"Gerçekten" haber verir 06 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

Obama neden Türkiye’ye geldi?

Uluslararası İlişkiler Profesörü İlter Turan, ABD’nin, Irak’tan, Türkiye üzerinden çekilmesinin büyük kolaylık sağlayacağını, Türk hükümetinin de yardım etmeye hazır olduğunu ifade ettiğini hatırlatarak, “Amerika’nın Irak’tan çekilmesi, varlığının sıfırlanması anlamına gelmeyecektir” dedi.

OBAMA, ERMENİ MESELESİNDE TAVRINI

DEĞİŞTİRMİŞTİR

Obama’nın Ermeni soykırım tasarısı ile ilgili tutumunun ne olacağını değerlendiren Turan, “Obama, Türkiye’yle olan ilişkilerin öneminin idraki ve Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili bilgi eksikliğinin giderilmesi sonucu, durumu yeniden değerlendirmiş olabilir” dedi.

ABD’nin dış politikası değişti

Amerikan Başkanı Barack Obama’nın gelişini Uluslar arası ilişkiler Profesörü İlter Turan’la konuştuk. Obama’nın gelişinin sebeplerini analiz eden Turan, Türkiye-Amerikan ilişkilerine dair analizlerde bulundu. Turan, orta öğrenimini Türkiye ve ABD’de tamamlamış, Oberlin Koleji’nde siyasal bilimler lisansını Columbia Üniversitesi’nde de yüksek lisansını almıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden profesörlüğe yükselmiştir. Turan, Ekim 1998-2001 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin rektörlük görevini üstlenmiştir. Hali hazırda aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Turan’ın mukayeseli siyaset, Türk siyasal hayatı, siyasal davranış, siyasal kültür, uluslar arası ilişkiler ve dış politika konularında yayınlanmış İngilizce ve Türkçe kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Ayrıca Turan, Amerika Eski Başkanı Bush’la bir televizyon röportajı da gerçekleştirmiştir.

“Irak Savaşı’nda istişare edilmeyen Türkiye’ye nasıl oluyor da Amerika Başkan gönderiyor?” soruları sıkça sorulmaya başladı. Sizce sebep ne?

merika, Irak Savaşı’nda, sanki başka ülkelere danıştı da bir tek Türkiye’ye danışmadı gibi bir izlenim, ülkemize haksızlık olur. O dönemdeki Amerikan yönetimi Irak’ta bir sorun olduğuna karar verdi, askerî harekât planladı ve herkesi Amerika’ya katılmaya dâvet etti. ABD’de, yönetimin değişmesiyle, dış politikada işgörme biçiminde de bir değişiklik meydana geldi. Amerika, ilgileneceği meselelerin yakınında yer alan Türkiye ile ilişkilerini arttırmaya karar verdi. Yoksa, Bush da Türkiye’yi ziyaret etmişti. Dünyada Amerikan başkanı bir tane, ancak iki yüze yakın ülke var. Başkanın bu ülkelerin hepsini ziyaret etme şansı olmuyor. Yeni Başkan Obama’nın ikinci ziyaretini Türkiye’ye yapması, ülkemize verdiği önemin bir işaretidir.

Ancak Bush, NATO zirvesi sırasında Türkiye’ye gelmişti?

NATO zirvesine katıldı, ancak zirveden önce gelerek ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirdi.

Obama’yı Türkiye ziyaretine zorlayan Amerikan dış politikasındaki meseleler nelerdir?

Sorun alanlarına bakmak lâzım. Bunlardan birincisi; Birleşik Devletlerin Irak’tan çekilmeye karar vermiş olmasıdır. Amerika için, Irak’tan, Türkiye üzerinden çekilmek büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Türk hükümeti de bu konuda somut bir talebin olmadığını, ancak yardım etmeye hazır olduğunu belirtmiştir. Bunun ötesinde daha da önemli olan Amerika’nın Irak’tan çekildikten sonra Irak’ın çökmesini ve parçalanmasını önlemektir.

