Deccalizmin, ifsat ve dinsizlik komitelerinin her tarafı kasıp kavurduğu dehşetli bir devirdeyiz. Bu akımlar, Müslümanları bozmak, insanları dinsiz ve ahlâksız yapmak için sinsice ve çok planlı çalışmalar yapmaktadır. Hatta, Kur’ân hizmetkârları Risâle-i Nur Talebelerini bile aldatacak desiseler ve oyunlar çevirerek... İşte Bediüzzaman, “Kur’ân-ı Hakimin tilmizlerini (talebelerini) ve hâdimlerini (hizmetçilerini) ikaz etmek için yazılmıştır” diyerek “insî, cinnî” şeytanların “altı desisesine” dikkat çeker. Ehl-i dünyanın, ehl-i tuğyanın oyunlarına kapılmamak için bu desiseler çok iyi tahlil edilmeli, özümsenmeli, benimsenmeli:
* Birinci Desise-i Şeytaniye’de, insî şeytanların, şeytân-ı cinnîden ders alarak, Kur’ân yolunda olan fedakâr hizmetkârlarını hubb-u cah (şöhret, şan şeref, riyakârane halklara görünmek, mevki sahibi olmak) vasıtasıyla aldatarak kudsî hizmetten ve mânevî ulvî cihaddan vaz geçirmek istediklerine dikkat çeker. Bu, en ziyade siyaset, iktidar dünyasında yaşanan bir durumdur.
* İkinci Desise-i Şeytâniye’de, insanda en mühim ve esaslı bir hissin, korku duygusu olduğuna ve dessas zâlimlerin bu korku damarından çok istifâde ettiklerine işaret eder. Korkakları ve özellikle âlimleri, ilim ehlini gemlendiriyorlar. Oysa, “Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın azabı şiddetlidir”1 âyeti gereğince, yalnız O’ndan korkmalıdır.
* Üçüncü Desise-i Şeytâniye’de, tamâ’ (aşırı açgözlülük, hırs) yüzünden çoklarının avlandığına vurgu yapar... Yani, para, maaş ve mal için, dinî meselelerde verilen tavizlerin sonsuz hayatı da kaybetmeye vesile olduğu ikazını yapar. İnsanların parayla satın alınabileceğine dikkat çeker: Gayr-ı meşrû bir tarzda yüz suyu dökmekle, vicdanını, belki bazı mukaddesâtını rüşvet verip, menhus, bereketsiz bir mâl-ı haramı kabul eder! Ehl-i dünyanın, hususan ehl-i dalâletin, parasını ucuz vermediğini, pek pahalı sattığını; bir senelik hayat-ı dünyevîyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrip etmeye bazen vesile olduğunu söyler.
* Dördüncü Desise-i Şeytâniye: Asabiyet-i milliye, milliyetçilik damarını kullanarak, insanları kendisinden ve Risâle-i Nur’dan kaçırmaya çalıştıklarını belirtir. Ki, bugün, milliyetçilik dâvâsında olanların Risâle-i Nur’dan uzak kalmaları, ona yaklaşmamaları, bu damarın işletilmesindendir.
* Beşinci Desise-i Şeytâniye: “Ehl-i dalâletin tarafgirleri, enâniyetten istifâde edip, kardeşlerimi benden çekmek istiyorlar. Hakikaten, insanda en tehlikeli damar, enâniyettir; ve en zayıf damarı da odur. Onu okşamakla, çok fenâ şeyleri yaptırabilirler...” Yani kendi ilmine güvenir. Bilhassa ilahiyatçıların bu damarını fena işlettikleri de bilinen bir husustur.
* Altıncı Desise-i Şeytâniye: İnsandaki “tenbellik ve tenperverlik ve vazifedârlık” damarından istifâde ederler... Hem tembelliği, hem çalışkanlığı, hem de kendini sevme damarını kullanırlar. Ehl-i hizmete haberleri olmadan çok iş, makam, mevki verirler; tâ ki iman hizmetine fırsat bulamasın. Ve dünyanın diğer cazibedar şeylerine kapılsın.
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Haşr, 7.
30.03.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|