"Gerçekten" haber verir 05 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Görüş

Bir okuyucu penceresinden kırk yıl

Yeni Asya gazetesinin yayına başladığı günden beri kırk yıllık bir okuyucusu olarak hizmetimize katkılarını ve neşriyâtın önemini, umumî âlem içinde, herkesin hususî bir âlemi olduğu gibi, ben de Türkiye çapında, Âlem-i İslâm ve insâniyet genişliğindeki hizmet-i Kur’âniyenin yaşadığım çevre ile alâkadar olan bir kısım yansımalarını, hatıralarla kendi âlemimden bakarak sizlerle paylaşmak istedim. Okuyucuların nazar-ı müsamaha ile bakmalarını istirham ederim.

Risâle-i Nurları 1963 yılında yeni tanıdığımız günlerde, hafta sonları İzmit’te konfeksiyon işi yapan Rahmetli Fahrettin Uçkun Ağabeyin dükkânına giderdik. Kendisi Risâle-i Nurlara, hizmeti hayatının en büyük gayesi olarak gören bir kişiliğe sahipti. Dükkânı bir hizmet merkezi gibi faaliyet gösterirdi. Ziyarete gelen-gidenlerle, ekseri zamanlarda önce Risâlelerden ders yapılır, sonra hizmetin genel faaliyetleri ve o günkü neşriyat hizmetleri ve hatıralarla devam ederdi.

Risâle-i Nurları âleme ilân etmenin bir vasıtası olan o günkü neşriyatımızdan olan İhlâs, Uhuvvet, Zülfikâr, Hareket gibi haftalık gazeteler ile Bediüzzaman, Bediülbeyan ve Nur mecmuâlarını buradan temin ederek okuma imkânımız olurdu. Ağabeyimizin dükkânı neşriyatımızın büro hizmetlerini de görürdü. Gazetemizi almaya gittiğimizde sıklıkla farklı isimde aynı tür yazılar olan gazete ile karşılaştığımızda sebebini merak edip sorardık. Fahrettin Ağabey de gazetenin Risâle-i Nur hakikatlerini yazdığı için kapatılmaya muhatap olduğunu ve isim değiştirerek bu hakikatlerin duyurulması gerektiğini bunun için her türlü tedbirin düşünülmesinin önemini anlatırdı.

O günlerde Türkiye’nin muhtelif yerlerinde yüzlerce Risâle-i Nurlarla ilgili mahkeme devam ediyordu. Mahkemeler beraat verdiğinde bunları kamuoyuna duyurmak ancak kendi neşriyâtımızla mümkün olabilirdi. Bu işin riskine girmeyi dindar gazeteler göze alma cesaretini göstermediğinden kendi gazetelerimiz haftalık da olsa diğer menfî gazetelerin aleyhimizdeki yayınlarıyla korku damarını tahrik ederek hizmetimize sekte vurmak ve tevakkuf meydana getirmek istemelerine karşı, Nur Talebelerine ve ehl-i imana cesaret ve kuvve-i mâneviyelerini takviye hizmetini bihakkın yapıyordu. Baskıların bütün şiddetiyle devam ettiği o zamanın şartların da derslere devam ve Risâle-i Nurları okumayı sürdürebilmek için şahs-ı manevinin desteğine çok ihtiyaç vardı. Bunun o günkü neşriyât tarafından yapıldığı kanaatindeyim. Hatta zaman zaman neşredilen lâhika mektupları dahi hizmetteki füturumuzda yeniden şevkimize sebep olur, müfritane irtibatı temin ederdi.