Amerika, Türkiye’nin bu konuda belirli bir rol

oynamasını mı isteyecek?

Türkiye, istikrarsız bir Irak’ı kendi çıkarları adına istemez. Eğer Irak’ta bir istikrarsızlık olursa, bu Türkiye’de sınırdan ülke içine giren denetlenmesi zor insan hareketleri, çeşitli ülkelerin Irak meselesine dahil olması isteğiyle bölgede farklı aktörlerin söz sahibi olması gibi sorunlara neden olur. Burada Türkiye ile Amerika arasında büyük bir çıkar birlikteliği var. Bu arada, şunu da söylemekte yarar var: Amerika’nın Irak’tan çekilmesi, varlığının sıfırlanması anlamına gelmeyecektir...

Obama’nın ziyareti öncesi merak edilen başka bir konu ise Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı tanıyacağı konusunda verdiği vaadlerin görüşmelere nasıl yansıyacağı. Türkiye’nin, eğer böyle birşey gerçekleşirse, İncirlik Üssü’nü kapatabileceği söyleniyor...

Öncelikle bilmemiz gereken, Birleşik Devletler’deki başkan adaylarının, seçim sırasında seçmene sundukları vaadlerin, sorumluluk makamına geldikten sonra doğuracağı sonuçların ağırlığı karşısında bunları yeniden yorumlayabildikleridir. Obama, Türkiye’yle olan ilişkilerin öneminin idraki ve Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili bilgi eksikliğinin giderilmesi sonucu, durumu yeniden değerlendirmiş olabilir. Diğer siyasetçiler gibi, Obama’nın da sözünü neden yerine getirmediğine dair gerekçelere ihtiyacı vardır.

Bu gerekçe ne olabilir?

Türkiye Ermenistan ilişkilerinde açılımlara gidilmesi. Sınırlarımız kapalı olduğu için, Ermenistan önemli mahrumiyetlere uğruyor. Ermenistan ihtiyaçlarını Gürcistan üzerinden temin ediyor, fakat Gürcistan üzerindeki Rus baskısı ve saldırısı bazı ulaşım kanallarını tehlikeye sokuyor. Bu açıdan bakıldığında bile, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin iyileştirilmesi için bir takım baskı gerekçeleri ortaya çıkmış oluyor. Benim tahminim, Amerikan Başkanı Obama Türkiye’yi soykırımla itham etmekten kaçınacaktır. Şayet Türkleri itham eden bir değerlendirme gerçekleşirse, Türk hükümetinin, doğacak infial karşısında ABD işbirliğini kapsamlı bir şekilde götürmesi çok zor olacaktır. Olay sadece İncirlik Üssü’nün kapatılmasıyla sınırlı kalacak nitelikte olmayabilir.

Etkilenecek diğer işbirliği alanları nelerdir?

Irak’tan asker çıkışı, Irak’ın güvenliği, Suriye-Amerika ilişkilerinin iyileştirilmesi, Arap-Filistin meselesinin halli, Gürcistan güvenliğinin sağlanamaması durumunda Batı’yı gelecekte besleyecek enerji nakli hatlarının tehlikeye girmesi, İran’ın nükleer silâh edinmesi karşısında alınacak tavır... Bu gibi maddeleri bir araya koyduğunuzda, ortaya önemli bir paket çıkıyor.

Bazı analistlerin iddia ettiği gibi, Ergenekoncuların istediği gibi, Amerika Türkiye’nin Avrasya blokuna kaymasından mı endişe ediyor?

Türkiye’de Avrasyacılığın güçlü olduğuna dair izlenimim yok. Tam tersine, azalan AB ilgisi son dönemde yeniden artıyor. Dolayısıyla, Amerika’nın temel endişesinin Avrasyacılık olduğunu düşünmüyorum. Ancak son dönemlerde Türkiye’nin dış politikasını yönlendiren temel kavramların ne olduğuna dair bir belirsizlik hasıl oldu. Benim bildiğim, Amerika, Türkiye’yi Atlantik Camiası içinde, Avrupa ayağında yer alan bir ülke olarak düşünüyor. Eğer bu ziyarete bir anlam yüklenecekse, o da Türkiye’nin Atlantik Camiasının ayrılmaz bir parçası olduğunun teyidi olabilir.

