Allah’ın Yüce Resûlü (asm) Veda Hutbesinde “Bütün gelecekler yakındır” diyerek insanları, hususan inananları çarpıcı bir şekilde ikaz etmektedir. İfade edilen bu hakikat, dile getirilen ve inkârı mümkün olmayan gerçeklerden sadece bir tanesidir. Bu gerçeği kim inkâr edebilir? Şüphesiz eğer bir hadise gerçekleşecekse, zaman bize göre ne kadar uzak olursa olsun, o bir günün gelmesi mutlaka tahakkuk edecektir.
Dünyaya gelen her canlı için, ömür ne kadar uzun olursa olsun, ölüm oldukça yakındır. Nitekim ilk insan Hz. Âdem (as) bin yıldan fazla yaşamıştır. Ama bin yıl çarçabuk geçmiş ve Azrail (as) bir gün gelip o Büyük Babamızın da (as) ruhunu emr-i İlâhî ile alarak bu dünya hayatına son vermiştir. Kim bilir, belki de İnsanlığın Babası (as), geride bıraktığı zamana bakınca “Ne de çabuk geçti?” demiştir.
Ömrümüz ne kadar uzun olursa olsun bizler yine de geçen hayatımızı bir rüyaya benzetiriz çoğunlukla. Geçmiş asırlarda yüzlerce yıl yaşayanlar da, onlarca yıl yaşayanlar da günü gelince ölmüştür. Dünyaya hükmeden nice insanların ömrü elliyi bile bulmamıştır.
Rivayetlerde vardır, insanların ömürlerinin birkaç yüzyıl olduğu dönemlerde, oğlu iki yüz küsur yaşında ölen bir anne, zamanın Peygamberinin yanına giderek ağlamış ve “Oğlum gençliğine doyamadan öldü” diye dert yanmıştır. Zamanın Nebisi ise, o kadını “Bir gün gelecek, insanlar ortalama 60-70 sene ancak yaşayabilecekler” diyerek teselli etmek istemiştir. Kadın ise buna şaşırmış ve “Acaba o insanlar yerleşmek için kendilerine ev yapma gereğini duyacaklar mı?” diye sormaktan kendini alamamıştır.
Allah’ın Habibi Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde meâlen “Ölmek için doğup dünyaya gelirsiniz, harap olmak için binâlar yapıyorsunuz” buyurmaktadır. Yüce Peygamber (asm) mutlaka günümüzün binalarını görerek bu hikmetli ifadelerini dile getirmiştir. Evet bugün nice “gökdelen”ler yapılmaktadır. Artık katlarını bile saymaktan insanların aciz düştüğü o yüksek binaların kıyamet alâmetlerinden biri olduğunu bilmeyenimiz yoktur her halde...
Evet kıyamet yakındır. Çünkü zikredilen çoğu alâmet, meydana gelmiştir. Tıpkı biz insanların ölümü gibi dünyanın ölümü de yakındır. Kur’ân-ı Azîmüşşan muhtelif âyetlerinde bu büyük günden bahsetmektedir. Âhirzaman Peygamberi Habibullah’ın (asm) bir çok hadisinde kıyametin yakın olduğundan ve alâmetlerinden bahsedilmektedir.
Deccallar geldi ve en büyük tahribâtlarını yaptılar. Mehdi de geldi ve âhirzaman fitnesinin ateşini iman nuruyla söndürme hizmetini yaptı ve şahs-ı mânevîsiyle yapmaya devam etmektedir. Daha ne olacak ki? Bugün fitnelerin en büyüğü ve karşısında dimdik ayakta duran iman hizmetinin en tesirlisi yapılmakta değil midir? İmtihan sırrına aykırı bir durum oluşturacak bir vaziyet olmayacağına göre, elbette artık gereksiz beklentilerin içine girmek doğru olmayacaktır.
Kıyametimiz gibi, dünyanın kıyameti de uzak değildir şüphesiz. Allah’tan başka gerçek zamanını kimsenin bilemeyeceği bu büyük anın alâmetleri, bize imtihan dünyasının sonunun çok uzak olmadığını göstermektedir. Bizler gibi dünyamız da artık ihtiyarlamaktadır. “Her nefis ölümü tadıcıdır” âyetinden, büyük bir insan hükmünde olan dünya da nasibini alacaktır şüphesiz.
Kendi ölümlerini inkâr edemeyen, ama yaptıklarını torunlarına bırakma emelini taşıyanlar bilsinler ki, bu dünya torunlarına da kalmayacaktır. Dünyayı biz şuurlu insanlar için bir imtihan yeri olarak yaratan Kâinat Sultanı, elbette bu dünyada yapılan her hareketin hesabını bizlerden soracaktır. Yaptığımız zerre kadar bir iş bile kaydedilmektedir. Aklını kullanan hangi insan, ölümden sonra gerçek bir hayatın bizi beklemediğini iddia edebilir?
Şuur sahibi varlıklara imtihanı kaybettirmek için çabalayan şeytanlara uymak ve gerçekleşmesi muhakkak olan kıyametleri görmezden gelmek ne kadar acı verici... Bir insan bir yerde misafir olduğunu bile bile nasıl ev sahibi gibi davranabilir? Akıl ve şuur sahibi olan insanların bu âlemdeki gerçekleri okuyamaması ve yaratılışın sırrını keşfedememesi gerçekten üzüntü verici değil midir?
30.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|