Sahabeler, Peygamberimizin (asm) benzetmesiyle gökteki yıldızlar misâli, asırlardır kesret çöllerinin karanlıklarında kaybolmaya yüz tutan inananlara yol gösteriyorlar, hakikati sunuyorlar.
Hangi konumlarda nasıl davranmamız gerektiği konusunda eşsiz bir modeller. Çok farklı çevrelerden gelen, farklı eğitimler alan, birbirinden değişik fıtratlara ve mizaçlara sahip olan sahabelerin tavırları, kararları, soruları, cevapları, üzüntüleri, sevinçleri, seyahatleri bizlere hayat yolculuğumuzda ışık tutan, yön gösteren örnekler teşkil etmekte.
Geçenlerde okuduğum iki hanım sahabenin hayatı da “ummandan katre” misâli bunlardan bir tanesi işte:
Dil yarasına Peygamber tesellisi
Hz. Dürre (ra), Peygamberimize (asm) yaptığı zulümler üzerine hakkında Tebbet Sûresinin indiği Ebû Leheb’in kızıdır. Gencecik bir kızken İslâmı kabul ederek Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir. Medineli mü’mineler, Ensar hanımları ona “Hoş geldin!” ziyaretine geldiklerinde inen sûreyi hatırlatarak bu durumda Dürre’nin hicretinin nasıl kabul edilebileceğini sorarlar kendisine. Zira Tebbet Sûresinde babası ve annesinin Cehennemdeki halleri açık bir şekilde zikredilmiştir. Hz. Dürre çok incinmiştir söylenenlerden. Peygamberimize giderek durumu anlatır. Peygamberimiz (asm) ilk hutbesinde “Bazılarınıza ne oluyor ki, benim Ehl-i Beytimi incitiyor?” şeklinde bir konuşma yaparak küfür karanlığının, suçun, kabahatin şahsîliğini, çevresine sirayet ettirilmemesi gerektiğini ders verir sahabelerine.
Ebû Leheb, Efendimizin (asm) amcası olduğu halde zulmü, hakkında sûre inecek kadar kesifse de kızı iman ederek Medine’ye hicret etmiştir. Babasından dolayı kızına eziyet edilemez. Dil ile de olsa!
Bu nebevî ders Ensar hanımlarına verilse de elbette onların şahsında, zor zamanların insanları olan bizlere de verilmektedir. Değil mi?
Hataların, kusurların kolayca umumîleştirilerek bir ailenin, bir köyün, bir ülkenin mahkûm edildiği ve bu durumun küresel bir belâ olduğu günümüzde, “Birisinin hatasıyla başkası mesul olamaz” Kur’ânî düsturuna ne kadar da ihtiyacımız var!
Hz. Zeyneb (ra) ve yardımseverlik
Peygamberimizin (asm) halasının kızı ve aynı zamanda da eşi. Evlilikleri o dönemde hayli dedikodulara sebep olmuş ve hakkında âyet inmiş. Bediüzzaman Hazretleri Hanımlar Rehberi isimli eserinde bu evliliğin hikmetlerini müstakil bir konu olarak aktarmış ki, bu ayrı bir konu…
Asıl aktarmak istediğim Hz. Zeyneb’in (ra) mesleği. Evet o deri işlemeyi gayet güzel bir şekilde becerebilen, deriden eşyalar yapıp bunu satan ve kazandıklarını da ihtiyaç sahibi olanlara dağıtmayı çok seven bir hanım. Evinin bir odasını tamamen bu iş için kullanacak kadar bu san'atta maharet sahibi. Hani şimdilerde Batı dünyasında çalışan kadınların “home ofice” olarak tanımlayıp rağbet ettiği evden çalışma sistemi dediğimiz olay. Ama Hz. Zeyneb (ra) bu çalışmayı sadece yardım için yapmakta.
Bu konuda öylesine yardımsever ve şefkatli ki, Hz. Ayşe (ra) “İçimizde en merhametlimiz, yardımseverimizdi” diyerek onun bu özelliğini övmekte. Hatta Hz. Ayşe (ra) aktardığı şu olayla da bu hakikati teyid etmekte. Peygamberimiz (asm) bir gün “İçinizden bana en önce kavuşacak olan eli en uzun olanınızdır” diyor eşlerine. Hepsi ellerini duvarlarda ölçüyorlar. Asıl mânâyı zaman tevil ediyor. Peygamberimizin (asm) ölümünün ardından eşleri arasında ilk vefat eden Hz. Zeyneb (ra) oluyor. O zaman eli uzun olmak tâbirini kullanmakla Peygamberimizin (asm) yardımseverliği kast ettiğini anlıyorlar. Çünkü Hz. Zeyneb (ra) deyince akla ilk gelen şey onun fakirlere yardım etmeyi çok seven bir hanım olması…
Öyle ki vefat ettiğinde geride kalan “bir dirhem” bile yoktur.
29.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|