1967 yıllarında İttihad gazetemiz yayın hayatına başladı. Önceki yayınlara göre daha geniş muhtevâ ve yazar kadrosuna sahipti. Haftalık olarak çıkan bu gazetemize muhitimizdeki ehl-i imanın ekserisi sahip çıkmıştı. Gölcük’te beş yüz adet satılıyordu. Esnaf ziyaretleri ile onlara ulaştırılıp dağıtılırken, Cuma günleri cami çıkışında halka dağıtımını o günlerin ilkokul öğrencisi büyük ruhlu küçük fedakârlar yaptılar. 1969 yılı sonlarında gazetemizin günlük olarak çıkarılmasına karar veren ağabeylerimiz, cemaatimizin maddî ve mânevî desteğini almak için gezilere çıkılması kararını almışlar. Bizim bulunduğumuz bölgeye hatırladığım kadarıyla Mehmet Fırıncı Ağabey birkaç kişi ile gelmişti. Neşriyatın önemi ve günlük gazete ihtiyacı anlatıldı ve sahip çıkmamızı istedi. Bizler önceden de bu konudaki yayınları takip ettiğimiz için cemaatimizce memnuniyetle karşılandı. Buna rağmen hayırlı hizmetlerin çok muzır manileri olur dersini veren Üstadımızın dersini yaşadık. Başka bir grup da, ‘alınmaması, sahip çıkılmaması için’ geziyordu. Biz onlara iltifat etmedik.

Bu vesile ile rahmetle anmak istediğim Faik Cengiz Ağabeyimizin kitapçı dükkânı vardı. Bu işi sırf hizmet amacıyla yapıyordu, oradan gazetemizi günlük almak üzere abone olduk yüze yakın abonemiz olmuştu. Dükkân ekseriyetin işe gidiş güzergâhı olduğu için sabahtan gazetemizi alıp iş yerine götürmek ve paydos zamanlarında hem tanıtmak, hem de okumak imkânımız olurdu. Aboneleri Faik Ağabeyimiz hassasiyetle takip eder, aboneliği bırakmak isteyenleri ikna ederek devamını sağlardı.

Gazetemiz günlük neşriyata geçmeden önceki birkaç hatıramı da paylaşmak isterim:

Yeni Asya’dan önce günlük yayın olarak “Bab-ı alide Sabah” gazetesini takip ediyorduk, sonraları “Bugün” gazetesini okumaya başladık. Bugün’ün yayınları genellikle toplumu tahrik edici olduğundan, Üstadımızın müsbet hareket mesleğine uygun düşmüyordu. Bugün gazetesinin tertiplediği toplu sabah namazlarından Süleymaniye, Sultanahmet ve Bursa Ulu Cami’deki namazlara Gölcük’ten de iştirak edildi. Katılımcılara da M. Şevket Eygi’nin kürsüye çıkıp konuşma yapacağı söylentileri dolaşırdı. Diyanete bağlı olan camilerde görevliler dışındaki insanların konuşamayacağı, hissiyâtla bakıldığından hatıra bile getirilmezdi. Bursa’da sabah namazı sonrası Sami Pala Ağabeyin evine gidildi, M. Şevket Eygi de gelmişti. Bugün gazetesinde ahirzaman hadisâtını anlatan bir yazı dizisi vardı. Müteşabih hadisler ve rivayetlerde, zamanımıza ışık tutacak şekilde yorumlar yapılmıyordu. Kendisine “Beşinci Şuâ”da geçen izahların yayınlanmasıyla okuyucuların daha fazla istifade edebileceği hatırlatıldı. Gerek olmadığı ve bunların te’vilinin yapılamıyacağı gibi tatmin edici cevap alamayınca, bizim, Bugün gazetesine karşı güvenimiz sarsıldı.

İkinci bir olay da, Sultanahmet Camii’ndeki sabah namazına gittiğimizde namaz öncesi Çemberlitaş’daki Kığılı Pasajı’nda Bekir Berk Ağabeyin yazıhanesine uğradık, orada M. Emin Birinci Ağabey ve Abdulvahit Mutkan Ağabeyler vardı. Sohbet ederken bu tarz yapılan toplantıları tasvip etmediklerini, Zübeyir Ağabeyle birlikte yapılan istişarede böyle kontrol edilemeyecek hareketlerin, bir kısım insanlarda evhamı tahrik ettiği ve zarar vereceği düşünülerek iştirak edilmemesi tavsiye edilmiş. Bizim her ne kadar bu tür toplantılara giderken ‘Risâle-i Nurları tanıtmaya vesile yaparız’ düşüncemiz olsa da, bundan sonraki toplantılara katılmadık. 12 Mart 1971 Muhtırasında bu tür toplantıların muhtıranın gerekçeleri arasında sayılması ve müsebbiplerinin dış ülkelere gitmeleri ağabeylerimizin isabetli kararlarını gösterdi.