Avrasyacılığın etkin olmadığını söylüyorsunuz, ancak Ergenekon soruşturması devlet içinde bazı güçlerin bunun gerçekleştirilmesi için uğraştıklarını gösteriyor...

Ergenekon’da, bazı kişilerin, seçimle iş başına gelmiş iktidarın yerine kendi iradelerini hakim kılacak iç politika mücadelesi içine girdikleri görülüyor. Ergenekon, bir dış politika mücadelesi olmamakla birlikte, Ergenekoncuların demokratik olmayan ülkelerle işbirliğini arzulamaları ve böylece aleyhlerine işleyen demoratikleşme sürecini yavaşlatabileceklerini düşünmeleri, şaşılacak bir durum değildir.

Ermenistan’la Türkiye arasında bir kriz çıkması Amerika’ya zarar verir mi?

Böyle bir krizin çıkması mümkün değil. Zaten Ermenistan’la sınırımız kapalı. Kriz, ancak Ermenilerin yerleştiği Batılı ülkelerle çıkabilir. Ermenistan’la ilişkilerde Türkiye’yi tatmin edecek gelişmeler olmamasına rağmen, Amerika, Türkiye’nin anlayışlı davranması konusunda ısrar ederse, önemli rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.

Amerika’nın, Türkiye’yi Atlantik Camiası içinde Avrupa Topluluğu’na ait bir ülke olarak düşündüğünü söylediniz. Peki, Amerika Türkiye’nin AB müzakerelerinde önemli bir sorun teşkil eden Kıbrıs konusunda ne yapabilir?

Sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı ki, Yunan Dışişleri Bakanı ABD’ye, “Eğer siz iki devletli bir formülü destekleyecek olursanız, biz de Türkiye’nin AB üyeliğini veto ederiz” şeklinde bir haber göndermiş. Böyle bir beyana ihtiyaç duyulması, görüşmelerde, bu konunun ele alınacağı ihtimalini güçlendiriyor. Veya Amerika’nın Türkiye ziyareti sırasında Kıbrıs konusunda bir jest yapma ihtimalini gündeme getiriyor. Benim görüşüm, Amerika’nın Kıbrıs konusunda yapabileceği pek birşey yok. Annan Planı’nın esasını korumak kaydıyla, Amerika’nın, BM’nin öncülüğünde geliştirilecek bir çözüm planını desteklemesi Türkiye için tatmin edici olacaktır.

İsrail’in, Amerika’nın önemli bir müttefiki olduğunu biliyoruz. Başbakan’ın Davos çıkışından sonra, Türkiye ile İsrail arasında bir serinlik olduğu görülüyor. Obama’nın ziyaretinde İsrail-Türkiye ilişkileri de konuşulacak mıdır?

İsrail’le Türkiye arasındaki ilişki, Amerika-Türkiye ilişkisi değildir. İkisi de farklı ülkelerle olan diplomatik ilişkilerdir. Dünyada, Amerika diye bir ülke olmasa dahi, muhtemeldir ki, Türkiye İsrail’le ilişki kurardı. Zannediyorum, Arap-İsrail barışının sağlanması noktasında görüşmeler olacaktır. Birleşik Devletlerin Türkiye-İsrail arasındaki serinlik konusunda telkinlerde bulunacağını zannetmiyorum, ama işbirliğinin devam etmesi konusunda temennileri olabilir.

Amerika, Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumunu nasıl düşünüyor?

