Kalkınmak, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmak her geri kalmış ülkenin en büyük arzusu. Bu ihtiyacı hisseden milletler bu yolda adım atma yoluna da girerler.
Milletin geri kalmışlığını dert edinen büyük İslâm âlimi Bediüzzaman da bunun için gerekli her çareye başvurmuştur.
Ona göre kalkınabilmek için Resûlullah’ı (asm) ve onun getirdiği İslâmı model ve ölçü almaktan başka çare yoktur.1 Sadece manevî sahada değil, maddî sahada da peygamberleri örnek almak, onların mû’cize eliyle insanlığa hediye ettiği harikalardan faydalanarak benzeri gelişmeleri yapmak2 ilmî ve teknolojik kalkınmanın en önemli altyapılarından biridir.
Bunu gerçekleştirebilmek için de en büyük düşman olan cehaletle mücadele edilecektir. O da fen, san'at ve Kur’ân cevherinden yapılmış mânevî silâhlarla mağlûp edilecektir.3
Bediüzzaman’ın insanlığın ahirzamanda ilim ve fenlere döküleceğini, bütün kuvvetini ilimden alacağını, hüküm ve kuvvetin ilmin eline geçeceğini söylemesi de4 oldukça ilginç değil midir?
Medeniyet ve ilerleme açlığı içerisinde olmalı, buna her zaman ihtiyaç duymalıdır. Çünkü Bediüzzaman’a göre bu açlık san'at ve medeniyetin pederi ve üstadı olduğu gibi terakkinin de üstadıdır.5
Bu faaliyet ve gayretlerde himmeti kendine değil millete hasretme esas olmalıdır. Çünkü, “Bir adamın kıymeti himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise o kimse tek başıyla küçük bir millettir. Kimin himmeti yalnız nefsi ise o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenîdir, ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı içtimâîyesi ile, hayat-ı şahsiyesi devam edebilir.”6
Demek refah ve saadetin yolu çalışmaktan geçiyor.
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, s. 18.
2- İşaratü’l-İ’caz, s. 238-240.
3- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 46, 49.
4- Sözler, s. 275.
5- Hutbe-i Şamiye, s. 39.
6- Tarihçe-I Hayat, s. 64.
29.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|