Yaklaşık 50 milyon kişinin seçmen olduğu bir seçimi daha geride bıraktık. Bu defaki seçim, geçmiş seçimlerden biraz daha farklı oldu. Liderlerin sert konuşmaları sebebiyle başlangıçta gergin olan siyasî hava, son günlerde meydana gelen elim ve feci bir kaza sebebiyle yerini hüzne bıraktı.
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikopterin düşmesi sonucu, son günlerde yapılması planlanan bütün mitingler iptal edildi, siyasî çalışmalar yavaşladı. Bu sebeple siyasî gerginlik de yerini daha temkinli davranışlara bıraktı. Gazete ve televizyonlar bile sanki ‘seçim yasağı varmış’ gibi yayınlar yaptı.
Elbette olması gereken de buydu. Bir siyasî partinin genel başkanı ve beraberindekilerin feci bir kazaya uğrayıp cesetlerine bile bir kaç gün sonra ulaşılmasına rağmen tartışmalar süremezdi.
Siyaset ve siyasetçiler bu yönüyle iyi bir imtihan verirken, aynı imtihanı ‘sistem’in verebildiğini söylemek kolay değil. Tabiî ki kazanın meydana geldiği bölgede çok çetin kış şartları hüküm sürüyordu ve kaza yerine ulaşmak kolay değildi. Fakat insan yine de “Daha fazla ciddiyet, daha fazla gayret gerekiyordu” demeden kendini alamıyor.
Az çok; köy ve dağ şartlarını bilen bir kişi olarak, kaza yerine geç ulaşıldığı noktasındaki endişelere hak vermemek mümkün değil. Kaza sonrasında yapılan çelişkili açıklamalar sebebiyle kamuoyunun bilgi kirliliğine maruz kaldığı da açık. Şu sorunun cevabını ikna edici bir şekilde veren olmadı: “Benzer bir kaza, dünyanın başka bir ülkesinde gerçekleşmiş olsa yine aynı ‘hata’lar yapılır mıydı? Bu ve benzeri kazalar karşısında bütün dünya çaresiz midir?”
Bu sorulara cevap olarak, “Evet, bugünkü teknik imkânlar sebebiyle başka türlü hareket edilemezdi. Hiçbir dünya ülkesi de bunu yapamaz” deniyorsa itirazımızı geri alırız. Ama “Ne edelim, bizim imkânımız bu kadar. Çok ‘zengin’ olmadığımız için gerekli altyapıyı kuramadık. Bundan sonra kurmaya çalışacağız” deniliyorsa o noktada itiraz ederiz.
Kaza sonrası aleyhte hava şartları olduğu gibi, kazadan ‘çok erken haberdar olma’ gibi büyük bir avantaja da sahiptik. Bu avantajı iyi şekilde değerlendirebildik mi? Ve nihayet, kaza yerine ilk ulaşan ekiplerin de “dededen, babadan kalma usullerle hareket eden ‘köylü’ler olması” manidar değil mi? Köylülerin kaza yerine ulaşıp haber vermesinden sonra cesetlerin naklinde de geç kalınmadı mı?
Bunları ifade ederken, “Bu işte bir kasıt var, kasten çalışmalar yavaştan alındı” demiyoruz. Çünkü bir ‘insan’ın böyle bir hareket yapabileceğine ihtimal vermiyoruz. Maksadımız, ‘sistem’ dediğimiz şeyin iyi işlemediğine dikkat çekmek. Allah korusun, yarın bir gün daha büyük bir felâketle karşı karşıya kaldığımızda da ‘sistem’ bu şekilde işleyecekse vay halimize!
Türkiye’yi idare edenler, geçmişte yaşadığımız deprem felâketlerinden ders alındığını söylemişti. Bu kaza ile ‘sistem’ test edildi ve maalesef geçer not alamadı. Bu vesile ile kazada vefat edenlere Allah’dan rahmet ve mağfiret, aileleri ve yakınlarına tekraren başsağlığı diliyoruz. Mevlâm hepimizi daha beter imtihanlardan korusun. Amin.
30.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|