Londra’da bir araya gelen ‘dünyanın en zengin 20 ülkesi’nin hükümet ya da devlet başkanları, uygulandığında ekonomik krizlere çare olabilecek ciddî kararlar almışlar. Buna göre ‘vergi cenneti’ olarak kabul edilen, ancak gerçekte haksız kazançların biriktirildiği ülkelere sert yaptırımlar uygulanacakmış.
G-20’nin patronları daha başka önemli kararlar da almışlar. Bu kararların bir kısmı, “G-20’den çok önemli kararlar çıktı. Bir dönem kapanıyor/ Yeni dünya düzeni” başlığıyla dünyaya ilân edildi. (Vatan, 3 Nisan 2009)
“Dizginsiz kapitalizmin sonu” olarak tanımlanan bu kararlar hem liderleri, hem de ‘borsa’ları memnun etmiş ki, kararların açıklanmasıyla birlikte dövizin fiyatı düşerken, borsalar da yükselişe geçti. İngiltere Başbakanının dillendirdiği kararlardan biri de ‘gelişmekte olan ülkelere daha fazla söz hakkı verilme’ noktasında tecelli etmiş.
Bir başka karara göre de, süregelen krizin tekrarlanmasını engellemek için, son dönemde, bilhassa Amerika’da halkın büyük öfkesini çeken ‘üst düzey yöneticilere ödenen yüksek tutarlı maaş’lara da sınırlama getirilecekmiş.
Her ne kadar “Yeni bir dünya düzeni kuruluyor” denilse de bu düzenin devam edebilmesi için alınan kararların ‘kâğıt üstünde’ kalmaması gerekir. Hatırlanacağı üzere, soğuk savaşın bitmesiyle -1990’lardan sonra- da “Yeni dünya düzeni” kurulduğu ilân edilmiş, “İki kutuplu dünya”dan güya “kutupsuz dünya”ya geçilmişti. Fakat bu temenni bir türlü gerçekleşemedi ve bir anlamda “2. dünya ekonomik krizi”ne yakalanmış olduk.
Aslında liderlerin aldığı kararların temelinde ‘adalet arayışı’ vardır. Düşünün, haksız kazançların ‘park’ ettiği hayali ülke ve hesaplara denetim getirilmesi bu gününe kadar ertelenebilecek bir uygulama mıydı? Ya da zor geçinebilenlerin çalıştığı büyük holdinglerin yöneticileri/ CEO’ları, neredeyse ‘çalışan bin işçi’den daha fazla maaş ya da ikramiye almalı mıydı? Dünya ülkeleri yıllar boyu süren bu yanlış uygulamalar karşısında hep sustu ve iş gelip neredeyse ülkelerin iflâs etmesine kadar dayandı.
Hak, hukuk ve adaletin olmadığı bir sistemin devam etmesi zaten mümkün değildi. Dünyanın içerisine sürüklendiği ekonomik kriz, bu temellerin sağlam olmamasından kaynaklandı. Faiz ve rant gelirleriyle haksız kazanç elde edenler, doğrudan ya da dolaylı olarak çalıştıkları firmaları bataklığa sürükledi.
Eğer yeni bir ekonomik sistem kurulmak isteniyorsa, bunun temeli; insan fıtratına uygun olmalı. Bu yapılamadığı sürece, her on yılda bir ‘yeni dünya düzeni kurduk’ diye toplantılar yapılmak durumunda kalınır.
Sosyal ve ekonomik krizlerin temelinde “Sen çalış ben yiyeyim” anlamını taşıyan “faiz” anlayışının olduğunu unutarak bir yere varmak mümkün değil. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılan, daha fazla kazanmak için dünyayı ateşe veren anlayıştan kurtulmadıkça yeni bir dünya düzeni kurulamaz.
Kalıcı düzen, ancak kalplerin ıslâhı ile mümkün olabilir. G-20 ülkeleri bunu kısmen gördü, tam olarak görmesini temenni edelim.
05.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|