Kudsî hizmetlerimizin adeta can damarı hükmünde olan, Nur hâdimleri için çok önemli düsturları ihtiva ettiği için Bediüzzaman’ın on beş günde bir defa okunmasını tavsiye ettiği “İhlâs Risâlesi”ndeki şu fabrika örneği, bizim için çok ince ve dikkat çekici mesajları barındırıyor. Bu bölümü beraberce bir hatırlayalım:
“..nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip (geçip) tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye (çalışmaya) şevkini kırıp atâlete (tembelliğe) uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine (yaratılış gayelerine) yürürler.” Görüldüğü gibi fabrika çarklarının tam bir âhenk ve yardımlaşma içinde dönmeleri buna bağlı. Bu fabrikanın isteneni verebilmesi için, en küçük aksamdan en büyüğüne, en basit çarktan en önemli çarka kadar herbir parçanın tam bir uyum içinde, eksiksiz bir şekilde çalışması lâzım. “Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.”
Görüldüğü gibi bu bölümde de Üstad; fabrikanın çarkları arasında arzulanan ahenkli işleyiş, beklenilen uyum olmadığı zaman, meydana gelecek acıklı sonucu nazarlarımıza veriyor. Demek ki çarkların işleyişini, onların âhenkli çalışmasını engelleyecek en küçük bir taarruz veya tahakküm dahi o fabrikanın tamamen durmasına sebep olabiliyor. Onun için bu ince ve nazik durumu kulak ardı etmemek lâzım. Bu noktada gerekli olan dikkat ve itinayı göstermek gerekir. Küçük bir ihmal, basit bir dikkatsizlik, fabrikanın durmasına veya âtıl hale gelmesine sebep olacağını akıldan çıkarmamak lâzım.
Buradan hareketle, bu hizmet-i Kur’âniyede bulunanların—Allah korusun—birbirine karşı menfîce rekabetler içine girmesi, birbiriyle uğraşması, birbirine tahakkümde bulunması, birbirinin önünü tıkaması veya mânâsız tenkitlerde bulunarak şevklerini kırması, gerek dâhilî, gerek hâricî hücumlara zemin hazırlamak anlamında muhtemel tahribatlara sebebiyet verir. Dahilî çekişmelerle zayıf düşmüş bir bünyeye zarar vermek için de öyle çok güç ve kuvvete gerek kalmıyor. Küçücük bir taarruz dahi yetiyor. Bundandır ki fabrikanın çarkları hükmünde olan her bir hâdime düşen vazife, bütün kabiliyet ve hasletlerini kudsî dâvânın muvaffakiyeti için gerçek bir dayanışma ve ittifak ruhu içinde kullanarak hedefe doğru emin adımlarla yürümek olmalı. Her bir hizmet erbabı, kendisini “hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları” olarak bilmeli ve Risâle-i Nur’dan aldığı dersle dâhilden veya hariçten gelmesi muhtemel olan hücum ve taarruzları geri püskürtmeli. Zaten hizmet erbabının bundan başka yapacağı birşey yoktur. Bunun aksi bir durumda, yani müntesiplerin birbiriyle çekiştiği, birbirinin şevkini kırdığı durumlarda da, istemeden de olsa haricî düşmanların hücumlarına zemin ihzar edilmiş olunur. Böyle olunca da “Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak” hükmünün gerçekleşmesine sebebiyet verilir.
Ve ayrıca böyle bir sonuca sebep olanlar; “hem bu hizmetteki umum kardeşlerinin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniyenin hürmetine taarruz, hem de hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik” etmiş olurlar ki, böyle bir mânevî vebâlin ağırlığını hiçbir hizmet erbabı düşünmek dahi istemez. Böyle bir durumda bilinmelidir ki, Yüce Alllah, bu mânevî fabrikayı sahipsiz bırakmaz. Onu âhenkli bir şekilde, tam kapasite ile çalıştıracak daha ehil, daha lâyık omuzlara yükler. Evet dâvâmız kudsî, hizmetimiz ulvî, yükümüz ağır, mesuliyetimiz çok. Bu dâvâ feragat, fedakârlık, ihlâs, uhuvvet, tevazu ve mahviyet ister... Hizmet erbâbı için başka da bir yol yok.
29.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|