“Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için /gidecek yer ne kadar uzak olabilir? Başım açık, saçlarımı ikiye /ortadan ayırdım /kimin ülkesinden geçsem /şakaklarımda dövmeler beni ele verecek /cesur ve onurlu diyecekler /hâlbuki suskun ve kederliyim “ (İsmet Özel – mataramda tuzlu su)
Ve uzar gider her şey.
Yolculuğa çıkınca uzak kavramı gelir aklıma. Ayrıldığım yerle varacağım yerin arasında ki mesafeyi hesaplamadan, damlar içime bu fikir. O kadar ki; yan yana duran evler bile uzaklığı çağrıştırır, çok yakın ama bir o kadar mesafelidirler birbirlerine.
Bir yerden ayrılınca, bir daha görememe korkusu düşer zihnime. Bu sebeple her vedada, dikkatlice bakarım sevdiklerimin yüzüne.
Onlar anlamaz bu dikkatimin sebebini ama ben her vedâma bir daha görememe hüznünü de eklerim.
Ondandır el sallayışlarımın ardından, gözlerimin nemlenmesi.
“Yarına senedimiz yok” diyenler, iki saniyesini garantileyip mi söyler bu sözü? Bilinmez. Ancak bir andan, diğer ana geçmeye senet yokken, her giden bir daha dönmeyebilir diye, iki kere sarılırım vedalarımda.
Çocukların diline düşer bazen uzaklık.
Onların o masum gözlerinin içine, “taaa” sözcüğü sıkışır ve gitmek çok küçükken gelip yerleşir yüreklerine. Her gün anneyi görüp, babasını akşamları gören bir çocuğa akşam, hayatının en uzağı olur belki de.
***
Uzaklık artık sadece içimizde…
Bundan on- on beş yıl uzak denildiğin de çok şey sığsa da bu kelimenin içine, şimdilerde “Uzak diye bir şey yok” diye devam ediyor cümlelerimiz.
İnternetin hayatımıza girdiği, hemen hemen her evde en baş sırayı aldığı şu çağda, telefonların fatura hesabı olmadığı şu devirde, uzak kelimesi çıkmış artık hafızamızdan.
Ve içimize girmiş uzaklık, hiç fark etmeden.
Mesafeleri aşmış gibi görünsek de, insanın en büyük gurbeti kendinedir kimi zaman. Birçok işin için de koşuştururken, zamanı yakalamak için uğraşırken, teknoloji, yenilik derken kendinden bîhaberliğinin bile farkında olamamak olsa gerek, şimdilerde ki “uzak” kelimesinin tanımı.
Başkalarının hayatını yaşamaktan, hangi hayatı yaşayacağını unutanlar ve neden sonra bir olay veya kişiyle “Ben nerede kaybolmuştum.” Telaşıyla kendini aramaya koyulup, daha çok kaybolmalar; mesafenin değil mesafesizliğin tuzağına düşerler farkında olmadan. Kişisel gelişim kitaplarının, ekmek gibi satıldığı, hemen hemen tüm gençlerin kısa yoldan hayatı nasıl yakalarım derdiyle meşgul olduğu bu günlerde…
Durup biraz düşünmekte fayda var.
Neredeyim, kime yakın, kimden uzağım.
02.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|