IMF ile görüşmeler gerçekten yılan hikâyesine döndü. Geçtiğimiz Mayıs ayında gayriresmî başlayan temaslar, Ocak ayı içinde resmiyet kazandı. Davos sebebiyle 10 gün ara verilen görüşmeler, üzerinden iki aydan fazla bir süre geçmesine rağmen hâlâ başlayamadı.
Yetkililer anlaşmazlık konularını sır gibi saklıyor; “Millî menfaatlere aykırı imza atmayız” şeklinde gizemli ve iddialı beyanlarda bulunuyorlar. Başbakan, nihayet geçenlerde stand-by pazarlıklarının düğümlendiği üç konuyu kamuoyuna açıkladı da sır perdesi aralandı. Bu üç konu şunlarmış:
- Gelir İdaresinin özerk konuma dönüştürülmesi ve vergi kaçağının önlenmesi,
- Mükelleflere “Nerden buldun” sorgulanmasının yapılması,
- Yerel yönetimlere kaynak aktarılmasının kısılması.
IMF’nin talepleri, hükümetin razı olmadığı, aslanlar gibi direndiği konular bunlarmış. Ve bu istekler “millî menfaatlere aykırıymış.” Şaşırmamak elde değil. IMF ile anlaşın veya anlaşmayın ama vergi kaçağının önlenmesine neden karşı çıkıyorsunuz? Vergi sistemimizin iflâs ettiğini ve mutlaka yeniden yapılanması gerektiğini görmüyor musunuz? Şu tabloya bakınız. Ekonominin yarısı kayıt dışı. Bunun anlamı; ekonominin yarısı hiç vergilendirilmiyor, demektir. Mükellef sayısı nüfus artışına rağmen yerinde saymakta, bütün yükü kümestekiler çekmekte. Vergi geliri, kamu harcamalarını karşılayacak düzeyde olmadığından sürekli borçlanmak zorunda kalınmaktadır. Borç demek faiz demek, faiz ise; en acımacız sömürü aracıdır. Vergiler yeterince toplanamadığı gibi adaletsizdir de. Çünkü ağırlık, Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi gibi harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilerde. Bunları zengin, fakir herkes öder. Adil olan kazancın vergilendirilmesidir. Kazanç üzerinden vergilendirme ise tam bir fiyasko. Bu vergileri bir avuç kurumsallaşmış şirket ile ücretliler sırtlıyor. Denetim verimsiz ve yetersiz. Yüz mükelleften ancak ikisi denetlenebiliyor. Vergi mevzuatı ise adeta vergi kaçakçılığını teşvik etmekte, sürekli değişmekte, gittikçe anlaşılamaz hale gelmekte. Şimdi böyle bir vergi düzeninin reforma tabi tutulması gerekmez mi? Diğer anlaşmazlık konusu olan mükelleflere, “Nerden buldun” sorgulamasına gelince;
Sadece mükellefler değil herkese bu soru sorulmalıdır. Bugünkü mevzuat çerçevesinde maliyeye asgarî ücretliden daha az bir kazanç beyan eden biri, kalkıp bir milyon dolar değerinde bir ev satın alsa dahi kimse kendisine, “Kardeşim senin maliyeye bildirdiğin kazançla 40 yıl yemeyip içmeyip para biriktirsen yine de bu evi satın alamazsın. Bu evi alacak parayı nereden buldun, vergisini ödedin mi?” sorusu sorulmamaktadır.
Bütün gelişmiş ülkelerde bırakınız milyon dolarlık ev gibi büyük servet edinimlerini, birkaç bin dolarlık harcamaların bile kaynağı sorulmaktadır.
Vergi kayıp ve kaçağını önlemede bu sorgulama önemli bir vergi güvenlik müessesesidir. Zira kazanç, dinamik(değişken) bir yapıya sahip olduğundan denetlenmesi zordur. Her işletmenin, her mükellefin başına bir vergi memuru dikemezsiniz. Servet ve harcama ise statiktir (sabit); tapu, banka, noter gibi kuruluşlardan kolayca izlenebilir. Bu sebeple vergi kaçağından şikâyet ediliyor ise “Nereden buldun” sorgulaması yapılmalıdır. Kriz ortamında, şimdi zamanı değil deniyorsa, bir geçiş dönemi tanınarak sorun aşılabilir. Garip olan bu sorgulamaya “millî menfaatler” gerekçesiyle karşı çıkılmasıdır. Yeterince ve adil bir şekilde vergi toplanırsa, ele güne muhtaç olup, IMF gibi kuruluşlardan borç almak zorunda kalınmaz, ülkenin onuru ve bağımsızlığı korunur. Üçüncü anlaşmazlık konusu olan nokta; Yerel Yönetimlere kaynak aktarılmasıdır. Yazımızın yayınlandığı gün seçim sonuçları belli olacak. Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz. Seçim sürecinde iktidar nimetlerinin keyfi olarak dağıtıldığını, kamu kaynaklarının israf edildiğini, hatta Yüksek Seçim Kurulu’nun bu duruma müdahale etmek zorunda kaldığını gözlemledik. Neyse olan oldu, dağıtılan dağıtıldı. Ancak şunu belirtmeden geçmeyelim. Seçim yarışının eşit şartlarda sürdürülmesi ve daha fazla bütçe açığı verilmemesi için “yerel yönetimlere kaynak aktarılmasının sınırlandırılması” talebi ülke yararınaydı. Parti menfaatleri ile ülke menfaatleri karıştırılmamalıdır.
Ne yazık ki bütün bu tesbit ve açıklamalar, IMF görüşmelerinde parti menfaatlerinin ve seçim endişelerinin ön plana geçtiğini, popülist yakalaşımların hakim olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Artık seçim kaygısı ortadan kalktığına göre, öyle ya da böyle ülke yararı gözetilerek yılan hikâyesi sonuçlandırılmalı, ekonomideki belirsizlik giderilmelidir.
30.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|