Geçmişte birçok iddia ortaya atılmıştı. Amerika, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’yi ılımlı İslâm ülkesi olarak, modernleşmenin modeli ve itici gücü şeklinde sunmak istiyordu. BOP, Amerika’nın dünyayı yeniden şekillendirme gücünü abartan, gerçeklerle ilişkisi güçlü olmayan, itinayla hazırlanmamış bir projeydi. Daha Bush yönetimdeyken iflâs etti. İzlediğim kadarıyla ve Obama yönetiminin ifadelerine bakıldığında, BOP düşüncesi yok. Verilen mesajlar, Türkiye’nin AB’nin bir parçası olarak görüldüğü, ılımlı İslâm ülkesi değil, nüfusu Müslüman olan laik-demokratik bir cumhuriyet olduğu yönündedir. Ilımlı İslâm çağrıştırmalarının yeni yönetim tarafından terk edildiğini düşünüyorum.

Bu bağlamda Amerika, Türkiye’nin AB üyeliği

konusunda daha aktif rol üstlenecek denilebilir mi?

Esas itibariyle, AB’ye kimin üye olacağına dair Amerikan açıklamaları, Avrupa’da fazla memnuniyet uyandırmıyor. Amerika, Türkiye’yi destekleme konusunda zaten değişiklikler yapmıştı, daha sessiz bir politika uygulamaya başlamıştı. Şu sıralarda, zaten Avrupa’nın geçirdiği bunalımın, hızlı genişlemenin yarattığı hazımsızlıktan kaynaklandığı tartışmaları yeni yeni unutulmaya başlandı. AB yeniden genişleme tartışmalarına girerken bu genişlemede hangi ülkelerin yer alacağına dair müzakereleri yeniden gündeme dönecektir. Tam bu noktada, Amerika kapalı kapılar arkasında Türkiye’nin, Avrupa’nın güvenliği açısından çok önemli olduğunu vurgulayacaktır. Enerji hatlarının Türkiye’den geçmesinin Batı için daha güvenlikli olacağı gerçeğini hatırlatacaktır. Avrupa, şiddetli bir iktisadî bunalım yaşarken, gelişmekte olan büyük bir ülkeyi kendi bünyesine katmak isteyeceği ihtimali de yükselmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında, Avrupa’nın Türkiye’ye bakış açısında bir yumaşama olacağı kanaatindeyim. Türkiye’nin üzerine düşen demokratik adımları hızla atması gerekmektedir.

Askerin Türkiye siyaseti üzerindeki etkisi açıktır. Peki, Çuval Hadisesinden sonra Amerika-TSK ilişkilerindeki gerilim Obama ziyaretinden sonra giderilmiş olacak mıdır?

Askerin görüş bildirmesi, dünyanın her yerinde olabilecek bir durumdur, ancak önemli olan seçilmiş iktidarların inisiyatifi elinde bulundurmasıdır. Çuval meselesinde bizim bilmediğimiz çok boyutlu bir durumun var olduğu kanısındayım. Bu vahim hatanın hafızalarda yer etmesi kolaydır, ancak silinmesi zordur. İki tarafın da geçmişin tatsız olayı üzerinden ilânihaye geleceği gölgelemekte ısrar edeceğini düşünmüyorum.

Eski Başkan Bush’la yönetimdeyken televizyon röportajı gerçekleştirdiniz. Aranızda özel bir şey geçti mi?

Hayır. Amerikan başkanlarının programları çok sıkıdır. Bana on dakika ayrılmıştı. Bush’a beni tanıttılar. Oberlin Kolejinde okuduğumu söylediler. “Güzel bir okul, bana vakit ayırdığınız için teşekkür ederim” dedi ben de “Ben teşekkür ederim” dedim. Siz başkanla başbaşa kalmıyorsunuz ki. Mülâkatın biteceğini bile işaret ediyorlar. Görüşmemiz bittikten sonra danışmanları bir sonraki programı için alıp götürdüler.

Bush’tan sonra Obama’nın başkan olması

Amerika’da neyi değiştirecek?

