Bugün 23 Mart, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin 49. vefat yıl dönümü. Son yıllarda geleneksel hale gelen ‘anma toplantıları,’ başta İstanbul olmak üzere çeşitli il ve ilçelerin yanı sıra, yurt dışındaki bazı merkezlerde de yapılıyor.
Bu yılki anma toplantılarında ‘iktisat’ konusu ele alınıyor. Risâle-i Nur, Kur’ân’ın bu asra bakan bir tefsiri olduğu için yaşadığımız ekonomik krizle başa çıkmak için de yine ona müracaat etmek durumundayız. Hakikaten “İktisat Risâlesi” bu konuda hem akılları, hem de nefisleri ıslâh ve ikna eden tavsiyeleri içinde barındırıyor.
Bediüzzaman’ın, eserlerinde dikkat çektiği önemli bir konu da, ‘medeniyet’in; ihtiyacını çoğaltmak yoluyla insanları ‘fakir’ haline getirmiş olmasıdır. Geçmişte bir-iki şeye muhtaç olan insan, günümüzde onlarca, belki de yüzlerce ürüne muhtaç hale gelmiştir. Bütün bunlar ‘medeniyetin gereği’ olarak insanlara dayatıldığı için, bu ihtiyaçları temin edemeyenler ‘fakir’ kabul ediliyor. Meselâ, günümüz şartlarında ‘cep telefonu’ olmayan bir kişi ‘hükmen fakir’ sayılıyor. Çoğu zaman da bu ve benzeri, hayatı devam ettirmek için zarurî olmayan bir ihtiyacı temin edemeyenler de fakir kabul edilmenin dışında garip de karşılanıyorlar.
Huzur ve mutluluğu maddî imkânların gelişmesinde arayanlar, ‘babalarımızdan daha zengin’ olduğumuz halde niçin mutlu ve huzurlu olamadığımız sorusunun makul bir cevabını veremiyorlar. Öyle ya, genel anlamıyla hepimiz dedelerimizden, babalarımızdan daha zengin değil miyiz? Türkiye’nin ‘millî gelir’i 80 yıl öncesine göre katlanarak artmadı mı? Peki, aynı oranda; dedelerimizden ya da babalarımızdan daha mutlu ve huzurlu muyuz?
Vefat yıl dönümü sebebiyle rahmetle andığımız Bediüzzaman, insanlığın huzur ve mutluluğunun yolunu da Risâle-i Nur ile ortaya koymuştur. Risâle-i Nur’u okuyup, anlayıp ona göre hayatımıza çeki-düzen verdiğimiz ölçüde maddî sıkıntılardan da kurtulacağımız açıktır.
Bediüzzaman’ın ayırd edici bir vasfı da, hayatında uygulamadığı bir prensibi, talebelerine tavsiye etmemesidir. Dolayısıyla onun hayatı, iktisatla yaşamaya da en güzel örnektir. Gazetemizin verdiği “23 Mart özel/İlâhî ikaz: Kriz” eki sebebiyle ziyaretine gittiğimiz muhterem Mehmet Fırıncı Ağabey, Üstadın bu yönüne dikkat çekti. Hatıralarını anlatırken verdiği bir örnek, sadece ‘iktisatlı yaşama’yı değil, aynı zamanda ‘kıymet bilir’liği de gösteriyor. Üstad, kullandığı eski kaşığının sapının kırılması üzerine tamir etmesi için talebesine veriyor. Talebesi de, “Bu kaşığı tamir ettirmeye gerek yok. Üstada yeni bir kaşık alayım” diye düşünüyor ve öyle de yapıyor. Yeni kaşığı Üstada götürünce “Nerede benim kırık kaşığım? O benim 20 yıllık arkadaşımdı. Onu tamir ettir ve bana getir” cevabını alıyor. Talebesi Mehmet Çalışkan da attığı kaşığı bulup, yeniden tamir ettiriyor ve Üstada teslim ediyor.
Fırınca Ağabeyin anlatımıyla, şahsî masrafları için her türlü sınırlamayı yapan aynı Üstad, Risâle-i Nur’a ait bir hizmet için yapılan harcamanın bir bakıma hesabını dahi sormuyor.
Her yönüyle örnek alınması gereken bu eserlerle tanışma şerefine nail olduğumuz için şükrolsun... İnşallah Risâle-i Nurları lâyıkıyla okuma ve anlamaya muvaffak oluruz. Mekânın cennet olsun Aziz Üstad...
23.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|