G-20 ülkeleri tarihinde ilk kez devlet ve hükümet başkanları düzeyinde Londra’da bugün toplanıyor. Sayın Başbakan Erdoğan da ekonomiden sorumlu iki bakanıyla zirveye katılıyor. 1999 yılında önemli gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarını küresel ekonominin kilit sorunlarını tartışmak üzere bir araya getirmesi için kuruldu. Resmî bir kuruluş değil. Amacı aslında gelişmekte olan önemli ülkelerin küresel ekonomik tartışmalar ve yönetime daha fazla dahil edilmesi. Arjantin, Brezilya, Suudi Arabistan, Güney Kore ve Güney Afrika’nın yanı sıra Türkiye de bu amaçla dahil edilen ülkelerden. IMF ve Dünya Bankası baş organizatörler arasında. Pek de azımsanmayacak bir temsil özelliği var G-20’nin. Çünkü dünya ticaretinin yüzde 80’i ve dünya nüfusunun üçte ikisini üye ülkeler oluşturuyor.
Bu toplantının teması “büyüme, istihdam ve istikrar” olarak belirlenmiş. Dünyadaki ekonomik krize bu üç başlık altında çözüm aranacak. Bunun için de sorunlu ekonomilere destek verilmesi, bankaların kredi musluklarının yeniden açılmasının sağlanması ve atılan adımlardan tüm dünyanın yararlanmasının sağlanması görüşülecek. Karar taslağının önceden basına sızması/sızdırılmasıyla öne çıkan bu toplantıda daha çok IMF’nin borç verme kapasitesinin arttırılması için IMF’ye daha çok kaynak sağlanması ve Avrupa hükümetlerinin de bankalara destek sağlaması için Obama’nın bastıracağı biliniyor. Bu zirveden çıkabilecek en önemli sonuç belki de vergi cenneti olarak bilinen kayıtdışı ekonominin kuryeliğini yapan ülkelerin denetim altına alınması yönünde ciddi önlemler alınması olacak. IMF’ye ilâve kaynak sağlanması konusunda da özellikle Çin ve Suudi Arabistan’dan somut taahhütler alınması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri G-20’nin zengin üyelerine korumacı tedbirler almak yerine tüm dünyada istihdamı arttırıcı, yoksul ülkeleri kayırıcı bir tedbirler paketinin kabul edilmesi çağrısı yaptı ve aksi halde büyük sosyal patlamaların olacağı uyarısında bulundu. G-20 taslak belgesinde ise BM krizin en yoksun ve en korunmaya muhtaç ülke nüfusları üzerindeki etkisini izlemeye çağrılıyor. Yani karşılıklı davet var ama tedbiri kimin alacağı belli değil.
Açıklanan—yalnızca rakam yerleri boş bırakılmış—karar taslağında dünya çapında istihdam oluşturucu bir tedbirler paketi öngörülüyor. Ancak bunun yapılma biçimi daha çok kredi verirken, öbür yandan uzun vadede malî sürdürülebilirliği sağlayacaktedbirler almak olarak belirtiliyor (3. paragraf). Özellikle güçlü ekonomiye sahip olmayan ülkelerde bunu yapmak şapkadan tavşan çıkarmak gibi bir sihir gerektiriyor. Ülkeleri bankalarını güçlendirerek piyasaya daha fazla kredi vermeye zorlayacaklar. Bunu yapmaları için özellikle uluslar arası sermayeye ait bankaların ikna edilmesi gerekiyor. Türkiye’deki güçlü banka yapısına rağmen, kredi vermeyi panik içinde durdurup, verdikleri kredileri de geri çağırmaya başlayanlar ilk olarak yabancı bankalar olmadı mı?
“Gelişmekte olan ülkelere sermaye akışını sürdürmek zorunludur” tespiti yapıldıktan sonra bunun için uluslar arası finans kurumlarının devreye sokulacağı belirtiliyor.
Bütün bu konuşulanlara bakarak Londra’daki G-20 zirvesinin IMF’ye ve Dünya Bankasına daha fazla kaynak temin etmek ve gelişmekte olan ülkeleri daha fazla borçlandırmaktan başka bir tedbir düşünemediğini söylemek mümkün. Dünyadaki yoksulluğun en önemli kaynaklarından birisinin, gelişmekte olan ülkelerin bu kurumların borç boyunduruğu altında ezilmesi olduğu unutulmuş gibi görünüyor. Ve Londra’da yine havanda su dövülüyor. Sonuç bildirgesinde yer alacak şu cümle tipik seçim konuşmalarını hatırlatmıyor mu size: “Krizin sosyal ve çevresel etkilerini azaltmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.”
02.04.2009
E-Posta:
|