Dış politika açısından Obama politikalarını müttefikleriyle konuşarak şekillendirme ve yürütme yolunu seçmiş gibi görünüyor. Şiddet ve zor kullanmaktan kaçınacağına dair analizler var. Bir de entelektüel olarak çok daha donanımlı izlenimi veriyor. Belki üslûp açısından Clinton dönemindeki bir Amerikan yönetimine doğru gidiyoruz.

Sizinle yapılan bir röportajın başlığında, Amerikan yönetiminin değişmesiyle ilgili, “Beyaz Saray’ın IQ’su yükselecek” başlığı çıkarılmış, böyle mi düşünüyorsunuz?

O cümleyi ben kurmadım. Benim üslûbum değil...

Entelektüel düzey olarak Obama’yı daha iyi

bulduğunuzu söylediniz ama?

Düzey demedim, donanım dedim. (Gülüyoruz)

Bush’un yönlendirmeye açık bir başkan olduğu anlamına gelir mi bu?

Obama sorunlarla ilgili çok boyutlu, daha etkin sentezler yapabilir.

Bush yapamadı mı?

Mukayeseli konuştuğumuzu anlamak lâzım. (Tekrar gülüyoruz)

Yeni Asya Risâle-i Nurlara ayîne oluyor

TRABZONLU ŞAİR OKUYUCUMUZ HASAN ŞEN (SABÂHİ):

Yeni Asya gazetesi ile nerede ve ne zaman

tanıştınız?

Sözlerime Allah’a hamd, Peygamber Efendimize salât ve selâm olsun diyerek başlamak istiyorum. Babam ilim erbabı kişiler tarafından Üstad’ın yaşadığı dönemde ‘Mehdi’ beklentilerinin olduğunu söylerdi.

1958 yılında Risâle-i Nurları tanıdım, Bediüzzaman namını duyduk. Bir âlim geldiğini Allah’ın varlığını ve iman hakikatlarını birçok delillerle ispat ettiğini duyuyorduk. “Trabzon’da da temsilciliği var” denildiğinde, Bediüzzaman Hazretleri haşmetiyle gözümüzün önünde canlanıyordu. Sanki Bediüzzaman Hazretleri evimize gelmiş, iman hakikatlerinden ders veriyor gibi tasavvur ediyorduk. Küçük kalbimizde büyük fırtınalar kopuyordu adeta. O zaman sanki ‘zamanın güneşi’ evimize doğdu, çok heyecanlı idik.

“Hür Adam” gazetesinde Risâle-i Nur’dan pasajlar yayınlanıyordu. Risâle-i Nurları bu gazeteden tanımış olduk. Severek okuyorduk. Manen bir şeylerle dolduğumuzu hissediyor, haz duyuyorduk.

1959 yılında imam hatip okuluna kayıt yaptırmak için Trabzon’a, Arsin İlçesinden taşındık. Risâle-i Nurların temsilciliğini yapan Müslüm Selçuk Ağabeyin ismini duymuştuk, okulun karşısında matbaası olduğundan tanışmamız kolay oldu. Daha sonra derslere de düzenli devam ediyorduk. Derslere gelen merhum Ali İskender de ailem Trabzon’da olmadığı için okulda velim olmuştu. Bu vesile ile onları rahmetle yad ediyoruz. Çömlekçi mahallesinde dersanemiz vardı. Yeni olmama rağmen bana da ders okuttururlardı.

Müslüm Selçuk Ağabey matbaasında vecizeler yazar, ben de büyük bir zevkle önüme gelene dağıtırdım. Trabzon’da Müslük Selçuk ağabey cazibe merkezi idi. Bu mânâda kim olursa olsun Müslüm abi herkese kucak açmıştır. Merkezdi, bir dâvâ adamı oluşu herkes tarafından tasdik edilmişti.

Sizi Yeni Asya’ya bağlayan esas

sebepler nelerdir?

Risâle-i Nurlarla Yeni Asya et ve tırnak gibidir. Bunu içindir ki, Yeni Asya Risâle-i Nurlara ayna oluyor. Desteğimiz de bundandır. Yeni Asya okuyucusu da duruşunu bozmamalı. Geçmişte en zor dönemlerde bile taviz vermemiş, çizgisini bozmamıştır.

