Müttaki bir genç okuyucumuz: “Yolda, sokakta, televizyonda yüzlerce haramlar nazarımıza çarpıyor, karşımıza geliyor. Oysa harama bakmak hâfıza zaafiyeti ve unutkanlık veriyor. Bu da derslerimizi olumsuz etkiliyor. Bütün gücümüzle geleceğe hazırlandığımız bu yaşta ‘harama bakma günahı’, gelecekle ilgili çalışmalarımıza ve derslerimize olumsuz etki etmesi şeklinde bir şefkat tokadı olarak bize yansır mı?”
Peygamberlerin bile şerrinden Allah’a sığındığı dehşetli bir asırda yaşıyoruz. Günahlardan ve haramlardan yana alabildiğine mücrim, alabildiğine talihsiz, alabildiğine saldırgan, alabildiğine yüzsüz ve arsız bir asır. Eski zamanda günah işlemek isteyen, bizzat cüz’î iradesiyle meyleder, günaha doğru yönelir ve işlerdi. Bu zamanda ise yüzlerce günah yolda, sokakta ve hattâ evimizin içinde, tâ baş köşede, çoğu zaman–san’at, edebiyat, haber gibi-mâsûm bir kılıkla kalbimize ve îmânımıza hücum ediyor. Günahların her çeşidinin böylesine meşrû görüldüğü, teşvik edildiği, arsızlaştığı, yüzsüzleştiği, umûmîleştiği ve kılıf değiştirdiği bir zaman dilimini tarih belki de yaşamamıştır. Geçmiş Peygamberlerin (as) döneminde Allah’ın gayretine dokunan ve İlâhî gazapla neticelenen günah ve isyanların tamamını günümüzde bir arada görmek bizi titretiyor. Ama bu bir gerçek!
Âhir zamanda yaşıyoruz. Maalesef, haramlarla iç içe bulunuyoruz. Haramlara karşı siperde durmayı, kendimizi haramlardan korumayı, gerektiği yer ve zamanlarda gerektiği gibi Allah’a sığınmayı muhakkak öğrenmeli ve bunu başarmalıyız.
Üstad Bedîüzzaman Hazretlerine göre; böyle bir zamanda günahlardan ve haramlardan sakınmak takvâdır. Allah’ın emri dâiresinde ve rızâsı çerçevesinde hareket etmek ise amel-i sâlihtir, yani salih ameldir. Günahların ve haramların yığınla hücum ettiği böyle dehşetli bir zamanda az bir amel-i sâlih ile çok sevap kazanmak mümkündür. Esâsen, takvâ içinde de bir nev'î amel-i sâlih vardır. “Çünkü bir haramın terki vaciptir; bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevâbı var.”1 Böyle binlerce günahın hücuma geçtiği zamanlarda, az bir amel ile, yalnızca sakınmakla, sadece haramdan uzak durmak kastı taşımak ve nazarı haramdan çevirmekle, yalnızca haramlara yüz vermemekle, yalnız Yûsuf Aleyhisselâm’ın ifâdesiyle “Günah işlemekten Allah’a sığınırım!” demekle ve günah işlemekten uzak durmak kudreti ve irâdesi taşımakla2 binlerce günah ve haramdan yüz çevirmek, Allah katında binlerce “vacip” işlemekle eş değer şekilde makbûle şâyân görülmektedir. Biz bu irâdeyi gösterirsek, Cenâb-ı Allah’ın yardımını yanımızda görmemiz de İnşallah zor olmaz. Nitekim, câzip olan günah Yûsuf Aleyhisselâm’a da hücum etmişti ve yalnızca Allah’a sığınarak, Allah’ın inâyetiyle günahtan yüz çevirmeyi başarmıştı.
Demek, sadece niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla sırf Allah rızâsı için harama bakmamak ve haramdan uzak durmak, menfî ibadet anlamında ehemmiyetli bir “Sâlih Amel” hüviyetindedir. Ve bu zamanda hücum eden yüzer günaha karşı “takvâ ile” ve sakınma niyetiyle hareket etmekle, yüzer amel-i salih işlenmiş olmaktadır. Bu büyük feyiz ve rahmet musluğundan mânevî olarak istifade etmek, doğrusu milyonlarca günahın câzibesini çizip geçmeye ve haram lezzeti terk etmeye değer!
Harama bakmanın, kalbinizde rahatsızlık meydana getirdiği anlaşılıyor. Bu bir hidâyet hâlidir. Yalnız burada bu sakınmanın gâyesini sırf “dünyevî geleceğe hazırlanmak” ve “dünyevî tokattan sakınmak” gibi bir amaca bağlamak doğru olmaz.
Çünkü haramdan kaçınmak bir nev'î ibâdettir. İbâdet ise yalnız Allah’ın emri olduğu için ve rızâsını kazanmak niyetiyle yapılır. İbâdetin meyvesi ve faydası da uhrevîdir, yani âhirete dönüktür.3
Öyleyse haramdan sakınmak da şüphesiz diğer ibâdetler gibi yalnız Allah rızâsı için olmalı ve gâyesi âhirete dönük olmalıdır. Demek, haramdan sakınmanın faydalarını da âhirette görmeyi ummalı ve Cenâb-ı Allah’tan bunu talep etmelidir. Dünyada gelebilecek bir tokadı önlemeyi “birinci gâye” edinmemelidir. Sınavlardan ve derslerden başarı kazanmak için ise, kavlî duâ ile birlikte muhakkak fiilî duâyı eksiksiz yapmaya çalışmalıdır.
Diğer yandan, harama bakmak ve sâir etkenlerle hâfıza kaybına uğramamak için Cenâb-ı Allah’a sığınmalı ve duâ etmelidir. Haramdan sakınmayı bu duânın bir parçası olarak görmek elbette mümkündür ve yeterlidir.
Cenâb-ı Hak kavlî duâlarımızı kabul buyursun; fiilî duâlarımızda bize muvaffâkiyet versin; kalbimize verdiği îman lezzetini arttırsın; bize hidâyetini lütfetsin; ve haramların şerrinden cümlemizi muhafaza kılsın; âmin!
Dipnotlar: 1- Kastamonu Lâhikası, s.110. 2- Yûsuf Sûresi, 12/23. 3- Lem’alar, s.136
05.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|