Gazetemiz Yeni Asya’da Risâle-i Nurlar hakkında yapılan ‘Son Şahitler’ ve ‘Aydınlar Konuşuyor’ gibi seri ropörtajlar cemaate şevk verirken sis perdelerinin aralanmasına hizmet etti. ‘Minyeli Abdullah’ romanı kendi alanında ilk olmakla birlikte Nur Talebeleri bu Roman içerisinde kendi yaptıkları mücadelenin izlerini gördükleri için bir çok kimsenin okumasını sağladılar. Hatta bu romanı okuyarak hakikati idrak edip İslâmı yaşamaya başlayanlar oldu. Babaeski’de görev yapan polis memuru Atıf Güçlü bunlardan biri olarak şu hatırasını şevkle anlatmaktadır: “Bir arkadaşım Minyeli Abdullah kitabını vermişti. Bir akşamdan sabaha kadar okudum ve Müslüman burada anlatılan fedakârlar gibi olmalıdır diye düşünüyordum. Kitabın arkasında Yeni Asya reklâmı vardı. Sabahleyin gazete bayisine gittim Yeni Asya’yı sordum. Bayi sahibi bulunduğunu, sattıklarını söyledi. Kimlerin aldığını merak ettim ve tanışmak istedim, genç öğretmenlerin aldığını gördüm. Kendilerini parka kadar takip ederek selâm verip tanışmak ve sohbet etmek istedim. Resmî olduğum için tedirgin oldular, çok samimî diyalog kuramadım. O gün gazete ile tanışmış oldum. Gazetedeki ‘Son Şahitler’ ve yazılardan Risâle-i Nurları tanıdım. Bana Risâle-i Nurları nasıl tanıdığım sorulduğunda iftiharla ben ‘Gazetemiz vasıtasıyla Nurları tanıdım, onun için bu gazetemi ömür boyu okumayı bir vefa borcu biliyorum’ diyorum.”

1976 yılında Gölcük Yeni Asya bürosunun açılışını yaptık. Çıkan kitapların tanıtım ve satışlarında çok güzel gelişmeler oldu, her yeni çıkan kitaptan yüzlercesinin okuyucuyla buluşması sağlandı. İlk yapılan bürolar toplantısına iştirak ettiğimizde altı yerin temsilcisinin iştirakiyle gerçekleştirdiğimizi hatırlıyorum. Bugün de büromuz otuz üç yıllık hizmetine devam etmektedir.

1977 genel seçimlerinde solda Karaoğlan rüzgârı esiyordu, CHP’nin tek başına iktidara geldiğinde komünist kuvvetin devlete hakim olacağını ve bu milletin onu reyleriyle iktidar yapmayacağını haber veren Üstad’ın ihbaratının tahakkuku için Nur Talebeleri fiilî duânın da yapılması için Anadolu’yu köy, kasaba ve şehirleriyle gezip toplumu ikaz etme vazifesini Yeni Asya’nın büroşürlerini dağıtarak yaptılar. ‘1877 savaşında Rusların bu devlet-i İslâmiyeyi istilâsına karşı, Osmanlı ordusu içindeki Mevlânâ Halid (k.s.) talebeleri mukabele ettiği gibi, yüz sene sonraki böyle bir felâkete karşı mukabele edecekler Mehdi’nin şakirtleri olabilir’ müjdesini fiiliyatlarıyla tasdik ettiler.