Daha sonra İstanbul’da Yüksek İslâm Ensitüsünde öğrenci idim. Okul Bağlarbaşı’nda olduğu için Bağlarbaşı’ndaki dersaneye arkadaşlarla beraber her hafta sonu giderdik. Çoğu zaman Avrupa yakasından gelen ağabeyler de olurdu.

Bir gün kapıyı açınca bir ağabey başında yün dokuma takkesiyle karşımda durdu. “Nasılsın Trabzonlu?” deyince heyecanlanmıştık. Daha sonradan öğrendim, Abdullah Yeğin Ağabey olduğunu. Hizmetler şevk içinde yürüyordu. Okulumuzun yatılı bölümünde kalan öğrencilerden İbrahim Ünal, Mehmet Vehbi Vakkasoğlu, Mustafa Zeki Terzi ve rahmetli Hayrullah Nurdağ, Hüseyin Külekçi, Muharrem Kabakçı ile beraber... Hem okulda hem de, karşıdaki (Trakya Bölümü) Kirazlı Mescid’e rahmetli Zübeyir Ağabeyin derslerine katılırdık. Şehremini’nde üniversiteli arkadaşların kaldığı dersanelere gider dersler yapardık. Dr. Sadullah Nutku okulumuzda kendisine tahsis edilmiş mekânında da ders yapardık.

1970 yıllarında Dr. Sadullah Nutku, Mehmet Kutlular Ağabey ders yaparlardı. Ayrıca Bekir Berk Ağabeyin bürosunda Mehmet Kırkıncı bazen biz de onlarla bulunur, kendi aralarındaki sohbetler zevkle dinlerdik. Dr. Tahir Barçın, Dr. Sudi Saruhan’ın evlerinde yapılan sohbetlere de iştirak ederdik..

Yeni Asya’yı benzerlerinden farklı kılan, önde

gelen ayırt edici özellikleri nelerdir?

İttihat, sonrasında da Yeni Asya, duruşunu hiç bozmadı. Çok badireler atlatması onu yolundan şaşırtmadı. Her kesimin dertleriyle derlendi. Doğru yapanı alkışladı, yanlışın karşısında duruşunu hiç bozmadı.

1968-69 yılları Ankara İlahiyatta okuyon bay bayan iki öğrenci, sanırım başörtüsü ile ilgili boykot yapmışlardı [Hatice Babacan hadisesi/YA]. Biz de onlara destek için Kadıköy’den yola girmek üzere Ankara’ya gitmiştik.

Mehmet Kutlular Ağabey de bizi yolcu edenlerdendi. 90-100 kişi kalktık, Kutlular Ağabey de bizi yolcu ederek İstanbul’dan Ankara’ya destek ve moral vermek için gittik. Yanlarında sadece biz vardık. İkindi vaktine kadar slogan attık. Daha sonra da orada aramızdan seçtiğimiz heyeti dekanlığa gönderdik.

Yeni Asya her kesimin derdiyle dertlendi. Hiç ayırım yapmadı, haksızlığa kim maruz kaldıysa hep yanında oldu. Kim haksızlıklara taraftar olduysa da her pahasına karşısında dimdik, eğilmeden durdu. O duruş bu günlere kadar geldi.

Yeni Asya’nın size ve ailenize kazandırdığı en

önemli değerler neler olmuştur?

Hayatımıza etki eden Risâle-i Nurdur. Risâle-i Nurla Yeni Asya gazetesi et ile tırnak gibidir. Öyle olmasaydı Yeni Asya’nın hiçbir hükmü yoktu.

Risâle-i Nuru ukul ve kulubü tenvir eden iman güneşi, diğer hizmetleri de o manevî güneşin şuaları, parıltıları, reşhâları mesabesinde görüyorum. İnsanların ruhlarını aydınlatan iman güneşi diğer hizmetlerimizi o manevî güneşin reşhaları mesafesinde olduğunu düşünüyorum.

