaklaştıran bütün oyalayıcı araçların kullanılması gençlikte var olan güçlü bir benlik, acz ve fakrını hatırlatacak hastalık, sıkıntılar ve ölümlerle nisbeten seyrek olarak yüzleşmesi ve kendinden uzak bilmesi, bunları unutturma amacına yöneliktir. Gençlik ruh hali ise buna çok yatkın ve bu yönden aldatılmaya fazlası ile müsaittir. “Cazibedar bir fitne” terimi bu mânâyı karşılıyor olmalıdır. Bediüzzaman bu probleme vurucu darbeyi Hazret-i Muhammed’den (a.s.m.) aldığı dersle ölümü ve gençliğin geçici olduğunu hatırlatmakla vurmaktadır.
Varlığı anlamlandırmak için öncelikle sağlam bir duruş ve pozisyonu iyi belirlemiş olmak şarttır. Bu benlik tanımının ilk ve belki de en önemli basamağıdır. Kimlik oluşturmak ve bu kimliği sağlam esaslar üzerine oturtmak her alanda dalgalanmaların ve fırtınaların sahnesi olan dünyada fert için bir tutamak, ayakta tutacak bir dayanak olacaktır.
Bediüzzaman’ın “beşerin nefs-i emmaresi” olarak adlandırdığı, ben merkezli şekillenmiş modern hayat, cazibeli ancak geçici ve günü birlik bütünü kuşatmayan sadece algıların alanına sınırlı, dar bakışlı çözümler sunabilir. Bunlar birer çözüm olmaktan çok göz boyama ve aldatmacadır. Duygular köreltilerek, belirli noktalardaki hassasiyetler kırılarak bu noktaya ulaşılır. Bu aldatmaca karşısında özellikle genç nesil risk altındadır. Dâvâmıza gönül vermiş gençler aynen Üstad gibi “karşılarında büyük bir yangın var içinde arkadaşları kalmış”casına imanlarını ve dostlarını kurtarma gayreti içinde olmalı ve bu koşturmaca esnasında ayaklarına dolaşanlara ehemmiyet vermemelidirler.
Farklı tanımlanmış bu hayat içinde Hazret-i Muhammed (a.s.m.) doğru zemininde tanımlanmalı ve yetimliği ve bize göre çektiği acılarla değil, nur-u Muhammedi (a.s.m.) tanımı ile ve insanlığın aydınlatıcısı ve esmanın açığa çıkarıcısı olma boyutu ile anılmalıdır. O kâinatın doğru tanımı, varlığın mürekkebi, yeryüzü bahçesinin gülü ve bülbülüdür. Onun varlığı bizleri anlamlı kılmış ve âlemimizi aydınlatmıştır. Şu âlemin karmakarışık ve dolambaçlı yollarında bir Mihmandar-ı Kerim, bütün zerrelerin yollarını aydınlatan bir nurdur.
Âlemin dünya hevesatı ile kararmaya başladığı şu dönemlerde her tarafın onun (a.s.m.) nuru ile aydınlanmasına ve kararan ruhların kuşatıcı muhabbet ile aydınlanmasına ihtiyaç var. Asırlardır beklenen Nurun saadet asrına doğması gibi mânâ âleminde asrımıza doğması için duâ ediyor ve kalplerimizi hasretle onun (a.s.m.) nuruna açıyoruz. Kalbimizin ferahlığını ve nefsimizin esaretinden kurtuluşu o Nura gönül penceremizi açmakta buluyoruz. Bu yıl da İnşaallah “Kutlu Doğum” mânâ âleminde doğuşumuzun ve yeryüzünün kutluluğunun vesilesi olur.
13.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|