Yeni Asya gazetemiz her zaman olduğu gibi özellikle ihtilâl ve muhtıraların sıkıntılı dönemlerinde istikametli ve cesaretle yaptığı yayınlarıyla ehl-i imana ve Nur Talebelerine nokta-i istinat olmuştur. Cemaatimize yapılan baskıların kalkmasında büyük katkılarının olduğunu, o günleri yaşayan her akl-ı selim tasdik eder.

12 Eylül 1980 ihtilâlinde zahirde her ne kadar memleketimizdeki kargaşa ortamının verdiği tedirginlik ile ihtilâl şartlarının olduğu görünse de, bir kısım çevrelerin kendi görevlerini yapmayarak buna zemin hazırladıklarını dikkate vererek, ihtilâlin hiçbir gerekçe ile meşrû sayılamayacağını yayınlarıyla kamuoyuna duyurmuş, demokrasi düşüncesinin yerleşmesinde katkıları olmuştur. Anayasa oylamasındaki isabetli tavrı, yirmi yedi senedir yapılan değişikliklere rağmen milletimizin bünyesine uymayan garabetlerle dolu olduğunu göstermektedir, hâlen de yeni bir anayasanın arayışı içindeyiz.

Üstadımızın hayatında tatbik ettiği ve Risâle-i Nur’da ısrarla tatbikini istediği ‘meşveret’ esasını kendine rehber olarak kabul eden Nur Talebeleri; Üstadın vefatından sonra yakın hizmetkârları bir araya gelerek meşveretle, ortak akılla hareket etmişlerdir. Altmışlı yıllarda hizmetlerimiz Anadolu’da Risâle-i Nur hakikatlerini sahiplenenlerce devam ettirildi, her yerde meydana gelen şahs-ı manevî kendi aralarından temsilcileriyle meşveret ve şûrâya dayalı hizmetlerimizi demokrasi prensipleriyle şahs-ı manevinin uygulanmasını, gelişim ve değişimlere açık olarak Nurlardan aldıkları dersle devam ettirecektir.

Bu çerçevede, Risâle-i Nur hakikatlerinin bütün siyasetin fevkinde olması ve maddî manevî hiçbir şeye âlet edilmeyerek, muvafık ve muhaliflerde bu hakikatlere muhtaç olanların varlığı göz önünde bulundurularak azamî hassasiyetin gösterilmesi ve ilcaat-ı zamana göre hareket edilme prensibinin uygulanmasında yeni üslûp ve izah tarzları da geliştirilecektir inşallah.

İstikrarlı, cesaretli ve istikametli yayınlarına rağmen gazetemizin tirajı arzu edilen seviyeye hiçbir zaman çıkamamış. Fakat kamuoyunu etkilemede ve İslâmın inkişafına vesile olacak başörtüsü yasağı gibi seksen yıldır uygulanmak istenen bir zulmün kaldırılması için verilen mücadelede gereken hassasiyeti göstermesi gibi gündem oluşturmada isabetli müsbet hareketleri her zaman yol gösterici olmuştur.

Bu tür hizmetlerinin uzun yıllar devam etmesi ve Asya’nın bahtının açılmasında vefakâr okuyucularıyla birlikte muvaffakiyetli nice kırk yıllar dileği ile Yeni Asya okuyucu ve çalışanlarının kırkıncı kuruluş yılını tebrik ederim.

TALİP ÇİÇEK

05.04.2009


Urfa Mevlidinden, Bursa Mevlidine

O günü hiç unutmuyorum! Gençliğimizin en güzel günleriydi, Rabbimizin bizi, Nurlarla şereflendirmesinin 5. yılına girmiştik. Sene 1974. Urfa’da Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri için mevlid okutulacaktı. Herkeste bir heyecan, bir şevk vardı. Ben de mevlide gitmek istiyordum, talebelik yıllarımızda maddî sıkıntılarımız oluyordu. Necati Yılmaz Ağabey, Allah razı olsun bana borç para verdi ve beraber Urfa otobüsüne binip, yola koyulduk.

