Daha ehil olunamaz mı?
27 Mart sabahı... Brüksel’de...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın toplantısını izlerken soru-cevap kısmında eski Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterlik adaylığına verdiği cevap çok ilgimi çekmişti...
Cumhurbaşkanı Gül, ‘biz herhangi bir adaya karşı değiliz. Sayın Başbakan’a (Rasmussen) karşı Türkiye’nin tavrı yok. Kendisi Avrupa’nın önemli ve en başarılı başbakanlarından birisidir’ demişti.
Aynı gün gecenin ileri saatlerinde...
İstanbul’a vardığımda, Başbakan da NTV’de gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Rasmussen’e çok açık ve net bir biçimde karşı olduğunu ifade etti...
Aynı gün Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında aynı konuda çok kesin bir faklılık gördüm...
Bunu bir iç iletişim eksikliği olarak algıladım...
Ancak, Rasmussen’in NATO’nun 60. yıldönümünde yapılan zirvede neredeyse tek gündem maddesi olacağı...
Türkiye ve özellikle de AB ile ciddi bir krize dönüşeceği tahmininden çok uzaktım...
* * *
Bir centilmenlik antlaşması nedeniyle NATO Genel Sekreteri bir batı ülkesinden seçiliyor...
Çünkü NATO’nun askeri komutanı hep Amerikalı...
Anlaşılan Rasmussen, Almanya’nın da bastırmasıyla AB’nin tek adayı...
Tabii konuyu Türkiye’ye hiç açmamaları, Başbakan’ın da itirazlarını öncelikle medyaya açıklaması başlangıçtan beri devam eden iletişim hatalarının artarak sürmesine neden oluyordu...
* * *
Başbakan bu adaylığa itirazlarını iki noktada topluyor...
Birincisi Roj Tv...
İkincisi Hazreti Muhammed karikatürleri...
AB ise bu itirazları ‘ifade özgürlüğü’ içinde değerlendirmekte...
AB Komisyonu üyesi Olli Rehn’in gereksiz bir şekilde Finlandiya’da bir televizyon kanalına alelacele çıkıp ‘Türkiye, çok beğenilen Rasmussen’i desteklemeyerek hata yapıyor’ derken, ‘ifade özgürlüğü’ ilkesinden söz etmesi...
Ve Ankara’nın tavrının, Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini ileri sürmesi...
‘Bu durumda, AB üyesi ülkeler ve AB vatandaşları, ifade özgürlüğü gibi değerler konusunda Türkiye’nin uyum düzeyini sorgulayacaklar’ demesi bu yüzden...
* * *
Ancak...
NATO 60. yılına, başta Afganistan ve genişleme olmak üzere pek çok sorunla birlikte giriyor.
Amerika, müttefiklerini Afganistan’a daha fazla asker göndermeye ikna etmeye çalışıyor.
ABD’nin Afganistan’daki en yakın müttefiki olan ve bu ülkede görev yapan sekiz bin askeri bulunan İngiltere bile mevcut kuvvetine iki bin ekleme yapmaya gönülsüz.
Kısacası NATO’nun şu anda en önemli sorunu Afganistan...
ABD hem AB’yi, hem de Türkiye’yi kırmak istemiyor...
Batı’da ifade özgürlüğü olarak algılanan ancak Doğu’da ‘inanca saygısızlık’ olarak görülen karikatürleri savunan bir Genel Sekreter’in seçilmesi, en önemli işlevini Müslüman Afganistan’da ifa edecek bir örgüt açısından ne kadar becerikli bir iletişim tercihi, o da ciddi ve başka bir soru.
Bence karikatür meselesi, ardında dünya silah lobisinin bulunduğu açık bir provokasyondu...
* * *
Akşam beşe doğru Başbakan’ın veto ettiği Rasmussen NATO Genel Sekreteri oldu...
Başbakan da bunu Obama’nın verdiği güvenceler karşılığında onayladığını açıkladı...
Şimdi hükümetin şiddetli aleyhinde olduğu bir NATO Genel Sekreteri’yle çalışacağız... Ama ona karşın kimi kazanımlar elde ettiğimiz bir durum var...
Kazanımlar mı çok, kayıplar mı, onu en iyi zaman gösterecek...
Tabii sorun mu çözdük, kanırtarak popülist bir siyaset mi yaptık, onu da daha sonra daha iyi anlayacağız...
* * *
Akşam yazıyı ilk baskıya yetiştirirken kendi kendime hep aynı soruyu tekrarlıyordum:
İşleri daha ehil çözemez miyiz?
Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın ayrı düştüğü...
İtirazların yüksek sesle ve doğrudan kamuoyuna yapıldığı...
Açıktan tavır konduğu...
Konuyu istediğimiz gibi çözüme yaklaştırmak dururken bir sürü de kızgınlık biriktirdiğimiz bir süreç...
Silsile halinde koca bir iletişim, daha doğrusu iletişimsizlik kazası...
Görünürde kaybedilen ama henüz görünmeyen ‘kazanımları’ olduğu vurgulanan bir bilek güreşi yerine, aynı noktaya kriz yaratmadan sessiz diplomasiyle gelinemez miydi?
Star, 5.4.2009
|