Risâle-i Nur ve Yeni Asya bize güç verir. Bir kelime ve cümle de olsa arzu ederiz ki bir başkası ile paylaşalım, paylaştıkça yeni şeyler öğrenelim. Bunun içindir ki yerimizde duramıyoruz. Birbirimize güç, kuvvet, şevk heyecan veriyoruz. En büyük sermayemiz Risâle-i Nurlardır. Herkes sermayesine göre konuşur. Risâle-i Nurlar herkese hitap eder. Herkes ihtiyacına istediğini alır. Yeni Asya bu mânâda Risâle-i Nura ayna olmuş. hak ve hürriyetler noktasındada azamî olçüde gayret sarf etmiştir. Bu mücadelesinden hiç taviz vermemiş ve duruşunu da bozmamıştır.

Yeni Asya ile ilgili yaşadığınız hatıraların en

ilgincini bizimle paylaşır mısınız?

1970 yılında Üsküdar’dayız. Gazetenin ilânlarını aldık. Kadıköy istikametinden dönülerek Üsküdar’a inerek elektrik direklerine, uygun gördüğümüz her yere ilânları yapıştırıyoruz. Gece saat 23 civarı idi.

Mustafa Zeki Terzi, Hüseyin Külekçi, Muharrem Kabakçı ve rahmetli Hayrullah Nurdağ ile beraber. Kimimiz kovayı, fırçayı, ilânları taşıyor, kimimiz de yapıştırıyorduk. Zeynepkâmil Doğum Hastanesinin oradan yapıştırarak Karacaahmet Mezarlığına doğru geliyorduk. Baktık daha önce rastladığım sivil polis tam bir militan gibi “Ne yapıyorsunuz burada?” diyerek yanımıza geldi. Biz de “İlân yapıştırıyoruz” dedik.

(Ne var bu ilanda? İşte bu: ‘Yediden Yetmişe Herkes Bu Gazeteyi Okuyor, Yeni Asya)

O da ‘Yediden yetmişe herkes bu gazeteyi Okuyor' diye okuyor. ‘Okuyor,’ olamaz, bu suçtur” diye itiraz ediyor. Biz de “Nasıl suç olur ilân yapıştırmak?” diyerek 10-15 dk. tartıştık. Bende zaden asabiyim, gencim, kendimi zor tutuyorum. Birde baktık karşıda taksi farlarını söndürmüş işaret bekliyor. İşareti aldı her halde, hemen yanımızda bitti. Hemen indiler “Ne tartışıyorsunuz, suç işte!” diyerek bizi arabaya aldılar.

Kadıköy’deki Haydar Paşa Hastanesine gitmeden bir karakol var, karakolunun önünde durduk. Kapıda nöbetçi içeride ses seda yok. Polis nöbetçiyi ismi ile çağırıyor, bir Allah’ın kulu yok. Neyse nöbetçi geldi. “Ne oldu?” diye sordu. “Sana iş getirdim iş” dedi polis. O da “Neymiş?” diye tekrar sordu. Bizi götüren polisler, “Bunlar ilân yapıştırıyorlardı” dedi. Nöbetçi, ilana bakıyor ve “Sen şimdi beni bu ilânlar için beni çağırdı?” diyerek bir taraftan gülüyor, bir ataraftan da kızıyor. Neticede “Tamam gidebilirsiniz” diyerek bizi bıraktılar. Üstelik o yıllar sağ–sol mücadeleleri var, etraftada ‘hücre evleri’nin olduğu zamanlarda oluyor bunlar. Onlarla ilgileneceklerine bizimle uğraşıyorlardı. Biz de devam diyerek iki gece sabaha kadar ilân yapıştırmıştık.

Bir haftalık sakalım vardı. Rahmetli Sadullah Ağabey de beni tutarak “Arkadaşlar! Hasan Şen, ‘teveccühü nas’ı kazanmak için sakal bırakıyor” diye bağırmıştı. Allah mekânını cennet etsin.