Ankara’nın Doğu, Güneydoğu tarafına yaptığım ilk seyahatimdi, aynı zamanda bu. Yolda düşünceye dalmıştım. Üstadın mekânını, ahiret yolculuğuna çıktığı ilk makamını görecektik. Aslında onun vefatından sonra, 1960 İhtilâl-i hainanesinin, millet üzerindeki ufunetin, sıkıntısının biraz dağılmaya başlamasıyla (1965'de AP’nin iktidar olmasından sonra) zannederim ilk defa 1967 yılında Van’da başlayıp, ondan sonra an’ane haline gelen, geleneksel Bediüzzaman Mevlidleri (her ne kadar hain ihtilâller ve dessasların planlarıyla akamete uğradığı yıllar olmuşsa da), yine onun mekânları olan; Urfa ve Isparta’da devam etmiş, daha sonraki yıllarda meşhur ve ses getiren Ankara (Kocatepe Camii) ile, Denizli’de yapılmış ve bu sene de ilk defa Bursa’lı arkadaşlarımızın arzusuyla, Osmanlı’nın başşehri Bursa Ulucamide yapılması münasip görülmüş.

Tabiî, Bursa’da biz, geçmiş senelerde de Üstadımızının vefat yıl dönümünü yad etme faaliyetleri yapıyorduk. Panel, seminer, konferans gibi. Ama, bu seneki daha değişik bir şekil oldu. Üstadın hicrî olarak vefat tarihlerinde yapılan Urfa mevlidlerine teşbihen, Milâdî vefat tarihinde de Bursa’da bir mevlid yapılsın istedik.

İlk mevlid seyahatimiz olan Urfa’ya giderken, bir ara otobüste uykuya dalıyoruz. Aman Allah’ım! O ne rüya öyle? Mevlidi Üstad okuyor, tebessümle uyanıyorum. ”Bizim gibi ami birinin rüyasına giren Üstadımız, bizi talebeliğe kabul etmiştir İn- şaallah” diyoruz. Urfa’ya yaklaştıkça heyecanımız daha da artıyor, artık şehre girince de etrafı temaşa ediyoruz. İlk intiba olarak ”sanki Mekke’ye benziyor“dedim. Halbuki Mekke’yi görmemiştim. Bunu söylediğimde, Urfa’lı bir ağabeyimiz, ”kardeşim, zaten bu sene Urfa ile Mekke kardeş şehir seçildiler” demişti. Gündüz Balıklı Göl, Hz. İbrahim’in mekânları ve Üstadımızın cesedine bile rahat verilmediği ilk, kabrine gidip, Fatihalar okuyoruz. Akşam da mevlidin yapıldığı camiye gidip, o cenneti halleri yaşayarak, memleketlerimize dönüyoruz. (Aslında bunların geniş detaylarını nasipse ileriki tarihlerde yazmaya çalışacağız.)

Ondan sonra 1976 yılında Van Mevlidine, arada bir-iki sefer daha Urfa ve en son olarak da, rahmetli Hilmi Doğan Ağabeyin de bulunduğu bir gurupla, 1980’de Isparta Mevlidine gittik. 12 Eylül’den sonra mevlidler sekteye uğratılıyor, bir müddet sonra Urfa devam etmeye başlıyor. Fakat en çok ses getiren de, her halde 1990 senesinde olacak, Ankara Kocatepe mevlidleri yapılmaya başlıyor. O da yine on sene kadar devam ettikten sonra, hain ve dessas güçler tarafından sabote ediliyor. Geçen sene Van Mevlidi tekrar başlıyor. Denizli’de de iki senedir yapılan mevlidlerimize bu sene Bursa’nın ilâve edilmesiyle memleketin her coğrafî bölgesinde mevlid yapılmış oluyor neredeyse.

Haydi buyurun, sizleri Bursa’ya bekliyoruz. Ecdat beldesi Bursa’ya. Ecdadımızın, bu zamandaki temsilcisi Bediüzzaman’ın mevlidinin yapılacağı Bursa’ya….

[email protected]

OSMAN ZENGİN

05.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis