“Yine bahar oldu coştu yüreğim, akar boz bulanık selli dereler” diyen Aşık Erzurumlu Emrah misali, kuşların cıvıltılarını, suyun şırıltısını, yemyeşil ağaçların hışırtısını duyup da coşmamak mümkün mü? Toprağın kokusunu doya doya, çiçeklerin kokusunu duya duya içine çeken kaçımızın yüzüne bir mutluluk gülümsemesi yayılmaz ki... İçimizi ısıtırken güneş, bir ağacın gölgesinde az da olsa serinlemenin hazzını neye değişir insan…
Bahar, hayata daha iyimser bakabilmenin, yaşama sevincinin diğer adı. Hiç çocuklarına, yazı, kışı çağrıştıran isimler koymuş anne baba tanıyor musunuz? Ama belki de şu anda bu yazıyı okuyan sizin, çocuğunuzun ya da bir yakınınızın adı Bahar, Ayşegül, Songül, Çiçek, Lale’dir. Çocuğuna, görmek istediği, en beğendiği şeyi isim yapan bir gelenek için bu çok normal olsa gerek. Çoğu zaman ‘ah keşke bir şiir yazabilseydim, bir şarkı besteleyebilseydim’ hayıflanmalarını yaşamış olsak da, bu konuda şanslı olanlar da var elbette: Dede Efendi, ’Baharın zamanı geldi, yavru ceylan gel gidelim’ derken, baharın bile içindeki ateşi söndüremediği Süleyman Nazif “Bahar olsa, çemenzar olsa alem hanendar olsa / Sen olmazsan hayalimde zemin ağlar sema ağlar” diyor. Baharı ve hüznü her ne kadar bir arada düşünemesem de Dramalı Hasan gibi “Baharın gülleri açtı, ah yine mahzundur bu gönlüm, etrafa neşeler saçtı, beyhude geçti bu ömrüm” şarkısını besteleyenleri, baharın bitişine dertlenip “Bahar bitti güz bitti artık bülbül ötmüyor/Yare tel çekem dedim, tel derdim iletmiyor” içlenişini nağmelere döken Saadeddin Kaynak’lar da var. Ama ben yazımı hayata ve bahar sevincini terennüm eden Mehmet Erbulan’ın şiiri ile bitirmeyi tercih ediyorum: “Bahar çiçek çiçek gelince güzel / Hayat sevilince sevince güzel. / Arılar bal petek verince güzel / Hayat sevilince sevince güzel…”
31.03.2009
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|