Bediüzzaman Hazretlerinin ahiret âlemlerine göçtüğü ay olan Mart birbirinden çok farklı, ama birbirini tamamlayıcı onlarca organizasyonla geçti. Seminerler, paneller, kongre çalışmaları, TV ve radyo programları…. Organizasyonunu Barla Platformunun gerçekleştirdiği ve bugün bitecek olan Kastamonu Yılları Sergisi de bunlardan bir tanesi.
Sergi Mimar Sinan’ın inşâ ettiği Rüstem Paşa Medresesinde gerçekleştirilmekte. Yani mekân olarak da muhteşem.
Hanımlı erkekli gruplara rehber eşliğinde yapılan anlatım, dinlenme alanları, serginin kitaplaştırılmış hâli, gezerken dinlediğiniz Kastamonu hayatı ile ilgili müzik ziyafeti, altlarında yer alan tanıtıcı notlarla hanımlı erkekli saff-ı evvel Nur Talebelerinin fotoğrafları ya da karakalem çizimleri, Eskişehir’deki lise mektebi talebelerinin toplu fotoğrafları, o dönemde tutuklanan Nurcularla ilgili yapılan yalan gazete haberleri, hapishanelerden ailelere yazılan mektuplar, teksir makineleri, küçücük kâğıtlara yazılan Nur bahisleri… Hayalen sizi o döneme bir anda götürüveren ve yapılan tazyikatlara karşı metin ve sebatkâr, dik duruşu bütün detaylarıyla görmek mümkün. Kastamonu Yılları Sergisi gerçekten çok başarılı bir çalışma. Barla yılları Sergisinden sonra, Kastamonu yılları sergisinin de açılması, sergiler silsilesinin devam edeceğinin de sevindirici işareti...
Üç Şehitler odası:
Serginin bölümlerinden biri. Risâle-i Nur’un önde gelen talebelerinden Binbaşı Asım Bey, Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin şehadetleri. Hafız Ali Ağabey Denizli Hapsinde vefat ettiğinde buna çok üzülen Bediüzzaman Hazretleri ilk fırsatta talebeleriyle birlikte onun mezarını ziyaret ediyor ve kendi el yazısıyla mezar taşına onun şehit olduğuna dair cümlecikler yazıyor. “O bir yıldızdır…” dediğinde gökyüzünde parıldayan bir yıldız da bu sözleri tasdik ediyor… Gazetemizin usta karikatüristi İbrahim Özdabak’ın çizdiği bu sahne de odada yer almakta.
Hafız Ali Ağabey’in, yazdığı Nur Risâlelerini duvar içinde saklamak için yaptırdığı teneke kutular da yine bu odada.
Binbaşı Asım Beyin tutuklanarak Isparta’ya götürüldüğünde sorgu sırasında Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle “İstikamet şehidi” olarak vefat etmesi de belgelerle, gazete haberleriyle verilmekte. Binbaşı Asım Beyin, sorguda doğru cevap verse Üstadına zararı olacağına, yalan söylese haysiyetine yakışmayacağına inandığından “Ya Rabbi canımı al!” diye duâ etmesi ve o anda vefat etmesi onun istikameti hakkında çok ibretli bir delil.
Sergiyi gezerken o yıllarda süren ekonomik sıkıntıları, yazılan mektupların satır aralarında görmek mümkün. Asım Beyin yazdığı şiir onun bu konudaki fikrini de çok güzel özetlediğinden kargacık burgacık yazımla bir kâğıda not aldım:
Seni halk eylemeden rızkını halk eyledi Celil
Etme gam rızkın için, rızka Hak oldu kefil
Rızk için çekme elem ‘Nahnü kasemna’yı gözet
Kula minnet eyleme Hz. Allah’ı gözet
Lütfunla İlâhî bana ver bir feyz ü kanaat
Nâmerde değil, merde dahi eyleme muhtaç!
Hesna Şener (1903-1975):
Denizli Mahkemesinde diğer risâlelerle birlikte Tesettür Risâlesine de serbestiyet kararı veren hâkimler heyetinde yer alan Hesna Şener’in fotoğrafı ve tanıtıcı bilgileriyle sergide aldığı yer çok hoştu doğrusu. Açık, cumhuriyet hanımı görüntüsündeki bu değerli insanın Nur Kahramanları içinde bulunması çok farklı tefekkürlere yol açmakta. Bediüzzaman “mânevî evlâdım” dediği bu hakime hanıma mahkeme sonrasında Ali İhsan Tola ile selâm gönderir. Hesna Hanım bu selâmı ağlayarak alır… Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ Lâhikası’nda sitayişle bahsettiği bu hanım hakkındaki detaylı bilgiyi daha sonraki bir çalışmada paylaşalım sizlerle.
Nur hizmetinin anneleri:
Risâle-i Nur hizmetinde büyük emekleri bulunan ve Risâle-i Nur Külliyatında Lâhikalar’da adı sık sık geçen hanımlar da elleriyle yazdıkları risâlelerle, resimleriyle sergide yerlerini almakta.
Yazdıkları risâlelere artık lime lime olmuş sırma işlemeli ciltler yapmışlar. İğne oyalarıyla süslemişler. El yazısı kitaplarının sonunda Üstadın kontrolünden geçtikten sonra yazdığı duâlar yer almakta.
Ulviyeler, Zehralar, Saniyeler…
Nereden nereye…
Sergiyi gezerken gayriihtiyârî ağzınızdan dökülüveren sözcükler bunlar: “Nereden nereye….”
O dönemin, 1930’lu, 1940’lı yılların zor şartlarında elle çoğaltılan eserlerin toplamı 6000 sayfalık bir tiraja ulaşıp, halka mâl olmuş. Bediüzzaman Hazretleri, teksir makinesi geldiğinde “Bin kalemli Nurcu” ifadesiyle sevinmiş. Şimdiyse imkânlar son derece rahat. Risâle-i Nur’lar cep boyu, küçük boyu, büyük boyu ile sözlük, indeks, dipnot, kronolojik bilgi eşliğinde ellerimizin altında. CD’ler, kasetler, mp3’ler, internet siteleri onlarca çeşidiyle yanı başımızda.
Yeter ki, zaman ayırıp okuyabilelim….
Okuduklarımızı ihlâsla yaşantımıza aktarmaya gayret edelim…
05.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|