Ülkem, neresine bakarsan bak, yüreklerde fırtınalar koparacak manzaraların ülkesi; “Gitme ey yolcu! Oturup beraber ağlaşalım / Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım” diyenlerin kendisine dert ortağı aradığı memleket…
Türkiye’nin karakutusu Muhsin Yazıcıoğlu, şüpheli bir kaza ile vefat etti. On yedi kez ölümcül kazalarla karşı karşıya kaldıktan sonra yine bir kaza ile hayata veda etmek pek çok açıdan şüpheleri de beraberinde getirdi. Kaza sonrası yaşananları basit bir arama-kurtarma skandalı olarak adlandırmak, bu olayın boyutları açısından çok küçük bir tanımlamadır.
Ergenekon soruşturmasındaki gizli şahitlerden biri olarak adı geçen Alperenlerin lideri, muhtemelen, seçimden sonra planladığı yeni açılımlarla ve açıklamalarla Türk siyasetinin ve demokrasisinin omurgasını değiştirebilecek bir isim olarak öne çıkacaktı ki, olmadı. Seksen öncesinden başlayarak Türkiye’nin bir çok karanlık noktasını aydınlatabilecek isimlerden biri olan Yazıcıoğlu’nun ölümü, gözü yaşlı anasıyla birlikte Alperenleri acılara boğarken aydınlatılmayı bekleyen utanç meselelerini karanlığa mahkûm etti.
Derin karanlıkların mahkûmu olmaya devam mı edeceğiz? Öyle görünüyor. Meselâ; Levent Ersöz, Ergenekon soruşturmasının önemli bir ismi olarak son günlerin en popüler kişisiydi. Sağlam girdiği GATA’da şimdi ölümle pençeleşiyor. Olay Kurtlar Vadisi’nde değil, bizzat Türkiye’de yaşanıyor. Manzara-i umumiye: Türkiye’de “konuşmak” o kadar da kolay değil.
Siyaset, bildiğiniz gibi. Türkiye, tartışmalı bir seçimi geride bıraktı. “Savaş hiledir” hadisini “seçim hiledir”e dönüştüren pragmatik bir anlayışın neler yapabileceğini kestirmek zordur. “Hizmet” odaklı bir siyaset anlayışı yerine “rant” odaklı bir siyaset anlayışının ülkemizi nerelere sürüklediği artık buradan da zor gözüküyor.
Yerel seçimler, üzerinde çokça bir tartışılacak bir seçim olmakla birlikte, sonuçları itibariyle analizinin doğru yapılması gereken bir seçimdir. Seçimin en çok dikkat edilmesi gereken kısımlarından biri Güneydoğu ile ilgilidir. AKP Güneydoğu’da yenildi. Seçim stratejisini kamplaşmalar üzerine kuran, Kürt meselesinde tarihi hatalar yapan AKP’nin yenilgisini doğru okumak gerekir. Seçim sonuçları haritasına bakıldığında ve Kuzey Irak’taki gelişmelerle birlikte PKK’nın son durumu göz önüne alındığında, Güneydoğu için “eşik” noktasına gelindiği görülecektir. Diyarbakır’ı alınacak İstanbul, kendilerini de Fatih zanneden zevat-ı muhterem, Allah rızası için, şunu anlamaya çalışsın: Bölgenin problemlerinin kaynağını ekonomik ve etnik sebeplere indirgeyerek üç beş buzdolabı yardımıyla bölge halkının oylarına talipli olmak da neyin nesidir? Meseleyi özgürlük, kardeşlik, hukuk, adalet ve refah üzerinden değerlendiremeyenlerin başımıza açacağı faturanın bedeli çok ağır olabilir.
Sportif manzara: Türk millî takımı iki maçta da İspanya’ya yenilerek Dünya Kupası finallerine katılma şansını zora soktu. Türkiye’de, ayda iki yüz elli bin euro kazanan Fatih Terim’in yerine iki maçta da takımı mağlûp ettirecek, Estonya ile berabere bıraktıracak pek çok kişi—hem de bu ekonomik krizde—çok daha ucuza (ben de dahil) bulunabilir.
Kronik manzara: Bu hafta sonu yapılan Açık Öğretim sınavlarında başörtülüler yine Marslı muamelesi gördüler. Üniversitelerden gelen görevliler sınav salonlarını bizzat denetleyerek başörtülülerin tutanaklara geçirilip geçirilmediğini kontrol ettiler ve bu konuda müsamahakâr davranmaya çalışan salon başkanlarını fırçaladılar. Dindar Cumhurbaşkanıyla, dindar Başbakanımız “füruat” fetvasına güveniyor olmalılar ki iki cihanda yakalarına yapışacak bir meseleyi görmezden geliyorlar. Hiç şüphesiz, ehl-i İslâm’ın başörtüsü imtihanı çetin olacaktır. Demokratlığı şartlı tevillerle AKP’ye yapıştıranlar istediklerini alabildiler mi bilemiyorum; ama birçok noktada havayı aldığımız böylece tescillenmiş oldu.
İşte ülkemin panoraması; aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık… Ee, bu kadar çetrefilli durumlar karşısında biz ne yapacağız? Hiç, işimize bakacağız.
07.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|