Mazeretine sığınıp vicdanınızı rahatlatamazsınız. Doğrudur. 1929’dan beri dünyamız ilk defa bu kadar derin bir iktisadî kriz yaşıyor. Elbette bize de yansıması olacaktı. Bunu anlayışla karşılıyoruz. İtirazımız; Makro ekonomik göstergelerde diğer ülkelere göre neden hep “En” kötü durumdayız? noktasında düğümlenmektedir. Bu “En”ler neler mi? Bir ülkede krizin varlığını gösteren en önemli delil işsizlik rakamlarıdır. İşsizlik artıyorsa ülkede kriz var demektir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun işsizlikle ilgili her açıklaması bir öncekine göre daha kötü bir tablo ortaya koyuyor.
Ekim 2008’de dünyada işsizlikte 6. sırada iken Kasım 2008’de yüzde 12,3 oranla ve 3 milyona yakın işsiz sayısı ile 4. sıraya yükseldik.
Son açıklanan Aralık verilerine göre ise işsizlik oranı yüzde 13,6’ya; işsiz sayısı da 3 milyon 274 bin kişiye çıkmış. Ve birincilik kürsüsüne doğru tırmandık. Şimdi sormaya hakkımız yok mu? Türkiye neden işsizlikte “En” ön saflarda yer alıyor? Bunun cevabını bekliyoruz.
Krizin en belirgin göstergelerinden biri de büyüme rakamlarıdır. Yine Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2008’in son çeyreğinde Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız (GSYH) yüzde 6,2 küçüldü. Yani fakirleştik. Ne var bunda, bu krizde her ülke fakirleşiyor diyemezsiniz. Çünkü bu fakirleşme hızıyla Türkiye dünya ülkeleri sıralamasında yine “En” önleri işgal ediyor. Bunun bir izahı olmalı. “En”ler saymakla bitmez...
TL, dolar karşısında “En” fazla değer kaybeden para birimleri arasındadır. Borsa, son 52 ayın “En” düşük seviyesini görerek dünya borsaları içerisinde “En” çok kaybettirenlerdendir. İhracatı “En” çok gerileyen ülkelerden biridir. İndirimlere rağmen yine de “En” yüksek faiz ödeyen ülkelerin başında gelmekteyiz. Bütün bu olumsuz “En”lere rağmen Başbakan mealen şöyle buyurmuş: “Bu kriz “En” az bizi etkileyecek. Bir sürtünme yapacak. Bir aşındırma olacak ama “En” az bizi etkileyecek. İşsizlik, işsizlik, işsizlik...bu sürekli söyleniyor. İşsizliğin vurmadığı ülke kalmadı.” Ne demeli? İşsizliğin vurmadığı ülke tabiî ki kalmadı. Ama şu sorumuzu tekrarlayalım; İşsizlik, neden “En” öldürücü darbeyi ülkemize vuruyor? Lütfen krizin varlığını hafife almaktan vazgeçiniz. Halının altına süpürmekle sorunlardan kurtulamayız. Bakınız, 2009 Bütçesi henüz üç ayını doldurmadan fiilen ortadan kalktı. İlk iki ayda gelirler azaldı, harcamalar arttı. Sonuç: 2009 yılının tamamı için öngörülen 10,3 milyar TL açık, ilk iki ayda gerçekleşti. Bu tempo ile yıllık açığın 50 milyarı aşması süpriz olmamalı. Bütün bu rakamlar krizin 2009 yılında da derinleşerek süreceğini gösteriyor. Krizden çıkılması hem dış hem de iç faktörlerin harekete geçmesine bağlı. Bu bağlamda dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin liderleri küresel krizden çıkma yollarını bulmak için 2 Nisan’da İngiltere’de bir araya geldi. G-20 diye adlandırılan bu ülkeler dünya üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Zirveden IMF’ye 750 milyar dolar, ticaretin canlandırılması finansmanına 250 milyar dolar ve yoksul ülkelere kredi verilmesi için 100 milyar dolar olmak üzere toplam 1,1 trilyon dolarlık destek kararı çıktı. Bu desteğin hem ihracatımıza hem de dış kaynak ihtiyacımıza olumlu etkisi olacağını umut ediyoruz. Şüphesiz IMF ile anlaşmak kaydıyla. Kamu kaynaklarını herhangi bir kısıtlama olmaksızın, istediği gibi harcayabilmek için, IMF ile anlaşmayı seçim sonrasına bırakan hükümet, bugünlerde imzayı atacak. Oy için zaman kaybedilmiş, piyasalar boşuna belirsizliğe sokulmuştur. Esasen krizi şiddetlendiren sebeplerden biri “krizi küçümseme” ise diğeri, belirsiz ve güvensiz ortamın oluşmasıdır. Yangın belki birkaç kova suyla söndürülebilecekken şimdi tonlarca su heba ediliyor. Yananlara mı yanarsın, boşa harcanan suya mı?
13.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|