YENİ ASYA

Yâdınla mübarek yüce hizmet gelir akla,

Hakkın sesi ey şanlı muvahhid Yeni Asya.

Düsturun olan çizgilerin hiç de değişmez,

Nurlarla beraber yürüyen taçtır eğilmez.

Vasfın budur elbet senin âlâ ve de mümtaz.

Yıllarca da yazdın yine gerçekleri, hep yaz

Kuvvetle sarıl nura ki âlem ışık alsın,

Asyam, Yeni Asyam yürü! Bahtın açık olsun.

İlham alan ondan hedefinden bile şaşmaz.

Tetkik kim eder zerrece haddin o da aşmaz.

İmanlı yazarlarla odur nurlara makes,

Ölçüyle yazar hepsi olurlar yüce hakses.

Üslûb-u bedi’i ona has pek iyi tarzdır.

Günlük Yeni Asya’m bizim o lâhikamızdır.

Hazret bunu görseydi dolardı o sürurla,

Kardeşlerinin yaptığı hep hizmet-i nurla.

Çıkmış Hür Adam sahneye tam ellili yıllar;

Neşr’eyleyi vermişti o Sözler ve Şuâlar.

Binlerce şükür nurları öğrendik onunla.

Hizmet ile bir ömrü geçirdik o şuurla.

Asyam ediyor hizmeti, şahit bile ağyar.

Gayretleri haktır…Nice ifa ede yıllar.

Etmez bizi mahçup bu mubarek yüce hizmet,

Tahkik ile iz’andır o! Gayred ile himmet.

Takip ederiz biz seni sevgiyle merakla,

Asla demedin şey-i zarar her veren akla.

Müsbet harekettir yakışır mü’mine her an.

Asyam, Yeni Asyam alır ilhamını Haktan.

Hizmette sabır, şevkle yarış, hakta sebattır,

Nur mesleğinin dik duruşu böylece şarttır.

Miftâhı uhuvvet ve de hem mâyesi ihlâs.

Tamir ederek ülkemi fikrin eder ihsas.

İmâna taarruzlara settir hep O nur yol.

Şahittir onun sıdkına çektikleri kol kol.

Tasdik ki eder haklılığın kürre ve zerrât,

Düsturu onun herkese tebliğ-i hakikat.

Biçare Hasan, feyzini anlatsa da bitmez,

Haktır yüce dâvân zulüm isterse de sönmez.

Peygamberimin sünnetidir nurlu bu meşreb,

Geylan’ımızın müjdesidir nur dolu meslek.

Hizmet çığırın bizlere… Nur Hazret-i Üstad,

Ruhum seni binlerce duâlarla eder yâd.

Hasan Şen (Sabâhi)

KAHRAMAN ALPAK

06.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (05.04.2009) - Halil Uslu : Zübeyir Ağabeyin hedefinde daima ‘koşmak, konuşmak ve yazmak’ vardı

  (04.04.2009) - Zübeyir Ağabeyin bütün gayesi Nur Talebelerinin ittihadıydı

  (03.04.2009) - Zübeyir Ağabey başını verir, çizgisinden taviz vermezdi

  (02.04.2009) - ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’İ RAHMETLE ANIYORUZ

  (01.04.2009) - SAMSUNLU OKURUMUZ ŞEREF ÇETİNTAŞ:

  (31.03.2009) - Gazetemiz çıktığı zaman ailece bayram ettik Gazetemiz çıktığı zaman ailece bayram ettik Gazetemiz çı

  (30.03.2009) - Gazetemiz bize sadakat, sebat ve istikamet kazandırdı

  (29.03.2009) - GENÇLER, İMANINI RİSÂLE-İ NUR’LA KURTARIR

  (28.03.2009) - Türkiye'den kopuk yaşayan asker Türkiye'yi nasıl korur?

  (27.03.2009) - Mektup bekler gibi hergün Yeni Asya’yı bekliyorum

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis